“Yalancılık, bozuk para gibidir. Uzun süre geçindirmez” (Rus Atasözü)
“Alevisiz bir Türkiye yaratılmak isteniyormuş. Aleviler devre dışı bırakılarak yeni bir anayasa hazırlanıyormuş. Alevilerin talepleri görülmeyecek ve Alevilik yok edilecekmiş. Her gün Alevileri hedef alan anti-demokratik düzenlemeler oluyormuş ve Kürtler de buna destek verecekmiş…” miş!
Bunları dinleyince insan Alevilerin kazanımlarının tek tek elinden alınacağını, Aleviliğin anayasal güvencelerine son verileceğini, cemevlerinin yasaklanacağını, zorunlu din dersi uygulaması getirilerek, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumların kurulacağını düşünüyor. Korkuyor…
Ayıp, Aleviliği kabul eden, sahiplenen bir Türkiye vardı da bu halk mı bunu bilmiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin seksen yıllık tarihinde yapılan anayasalarda Alevilerin hakları güvence altına alınmış, Alevilik özgürce bugünlere gelmiş de bizim mi haberimiz yok.
Utanmadan cumhuriyetin Alevileri yok sayan, 1925’den bu yana Tekke ve Zaviyeler yasasıyla yok edilmek istenen Alevilik değilmiş gibi davranan bu zihniyet, Kürt düşmanlığı üzerinden, ulusalcı faşist güçlerce örgütlendirilmek istenmektedir. Ulusalcı cephe tarafından Aleviler içinden bu ve benzeri söylemlerle kara propagandayı örgütlendirmek üzere bazıları şahsi menfaatleri üzerinden pazara girmiş bulunmakta.
Pazarlığın temsil bulduğu ad; “Alevisiz Türkiye yaratılmak isteniyor” söyleminde gizlidir.
Bu söylemin sahipleri Alevilerin içine yeni korkular salarak ulusalcı, faşist yapılanmaya Alevileri kurban etmek istemektedir. Cumhuriyetin 80 yıllık geçmişi Alevi katliam ve imhasıyla dolu iken, onu temizleyen, aklamaya çalışan bir mantık yaratmaya çalışmaktadır. Bu zihniyet geçmişte de, devletin teşvikiyle Alevileri teslim almak için korkular üretiyordu. Şimdi de misyonlarının gereği üretmeye devam etmektedirler. Alevi özgürlük hareketini korkularla teslim almaya çalışmaktadırlar.
Bunlar, AKP’ye sonuçları itibariyle hizmet etmektedirler. AKP iktidarı bunların ürünüdür. Ve cumhuriyet projesinin şekil almış halidir. Cumhuriyetin temel kuruluş ilkesi Türk-İslamcıdır. Türk olmak, İslam olmak ayrıcalıklı olmaktır. Bu zihniyet Türkçüdür, bu zihniyet diyanetçidir. Diyanet dinini Türkçülüğün dini olarak algılayan Alevi’ye düşman, Müslüman’a düşman, Êzidî’ye, Süryani’ye, Ermeni’ye düşman bir mantık içerisinde varlar. Bugünkü misyonları ise Alevileri toplumsal kamplaşmaya götürmek, Ergenekon vb. yapılar etrafında toplamaktır. Alevilerin demokratik bir anayasa sürecinde, demokratik değişim sürecinde bir aktör, bir taraf, kendinden yana bir taraf olmasını engellemek için çalışmaktadırlar.
Alevileri ulusalcı faşist bir zihniyetin egemenliği altında tutmaya çalışan Ergenekoncu ekip, bu konuda en büyük desteğini AKP, Fethullah Gülen cephesinden almaktadır. Ergenekonculara lazım olan söylemlerin doğması ve altının doldurulması için gerekli olan tüm argümanlar bu çevreler tarafından bilinçli olarak üretilmektedir. AKP kurmayları Alevileri tahrik edecek, korku siyasetini besleyecek, güvensizliği artıracak her tür söylemi gündeme getirmektedirler. Alevileri sürece katma gibi bir yaklaşım içerisinde olmadıkları gibi, Ergenekoncu, ulusalcı faşist kesimin Aleviler üzerinden siyaset yapabilmesinin, kara propaganda üretebilmesinin olanak ve fırsatlarını üretmektedirler. Kısacası istekli bir şekilde Alevileri ulusalcı faşist güçlerin egemenlik alanlarına doğru iteklemektedirler.
Görünen o ki; konu Aleviler olunca, Alevilerin taleplerinin yok sayılması ve kamuoyuyla paylaşılmaması için ittifak yapabilmektedirler. Türk-İslamcı sistemin ortak düşmanları arasında Aleviler de bulunmaktadır. Türklüğe ve Diyanetin İslamına Aleviler kurban edilmek istenmektedir. Yine Aleviler, Türkçülük ve Siyasal İslam arasında sıkıştırılmaktadır. Tercih yapmaya zorlanmaktadır. Her iki tercihin Alevilerin tercihi olmadığı açıktır. Aleviliğin yok edilmesi manasına geldiği içindir ki iki anlayış söz konusu Alevi olunca farklı cephelerden Aleviliğin yok edilmesini esas almaktadır.
Aleviliğin varlık gerekçesi ne ise, bundan sonra üstleneceği sorumluluk da inancın ve itikadın gösterdiği yol olacaktır. Hiçbir gerekçe, hiçbir neden, ölüm ve imha, asimilasyon gerekçe gösterilerek Aleviler teslim olamaz. Katiline boynunu uzatamaz.
Yarın 4 Mayıs. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Alevi katliamını en üst boyuta çıkarttığı günün yıldönümü…
“Son günlerde Tunceli’de vukua gelen hadiselere dair raporlar 4.5.1937 tarihinde Atatürk’ün ve Mareşal’ın huzurları ile tetkik ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır:
1- Toplanan kuvvetlerle Nazımiye, Keçizeken (Aşağı Bor), Sin, Karaoğlan hattına kadar, şedit ve müessir bir taarruz hareketi ile varılacaktır.
2- Bu defa isyan etmiş mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil olunacaktır. Ve bu toplama ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik (2000) kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.
Mülahaza:
Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.
Not: Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır.
Aslı gibidir.”
(Kaynak: Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar. Reşat Hallı, Genel Kurmay Yayını)
Bu kanunun altında imzası olanlar, Alevilerin olduğu bir Türkiye mi yaratmak istediler? Utanmazlık ve aymazlık ancak bu kadar olur. Kürt Alevilerini imha eden, hiçbir yaşama hakkı tanımayan bir zihniyeti aklama cüretini nasıl gösterebilirler. Katillerimizin resimlerini bayrak yapanlar, nasıl Alevilere, bizlere akıl verme cüretini kendinde bulabilirler. Bu kadar pişkinlik, bu kadar çarpıtma, bu kadar yalan niçin? Hem de böylesine bir yıldönümünde başlatılan kampanyalar toplumumuz tarafından iyi bilinmelidir. Alevileri cumhuriyetin kuruluşunda sürece dahil etmeyip malzeme edenler, bugün de demokrasi mücadelesinde Alevileri koparmak, demokrasi güçlerinin birlikteliğini dağıtmak için böylesine bir çalışma içerisine girmişlerdir. Kimilerinin milletvekilliği bahanesiyle, kimilerinin belediyelerde iş vaadiyle, kimilerinin köşelik yazı vaadiyle bu kampanyada yer almaları acaba “Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır” desturu gereği midir bilinmez ama o dönem bu oyunu oynayanların sonu bilinmektedir.
4 Mayıs’ın yıldönümünde ulusalcı, siyasal İslamcı, faşist yapılara inat var olmaya, Alevi kimliğini savunmaya ve toplumsal barışın olmazsa olmazı haline getirmeye devam edeceğiz.
Bilinmelidir ki; her gün daha da çoğalarak Dersim kendisini var etmiştir. On binlerin katledildiği, yüz binlerin sürgüne gönderildiği bu toprakların çocukları, yıllar sonra da olsa varlıklarını ortaya koyup atalarının hesabını sormaya başlamışlardır.
Bilinmelidir ki; Alevilik bir devlet dini değildir. Bir insan dinidir. Bir insan gibi üretip ortak aklını çocuklarına devreden bir sistemdir. Bu sistem içerisinde korku, ihanet gelir ve geçer. Baki olan bu yoldur.
Dersim şehitlerine sözümüzdür…