“Kırklar meydanına vardım
Gel beru ey can dediler
İzzet ile selam verdim
Gel işte meydan dediler” (Şah Hatai)
Biz Alevilerin en temel sorunlarından bir tanesi, adımıza hep başkalarının konuşuyor olmasıdır. Cumhuriyet sonrası giderek derinleştirilen bu durum, uzun yıllar sonra Aleviler arasında da olur bulmuştur. 90’lı yıllardan sonra ilk kez Alevi kelimesini de kullanarak örgütler kuran bizler, bu durumu halen aşmış değiliz. Son günlerdeki tartışmalar göstermiştir ki; halen kendi adımıza konuşmaktan uzağız.
Kendimiz konuşmuyoruz. Kendimizi ifade edemiyoruz. Egemenlerin yazdığı tarih üzerinden olaylara bakıyoruz, egemenlerin bizlere biçmiş olduğu rölü aşamıyoruz. Bu durum Aleviler üzerinden siyaset yapan kesimlerin pervasızlaşmasına, hattini aşarak bizlere akıl verip yönlendirmesine vesile olabiliyor.
Cumhuriyetin yartmış olduğu dehşet ortamı ve Alevi katliamları sonrası sağladığı askeri, baskıcı hakimiyet karşısında Aleviler büyük bir suskunluğa bürünmüşlerdir. Üzerlerine ölü toprağı serpilmiştir. Sunni kökenli Kemalist Türk Aydınları bu durumu kullanmış ve içinden geldikleri toplumsal yapıyla hesaplaşmanın bir aracı olarak Alevileri kullanmıştır. Kullanmanın tüm imkanlarını sistem sağlamış ve desteklemiştir. Bu durum uzun yıllar devam etmiştir. Giderek Aleviler içerisinde de derin sistemle işbirliği içerisinde faaliyet yürüten ekipler çıkarılmıştır. Yıllara varan asimilasyon ve devşirme çalışmaları sonrasında yaratılanlar, Alevi örgütlenmesinin en büyük sıkıntısı olarak bügüne gelmiştir. Bu kesimler üzerinden yürütülen idolojik politik yönlendirme sistemle bütünleştirme çalışmaları devam etmektedir.
Cumhuriyetle birlikte Alevi önderlerleri Alevi inancına emek verenler önemsizleştirilirken, toplumsal güvensizliğin, kendine inançsızlığın ürünü olan Kemalist aydınların arkasına saklanma bir yaşam biçimi olarak dayatılmıştır. Son yıllara kadar medyada Alevi kökenli aydınların, yazarların açıklamalarını görmek mümkün değildi. Alevi kelimesini en çok kullananlar aslında Aleviliğide kabul etmeyen, ama onu kendi menfaatlari için bir sosyal dayanak haline getirmek isteyen kesimler oldu. Bu kesimlerin yazdığı, yanlış niyete bağlı tarih, Alevi tarihi olarak yansıtılmaya kabul ettirilmeye başlandı. Kısaca bugün derin devletin tarih anlayışı içerisinde Alevilere biçilen rol ne idi ise Aleviler bunu benimser bir noktada tutulmaya çalışıldı.
Alevi uyanışının önüne Sünni Kökenli Kemalist Türk aydınları eliyle barajlar kuruldu. Aleviliği yasaklayan ve bugün Alevilerin asimilasyonunda temel röl oynayan Tekke ve Zaviyeler yasasını bile Alevilere savunduracak kadar tarih ve politika algısı çarpıtıldı. Alevilik unuturulmak istendi …
KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ VE ALEVİLER
Bu kader Kürt siyasetinin ortaya çıkışı ile değişti. Alevilerde, Türkiye’de ötekileştirilen, baskı ve asimilasyona tabi tutulan tüm kesimler gibi, Kürt siyasetinin gelişmesine paralel doğan özgürlükçü ortamda kendilerini ifade etme şansını yakaladılar. Kürt siyesetinin dayatttıgı özgürlükçü ortam her kesimde yankısını buldu. Alevilerde kendisini kendi kimiliğiyle, adıyla ilk kez 90’lı yıllarda ifade etme imkanını yakaladı. Kürtlerin özgürlük hareketi ilk yankısını da Aleviler içinde buldu. Maraş, Antep, Adıyaman Alevilerin uyanış merkezleri olarak tarihdeki yerini aldı. Maraş katliamı bu uyanışa karşı derin devletin cevabı oldu. Katliamın hedefinde Kürdistan Devrimcileri vardı. İşte, Maraş katliamını kendilerine karşı yapılmış kabul eden Kürdistan Devrimcileri’nin derin devlete, katliamcı güçlere verdiği cevap bugünkü Kürt Özgürlük Harekatını yarattı.
Kürt özgürlük harekatı Maraş katliamına karşı direnişin, mücadeleyi yükseltmenin, asimilasyona, inkar ve imhaya başkaldırının adıdır. Katliamlara karşı sorumluluğun ifadesidir. Onun büyük emekçisi Mazlum Doğan direnişe çağrıdır. İnsanlığa davettir. Kutsal bir abide olarak tüm Kürtlerin yüreğinde taht kurmuştur. Milyonların toplandığı Newroz alanları hep ama hep Mazlum Doğan’dır. Bunu görmeden Kürt siyasetinin atığı adımları anlamak mümkün değildir.
Anlamak için tarihi doğru okumak gerekir. 2 Temmuz’u doğru okumak gerekir. Madımak katliamı Alevi uyanışının barajlanması, suyun akışının yön değiştirilmesiydi. Bu baraj, bu yol değişikliği kime yaradıysa bu katliamda onların parmağı vardı. Derin yapıların, derin ilişkilerin ürünü idi Sivas. Kimse dönüp sorgulamadı. Sorgulayanlar da hep sokakdaki gürühla kaldı. Bizlere de korkular salındı, slogan attırıldı; “Mollalar İrana”
NEWROZ’LA BAŞLAYAN YENİ ÖZGÜRLÜK HAMLESİ
Bu slogan ne kadar Alevilere ait olabilirdi ki; “Mollalar İrana” diye slogan atanlar bugün Suriye’nin, İran’ın “Alevi” olduğunu keşfettiler. Alevilere bu sloganı attıranlar, atmak durumunda bırakanlar şimdi de Alevileri Suriye ve İran’a sahip çıkmaya çağırmaktadırlar. Aynı kesimler Alevileri, Ulusalcı Kemalist, Ergenokoncu siyasetin bir malzemesi haline getirmek için her türlü yalana başvurmaktadırlar. Aleviler adına konuşmakta, onların temsilcileriymiş gibi davranarak kamuoyunu manüpüle etmektedirler. Kendilerinin yazdığı tarih üzerinden Alevileri yönlendirmeye, Newroz’la başlayan yeni özgürlük hamlesinin Aleviler içindeki etkisini azaltmaya, boğmaya çalışmaktadırlar.
Aleviler için kılını kıpırdatmayanlar, CHP’nin ve Onur Öymen’in Dersim katliamını öven açıklamalarını aklamak için Deniz Baykal’ın arkasında, Onur Öymen’in yanında grup toplantılarına girip, boy gösterenler “Alevi” kimliklerini kullanarak Kürt siyasetine saldırmaya başladılar. CHP kapısında vekillik, CHP belediyelerinde iş kapmak için el pençe duranlar ve varlıkları Kürtlere, Alevilere düşmanlık üzerinde kurulu olanlar, savaşın rantıyla beslenenler, devşirmeler Alevilerin sessizliğinden yararlanarak, gene onlar adına konuşma hakkını kendilerinde olduğunu sanmaktadırlar. Unutmaktadırlar ki; Aleviler eski Aleviler değildir. Yıllardır süren diriliş mücadelesiyle birlikte büyüyen, kendisini arayan, tarihine sahip çıkan Aleviler var.
1990 yıllarında Kürt siyasetinin Dinlere yaklaşımını belirleyen ve Sosyalist cephede bir ilk olan Sayın Öcalan’ın “Dine Devrimci Yaklaşım” kitapçığı bugün bu kesimlere verilmiş en iyi yanıt olmaktadır. Kendi toplumuyla barışık olmayan bir anlayışın bu topraklarda yaşama şansı yoktur. Kürt siyaseti toplumsal barışın temsilidir. Varlığı demokrasinin tehminatıdır. Hafızası olmayanlara hatırlatılır ki; Kürt Özgürlük Mücadelesi, Alevilerin özgürlük mücadelesidir. Alevilerin direnişidir. Aleviliğin ruhuna kimliğine ve özüne sadık kalmakdır. Hallac-ı Mansur, Nesimi, Seyit Rıza gibi olmaktır…
ALEVİ DEĞERLERİ
Yalan tarihin, yalancıları; Yavuz Sultan Selim’in yanında İdris-i Bitlisi’yi, İdris-i Bitlisi’nin yanında Ebu Suud Efendi’yi görüyorlardır. Doğrudur. Peki neden bunların kapısında kılıç kuşanmış Elbistan, Malatya, Adıyaman’dan Halep’e kadar Alevi kellesi kesen Bektaşi Yeniçeri ordusunu görmüyorlardır. Çaldıran’da Şah Hatai’ye karşı savaşanlar, Alevileri katledip ganimet toplayanlar kimdi? Ergenekoncu siyasete Alevileri kurban etmek için bu kadar derine inilecekse, bu kuyudan elleri kanlı Yeniçeri ordusu, Osmanlının kapı kulu Bektaşilik çıkar. Tarih biliyor ki; Hacı Bektaşi Veli ile hiçbir alakası olmayan ama onun adını kullanarak Balım Sultan tarafından örgütlenen Bektaşilik bir Osmanlı kurumu, tarikatıdır.19.yy. kadar da bir Osmanlı kurumu olarak görev yürütmüş, İslam Halifesi’nin ordusu olarak cihan imparatorlugunun yaratılmasında büyük rol oynamışdır.
İçimizde yalan tarih, yalan bilgi ile sürekli Kemalizm ve ulusalcılık propagandasını yapan bu kesimlere karşı artık bizlerin bir ölçü tutturması gerekmektedir. Kemalizm’in, Ortadoğu halklarına düşmanlığı temelinde şekillenen ve ifadesini „İslam düşmanlığı“ „Arap düşmanlığı“ ve „Din düşmanlığı“ biçiminde bulan ve Alevileri de buna alet etmeye çalışma yönündeki faaliyetlerine karşı çıkma zamanı gelmiştir. Bu kesimlere karşı Alevi değerleri, geçmişi daha çok gün yüzüne çıkarılmalıdır.
Bu kesimlerin Alevilikle alakası olmadığı bilinen bir gerçektir. Aleviler tüm ulusları bir gördüğü gibi, kimseyi de, inançlarından dolayı horlamaz ve saygısızlık yapmaz. Bunu yapmak, Türkiye’de sadece Kemalistlerin işidir. Özellikle, Sünni kesim alet edilerek, Alevilerin katledilmesini istismar eden bu inkârcı Kemalistler, düşüncelerini ifade ederken dayanacakları bir kesimi bulamadıklarından, Alevileri kullanmaya çalışmanın yanında, toplumu hücrelerine kadar bölmeye de çalışmaktadır. Toplum ve topluluklar arasında güvensizliği de geliştirerek rejimin sürekliliğini sağlayan bu kesimler, Kemalizm’in „Tüm toplumsal kesimlerin örgütlenmelerinde bir düşman yaratarak örgütlenmek ve topluluklar arasında güveni, birliği kaldırarak, muhalefeti asgariye indirmek“ taktiğine uygun olarak örgütlenmeleri yönlendirmektedirler.
Aleviler arasında Sünniliğe karşı önyargıları körükleyerek, Alevi örgütlenmesini, İslami kesimleri de Alevilere, Yezidilere, Hıristiyanlara vd. inançlara karşı şartlandırmakla Şeriatçı örgütlenmeyi, Türkleri, ulusal anlamda Araplara, Ermenilere, Kürtlere, Yunanlılara karşı kışkırtarak, Türk milliyetçiliğini örgütleyen rejim böylelikle toplumu hücrelerine kadar parçalamıştır. Param-parça ettiği kesimlerin üzerine oturan Kemalist rejim ve Cumhuriyet hiç bir zaman bu kesimlerin bir araya gelmesini istemediği gibi, bunu derinleştirmesi için elinden geleni yapmıştır, yapmaktadır.
Bundan sonra Alevilerin kendileri adına ve güzelliklerini yansıtarak gündeme girmesinin zamanı gelmiştir. Bu anlamda dostluk kavramının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Aleviler adına şimdiye kadar konuşan Kemalistlere bundan sonra müsaade edilmemelidir. Onların kendi adlarına istedikleri kadar konuşma hakkı vardır kuşkusuz. Bizim adımıza değil…