Nasıl yar diyeyim ben böyle yare
Mecnun edip çöle saldıktan sonra
Alemin bağında bülbüller öter
Giden benim gülüm solduktan sonra (Pir Sultan)
Zaman akıp gidiyor… Zamanın emektarları, yaratıcıları, Aleviliğin bugüne taşınmasında kendilerini, yaşamlarını katık etmiş olanlar, aramızdan ayrılıyorlar. Emeğini, hayalini bizlere bırakarak gidiyor. Kimisi onlarca yıllık acıyı, işkenceyi göğüsleyerek taşıdığı mirası aktarmak için canını verdi. Veriyor. Aleviliğin yaşama temel bakışı bu emeğin sahiplenilmesi, miras yoluyla çocuklara, torunlara devredilmesidir ki; Aleviliğin tüm zulüm ve baskılarına rağmen değişmeyen en temel felsefik besleyici kaynağı budur. Değerler topluluğu olmak, bu değerlerin korunması için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamak.
Hüseyin gibi, Hüseyin olmak…
Ahde vefa
Biz ki bizden öncekilerin, emekleriyle bugünleri yaşıyoruz. Bazen kahramanların, yiğitlerin, hikayelerini, efsanelerini anlatıp kendimizi güçlü hissetmeye, kendi mesajımızı vermeye çalışıyoruz. Bir zaman geliyor Hallacı Mansur, bir zaman geliyor Nesimi, bir zaman geliyor Pir Sultan, tüm zamanlarda Şeyh Bedreddin, bazen Seyit Rıza oluyoruz. Art arda gidiyoruz. Kelimeleri, isimleri ahenk içinde tekrarlıyoruz. Utanmıyoruz. Ne Hallac’ın Fırat’a savrulan küllerinden, ne Nesimi’nin yüzülen derisinden, utanmıyoruz. Pir Sultan gibi, Seyid Rıza gibi darağacına yürüyen yol önderlerinin bakışlarından, haykırışlarından, boyun eğmezliklerinden utanmıyoruz. Art arda geliyoruz. Utanmazlığımızdan, utanmıyoruz.
Derviş Kandemir’i, Abidin Özgünay gibi, yıllarını Alevi mücadelesine verenleri, Hıdır Ali Bingöl gibi Alevilik için kavga edenleri, Nejat Birdoğan gibi köy köy gezenleri bir çırpıda unutuyoruz. Aldede’yi, Tacım Dede’yi, Aligöl, İvo Dede’yi, Firik Dede’yi, İsmail, Mamo Geyik, Şıxo Dede’yi… vd. tüm dağın filozoflarını unutuyoruz. Gün geliyor cinayet gibi bir kazada Seyit Ali Durmaz’ı öylesine hakka uğurluyoruz.
Biz ki büyük lafların arkasına saklanmış küçük adamlar, o dar gününde Pir huzurunda emeğe saygının hesabını nasıl vereceğiz?
Çocuklarımıza nasıl bir miras bırakacağız?
Aylıkları ceplerinde gri pasaportlu, devlet erkanlı cemevi dedelerin hikayesini mi anlatacağız? Bunun arkasına sığınıp, bizi böyle yok ettiler, bizi bağışlayın mı diyeceğiz.
Öz ile biçimin kavgasında, özün derin temsilcisi olan biz Aleviler, özümüzü ihanete mi, teslim edeceğiz. Kavganın, emeğin mirascılarını unutup, günün peşinde mi koşacağız.
Bugünkü değerlerimizin oluşmasında emek vermiş eski yöneticilerimizi meydanlarımızda yad etmeden, emek sahiplerinin hakkını hak huzurunda dile getirmeden, hastalıktan veya başka sebeplerden dolayı aramızda olamayan tüm yol erenlerimizi sahiplenmeden, Sevgili yol kardeşimiz, kurumlarımızda en alttan başlayarak en üste kadar kurum sorumluluğu yaparak hizmet veren değerli yol ereni sayın Ali Bingöl canımıza sahip çıkmadan, emeğin savunucusu olduğumuzu nasıl söyleyebiliriz?
Alevi asimilasyonu dediğimiz nedir? Aleviliği var eden insan olma olgusunu kutsayan değerlerinden kopması değil midir? Bizim biz olmaktan çıkmamız değimlidir? Mekanı, meydanı olmayan, insan olan, insanla kutsanan değerlerin korunması, sahip çıkması görevimiz değil mi?
Hak ile hakikat yolcusuyuz biz. Onun içindir ki; ayrılıklara ve emeğe, kutsalın en kutsalına sahip çıkalım. Değerlerimize sahip çıkalım. Unutmayalım ki; her sahipleniş asimilasyona karşı bir kale duvarının örülmesidir. Her emek sahibi kalemizin taşları, tuğlalarıdır.
Hak ile hak olan, hakta hakikati bulanlar aşkına… Kendimize ve değerlerimize sahip çıkalım. Şeyh Bedrettin yiğitlerine sahip çıkar gibi kendimize sahip çıkalım… Gün yol değerlerine sahip çıkma günüdür. Hüznün derin bir yara gibi içimizi yaktığı günlerdeyiz.
Önemli günlerden geçmekteyiz. Çünkü büyük saldırılara maruz kalmaktayız. Küçük gibi görünen, birleştiklerinde devleşen değerlerimize sahip çıkarak, asimilasyona ve bu saldırılara karşı koyabiliriz. Kökleri bizde olanlara sahip çıktıkça, biz bizleşeceğiz.