AABF Kongresine Giderken

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu 19-20 Ekim tarihlerinde kongre yapacak ve sanal medyada seçimlerde aday olduğunu bildiren arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum. Hepsi değerli ve tanıdığımız, sevdiğimiz insanlar. Bazıları kendi özgeçmişlerini tanıtırken, bazıları da Almanyadaki Aleviler için neler yapmak istediklerini yazıyorlar. Elbette bunlar çok önemli gelişme, desteklenmesi gerekiyor.

Ancak örgütlenmenin kendisi sorunlu hale gelmiş ise, hangi niyetle seçilirsek seçilelim, bu sorunlar çözülmeden iş yapabilmenin önünde engel olur.

Alevi örgütlenmesi 1988 yılından 1996 yılına kadar Aleviliğin nasıl yaşatılabileceği üzerinde büyürken, 1996 yılı sonrası örgüt yönetimine seçilenlerin kendilerini Belediye Başkanı, Milletvekili seçtirmek yada siyasi partilerde bir makam kapma yarışına döndü ve örgüt yön değiştirdi, yönetimsizleşti.

Alevi değerleri, Alevi söylemleri bolca kullanıldı ama örgütarası ilişkilerde Alevilik diye hiçbir kural geçerli olmadı.

Sahi biz yönetimleri neden seçiyoruz?

Merkezde otursun, bolca tükettiğimiz Aleviliğin hem insanlar arasında hem öğretide yaşaması için çalışmalar yapsınlar, toplumu bir arada tutsunlar diye değil mi?

Maalesef böyle olmadı, olmuyor.

Örgütümüzü yönetsin diye seçtiğimiz insanlarımızı her gün bir yerlere konuşmacı davet ederken ve onlara bırakın fikir üretecek zamanı, dinlenecek zaman bırakmazken şimdi eleştirmenin hiçbir ciddiyeti yok. Yöneticilerimiz bu davetlere gitmese bir dert, gitse bir dert. Ortası yok. Bu sonuçta Belediye Başkanı da olurlar, Milletvekili de. Ayrıca bizler, işlerimizi kolaylaştırsın, çözsün diye vekil seçtiğimiz insanlara tapmayı seven bir ülke insanıyız.

Durum böyle olunca meydan boş kaldı, sadece Almanya’da Türkiye devleti destekli, ulusalcılardan başlayan ve MHP’ye kadar varan bir çok siyasi parti Alevi örgütleri oluşturmaya başladılar. Alevileri kendi aralarında Ali’siz/İslamcı tartışmalarıyla bölmede epey yol aldılar. Bu gelişmeye karşı yeterli önlem maalesef alınamadı.

Bir başka sorun Almanya’daki inanç kurumumuz. Çoğunluğu belli bölgelerden olan dedelerimizden oluşuyor (Yolun ve süreğin devamı için emek veren dedelerimizi ayırıyorum). 1990’lı yıllarda cem yürütecek dede bulamazken bir anda ortaya yüzlerce PİR çıkması dedelik kurumuna güveni sarsmış durumda. Ben „şu ocaktan geldim dedeyim“ demekle olmuyor bu işler. Görgüden, sorgudan geçeceksin, toplumdan rızalık alacaksın, kendi ocağının dedelerinden el alacaksın, müsahibin olacak, topluma rızalık lokmanı vereceksin.

Bunların hiçbirini yapmadan olmaz, olmuyor da. İnanç kurumunun bu olumsuzluğu acilen çözmesi gerekiyor.

En kötüsü yapılan kongreler de çarşaf listeler oluşturmak. Hiçbir inanç örgütlenmesinde böyle bir seçim olmaz ama bizde var. İnsanları ayrıştırıyoruz, ötekileştiriyoruz. Rızalık kuralımızı yerle bir ediyoruz. Oysa burada ölçü yoluna bağlı, değerlerine bağlı, görgü sorgudan geçmiş güvenilir insanlar olursa o zaman bolca kullandığımız Alevilik söylem ve değerlerinin bir anlamı olur. Böyle devam ederse çok sürmez, bolca tükettiğimiz Alevi örgütlenmesini kendi ellerimizle tarihe gömeriz.

Son olarak: Kongreler seçim yarışlarının yapıldığı bir yarışma değil, yakın ve uzak geleceğe ait kararların alındığı toplantılardır.

Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarındaki Alevilere yapılan eşitsizliği hukuki ve farklı yollardan gündeme taşıyacak, haklarını arayacak hukuksal kurumlar,

Zorunlu din dersleri ve ÇEDEŞ gibi faşizan uygulamalara karşı Akademik kurumlar,

Türkiye’deki Alevi ziyaretlerine verilen maden izinlerine karşı Yaşam Savunucu kurumlar,

Aleviliğin Cemevlerinde ve toplum arasında yaşatılması için Muhabbet kurumları oluşmadığı süre içinde kimi yönetime seçersek seçelim çok başarılı olacaklarını düşünmek hayal olur.

Her koşulda, başta kadın adaylarımızın çoğalmasını saygıyla karşılıyorum ve destekliyorum.

06.10.2024

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri