Suriye, dünya gündemini meşgul eden bir yer haline gelmişken, bizler için de oldukça yakın bir noktada yer almakta. Bu topraklarda yaşayan insanlar, bizim akrabalarımız, dostlarımız ve aynı coğrafyada varlıklarını sürdüren topluluklar. Suriye’deki gelişmeler, sadece bölgedeki halkı değil, Türkiye’deki Alevi toplumu gibi başka toplulukları da yakından etkiliyor. Savaş topraklarımızda karşılığını buluyor. Yıkım getiriyor. Aclık ve sefaleti derinleştiriyor. Erdoğan iktidarı ise içerde ekmiş olduğu kin ve nefreti cihadistler eliyle Suriye topraklarında da yaymaya çalışıyor. Türkiye, mafya ve çetelerin buluşma noktası haline gelmiş bir ülke olarak savaştan da besleniyor. Suriye’ye bodoslamasına çakal gibi dalmış bulunuyor.
Suriye’de ciddi bir Alevi nüfusu var, özellikle sahil bölgelerinde. Latakia, Tartus, Baniyas, Jableh, Homs’da büyük bir tehdit altındalar. Her ne kadar IŞİD’in yoğun saldırı dönemine tekabül eden bir durum olmasa da, mevcut sistemin oturmasıyla birlikte gelecekte olası tehditler korkunç bir tablo ortaya koyuyor. Türkiye’nin Suriye iç savaşına müdahale etmesinin ardından, cihatçı gruplara verdiği destek, Alevilere yönelik tehditleri daha da artırmış durumda. Hükümetin desteklediği grupların, Suriye’deki Alevi nüfusunu hedef alması, toplumda büyük bir korku yaratmış durumda.
Erdoğan medyası HTŞ güzellemeleri yapa dursun, sosyal medya platformlarından Suriye’de büyük bir Alevi kıyımının yaşandığından bahsediliyor. Vahşi görüntüler paylaşılıyor. Demokrasi kahramanları diye pazarlananlar sokaklarda “Hepinizi tek tek not ediyoruz” diye dolanıyorlar. Sorgusuz sulasiz infazlar yapıyorlar. Bu görüntüler, gelecekte yaşanacakların işareti. “Görünen köy kılavuz istemez” misali.
Radikal gruplar, Alevilere yönelik saldırılarını artırıyor. Bu grupların şu an yaptığı, bir anlamda IŞİD’in geçmişteki eylemlerini başka bir zamana erteleyerek tekrar gündeme getirmek gibi görünüyor. Batıyı ürkütmemek için yapılan “ılımlı açıklamalar” ise, ne yazık ki Alevi nüfusu kapsamıyor. Alevi köylerinden insanlar korkularından sahildeki kentlere akın ediyorlar.
Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm aktörler sessiz. Türkiye’deki Alevi örgütleri de bu konuda sorumluluklarını yeterince yerine getirmiyor. Bugün Suriye’de bir Alevi katliamı yaşanıyor ve buna karşı mücadele etmek için sadece bildirilerle yetiniyorlar. Bildirileri yayınlamakla Alevilerin yaşam hakkını güvence altına almak mümkün mü!
Suriye’deki Alevilere sahip çıkmayanların, Türkiye’de de bir mücadele verdiklerini söylemek mümkün değil. Katliamı görmezden gelmek, bir anlamda ortak olma anlamına gelmiyor mu! Bu katliamlar Suriye’deki Aleviler ile sınırlı kalmayacak, Türkiye’nin içine de sıçrayacak. Türkiye içindeki Alevileride hedef alacak.
X Platformundan yapılan paylaşımlara göre, Lazkiye kırsalında Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından Alevi sivillere yönelik katliamlar başladı. Yerel kaynaklar, bu saldırılarda çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini bildiriyor. Uluslararası toplum acil müdahale çağrısı yapıyor. Lazkiye şehir merkezinde şu an toplu bir saldırı olmasa da kırsal alanlarda Alevi köyleri hedef alınıyor. İsrail’e, Güney Suriye’ye, Rojava’ya veya Türkiye’nin diğer gündemlerine odaklanılmışken, kırsal kesimlerdeki bu saldırılar gözden kaçıyor. Uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler’in bu konuda sessiz kalması, sadece Suriye’deki Aleviler için değil, tüm dünya için büyük bir sorumsuzluktur.
Şu an Suriye’deki Alevilerin geleceği ve onları kimin temsil edip koruyacağı belirsiz. Esad iktidarıyla ilişkilendirilmeye çalışılıyor, Esad’ın işlemiş olduğu suçların sorumluları haline getirilmek isteniyor. Esad yönetiminin kim olduğu ve nasıl bir rejim olduğu herkes tarafından biliniyor. Alevilik ile yakından uzaktan ilişkisi yok. Türkiye’deki Aleviler açısından da durum benzer. Türkiye’de de Kemalist algısı üzerinden Alevilerle bir eşleştirme yapılıyor. Kemalistlerin yaptıkları Aleviler yapıyor diye Siyasal İslamcılar tarafından kitlesine pazarlanıyor. Oysaki Alevilere yönelik dışlayıcı politikalar, Kemalist yönetim döneminde en ağır bir şekilde yaşatıldı. Kemalistlerin iktidarında da bugünde bu ülkede tek bir Alevi kaymakam, vali görev yapmadı. Görev verilmedi. Bugün ise bu dıştalayıcı durum derinleşerek devam ediyor. Kimse Kemalistleri, Baascıların suçlarını Aleviliğe yüklüyemez. Bunun üzerinden Alevi düşmanlığı üretemez. Bu alçakca bir yaklaşımdır. Kötü niyetlidir.
Suriye’de cihatçı gruplar, Türkiye’deki Siyasal İslamcılar Alevi “iktidarından” ve Alevi baskısından bahsediyor. Ve üretiliyor. Alevilere yönelik saldırılarda sorgusuz sualsiz şiddet uygulanıyor. Görüntüler sosyal medyada açıkça yer alıyor. İnsanlara sadece “Alevi misin, değil misin?” diye soruluyor. Eğer Aleviyseniz, herhangi bir suç işleyip işlemediğiniz ya da herhangi bir olayla ilgili olup olmadığınız sorgulanmıyor. Hangi tarafta olduğunuz, Esad’a mı muhalif yoksa destekçi mi olduğunuz, sol bir gruba mı mensup olduğunuz da sorulmuyor. Sadece “Alevi misiniz?” diye soruluyor ve buna göre muamele yapılıyor.
Bu durum, Türkiye’de yaşayan Aleviler için de bir tehdit teşkil ediyor. Eğer Suriye’de Alevilere yapılanları durduramazsanız, Türkiye’deki Alevi katliamlarının önüne geçemezsiniz. Çünkü bunlar birbiriyle bağlantılı. Suriye’de şekillenmeye başlayan iktidar modeli, Afganistan’daki model Erdoğan’ın hayalindeki devlet örgütlenmesi. Afganistan için söylemişti “Aynı değerlere bağlıyız” diye.
Nasıl ki Türkiye, Kürtlere yönelik düşmanlık ve nefret politikalarını sınırları içinde örgütlüyorsa, aynı politikayı Suriye, Irak ve İran’daki Kürtler üzerinde de uyguluyor. Bu durum, Alevilere yönelik saldırılar için de geçerli. Suriye’deki Alevilere yapılan saldırılar, Türkiye’deki Aleviler için de benzer bir tehlike anlamına geliyor. Alevilik, sadece Türkiye sınırlarıyla ya da Anadolu Aleviliği kavramıyla sınırlı değil. Bu coğrafya Hindistan’dan Balkanlar’a kadar uzanıyor. Ve bu coğrafyanın dört bir yanında Selefi ve cihatçı gruplar, Alevileri katlediyor. Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de ve Türkiye’de bu katliamlar sürüyor.
Maraş Katliamı’nın gene yıldönümü. Orada bugünlerde Kürt Aleviler katledildi. Bugün Suriye topraklarında daha büyük çapta bir Alevi avcılığı yapılıyor. Böyle bir ortamda Alevilerin, Alevi örgütleribin sadece bir bildiri yayınlaması yeterli değil. Bu çok yetersiz ve abes bir yaklaşım. Ayıp bir duruş.
Böylesine bir saldırıya karşı, Kürtlerin Rojava’daki örgütlenmesini ve kendi kendilerini savunma azmini düşünün. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Suriye’de de Kürtlere karşı katliamları destekleyen bir politika izliyor. Suriye’deki Alevilerin ise şu an korunma sağlayabilecek bir yapıları bile yok. Belki de tek sığınacakları yer, seküler bir yaşamı esas alan Rojava yönetimi. Çünkü burada Ermeniler, Süryaniler, Kürtler gibi tüm toplulukların haklarına saygı gösteriliyor.
Ancak bölgede HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi gruplar hâkim. HTŞ, El Kaide’den, ardından El Nusra’ya dönüşen ve oradan bugünkü hâlini alan bir yapılanma. Görünürde yumuşak mesajlar veriyor olabilir, ama geçmişi ve kodları belli. Afganistan’da Taliban’ın yaptıklarını görüyorsunuz. Aynı zihniyet, Alevilerin bu topraklarda yaşamasına izin vermeyecek. Bunun için her türlü katliamı yapmaya hazırlar. Mezarları ateşe veren bir anlayıştan bahsediyoruz. İnsanların ölüsüne bile saygı duymayan bir zihniyet var. Bu zihniyete karşı Suriye’deki Alevileri kim koruyacak!
Türkiye’nin, Suriye’deki gruplara yönelik desteği, Aleviler için tehdit oluşturan bir başka faktör. Türkiye’nin vergilerimizle finanse ettiği “Suriye Milli Ordusu” gibi çetelerin faaliyetleri, bölgede yaşayan Ermeniler, Dürziler, Aleviler, Kürtler ve Süryaniler gibi topluluklar için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Rojava gibi seküler, demokratik bir bölge, Suriye’deki Aleviler, Dürziler gibi gruplar sürekli bir saldırı altında. Bizden toplanan vergilerle bu saldırılar yapılıyor ve kardeşlerimize, inançlarımıza hakaret ediliyor.
Bugün yaşananlar, sadece Suriye’deki Alevi toplumu için değil, tüm insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Alevilere yönelik düşmanlık, sadece bir inanç meselesi değil, insan hakları ihlali anlamına gelmektedir. Türkiye’deki Aleviler, kendi haklarını savunmanın ötesinde, Suriye’deki ve dünyadaki diğer Alevi topluluklarıyla birlikte hareket etmelidir.
Alevi örgütlerinin, Suriye’deki Alevi topluluğuna yönelik saldırılara karşı daha etkin bir şekilde sesini yükseltmesi gerekiyor. Sadece bildirilerle bu sorun çözülemez. Hatay’a, Samandağı’na gitmek lazım. Hızır Türbesinin etrafında toplanıp Suriye’deki Alevilerin yaşadıklarına dikkat çekerek, bölgedeki Alevilerin yanında olduğumuzu bizzat göstermek gerekiyor. Bu katliamların durdurulması için uluslararası alanda etkin bir mücadele başlatmak zorundayız. Eğer bu konuda harekete geçmezsek, aynı tehdit Türkiye’deki Alevilere de sıçrayacaktır.