1978’de Maraş’ta yaşanan katliam, yalnızca Türkiye’nin siyasi tarihinin karanlık bir dönemi olmayıp, aynı zamanda Türkiye’nin politik geçmişinin derin bir politik karanlık bir yüzünü de ortaya koymaktadır. 7-8 Aralık 1978 tarihlerinde, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Maraş’ta, Sünni kökenli aşırıcı grupların öncülüğünde gerçekleştirilen saldırılar, yüzlerce insanın ölümüne ve binlerce kişinin evsiz kalmasına ve topraklarını bırakıp zorunlu göçe yol açmıştır. Ancak Maraş katliamı sadece bir etnik ya da inançsal çatışma olmayıp,
MHP nin başını çektiği muhafazakar, mutaassıp, burjuva ve lümpen kitlelerin”bugün Cihat günüdür. Alevileri öldüren cennete gider”Komünistleri bırakmayın sesleri eşliğinde insan kıyımına başladıkları; Türkiye’nin o dönemdeki siyasi ikliminin dalgaları bugünlerin temel taşlarını örmüştür.
Maraş katliamı, 1970’lerin sonlarına doğru Türkiye’nin toplumsal yapısındaki gerilimlerin bir yansıması oldu. Bu dönemde ülke, ideolojik kutuplaşmalarla, özellikle de sağcı-milliyetçi ve solcu hareketler arasında şiddetli çatışmalarla sarsıldı. Ülkücü hareketin önde gelen isimleri, devrimci sol gruplara karşı yoğun bir mücadele yürütüp aynı dönemde, sağcı grupların özellikle Aleviler ve solcuları “toplum düşmanı” olarak hedef gösterdiği bir söylem yükseldi. Maraş’taki katliam da bu nefret söylemi ve kutuplaşmanın bir ürünüydü.
Bundan daha da vahimi, katliamın devlet destekli olması ve daha sonra hesap sorulmadan geçiştirilmesiydi. Maraş’ta yaşananları organize edenlerin çoğunun güvenlik güçleriyle yakın ilişkileri olduğu , katliama destek verenlerin de ödüllendirildiği; Katliamdan sonra açılan davalarda, suçluların büyük bir kısmı cezalandırılmadan serbest bırakıldığı, bu da katliamın, Türkiye’nin siyasi yönetimi ve güvenlik güçlerinin göz yumması ile daha da vahim bir hale gelmesine sebep olmuştur.
Maraş Katliamı’nın Sosyal ve Psikolojik Etkileri
Katliamın hemen ardından Maraş, yıllar boyunca derin bir travma yaşadı. Olay, sadece ölenlerin yakınlarını değil, tüm Alevi toplumunu ve birçok kesimden çok sayıda insanı da derinden etkilemiştir. Katliamın bir sonucu olarak, Aleviler, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yapısında daha da yalnızlaştırılmış ve ötekileştirilmiştir, gelinen süreçte kurmuş oldukları Alevi kültür ve daire başkanlığı üzerinden Aleviliğin tanımı ve yeni bir kıyım modeline geçilmiştir.
Katliamın, toplumun tüm katmanlarında yarattığı korku ve güvensizlik, 1980’lerdeki darbenin önünü açan atmosferi de şekillendirmiştir. Maraş, yalnızca bir katliamın adı olarak değil, aynı zamanda Türkiye’de yaşayan farklı etnik ve inanç grupların birbirlerine karşı daha mesafeli ve güvensiz hale gelmesinin sembolü olarak hafızalarımızda sıcaklığını korumaktadır.
Unutma ve Unutturma
Maraş katliamı, toplumların hafızasında unutulmaya yüz tutmuş bir trajedi olarak bırakılmak istenmektedir. Pek çok olay gibi, zamanla politik bir araç haline gelmiş ve yalnızca bazı siyasi grupların çıkarları doğrultusunda hatırlanmıştır. Katliamın sorumluları hakkında uzun yıllar boyunca yeterli adalet sağlanmamış ve bu durum, mağdurların ve ailelerinin acılarını derinleştirmiştir. Bu, katliamın gerçek yüzünün gizlenmesi ve daha geniş bir kitleye ulaşmasının engellenmesi açısından ciddi bir sorun oluşturmuştur.
Maraş katliamı, bir milletin hafızasında silinmemesi gereken bir lekedir. Ancak bu lekeden yüzleşmeden, geçmişin karanlık dönemleriyle hesaplaşmadan, toplumsal barış ve uzlaşma sağlanması da mümkün değildir.
Maraş katliamı, ulus milletin unutturmaya çalıştığı ama toplumların unutmaması gereken bir tarihtir.