Makbul Alevi Dayatmasını Reddediyoruz!
Türkiye’de iktidarın inançlar üzerindeki tahakküm projeleri, açık bir asimilasyon politikasının ürünüdür. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, tam da bu politikanın merkezindedir. Bu yapı, Aleviliği tanımayı değil, biçimlendirmeyi hedefleyen bir devlet operasyonudur. Amaç, Aleviliği teslim almak, ruhsuzlaştırmak, iktidarın çizdiği sınırlar içinde yeniden inşa etmektir.
Son olarak bu başkanlığın başına bir kadın, Esma Ersin atanmıştır. Kadın olması, bu projeyi “modern” ve “meşru” göstermeye dönük bir vitrin görevi üstlenmiştir. Oysa gerçek açık ve nettir: Esma Ersin’in şahsı değil, temsil ettiği devlet aklı sorunludur.
Atama değil, tasfiye yapılmaktadır.
Temsil değil, tahakküm dayatılmaktadır.
Bu Başkanlık Meşru Değildir, Asla Olmayacaktır!
Kuruluşundan itibaren bu kurumun meşruiyeti yoktur. Çünkü:
Alevi toplumunun talepleri dikkate alınmamıştır.
İnanç ve ibadet özgürlüğü “kültür” kisvesi altında sınırlandırılmıştır.
Cemevleri hâlâ ibadethane olarak tanınmamıştır, “sosyal alan”a indirgenmiştir.
Dedeler maaşa bağlanarak, yolun hizmetkârı değil devletin memuru hâline getirilmek istenmektedir.
Bu bir inanç özgürlüğü değil, açıkça bir inanç mühendisliği projesidir.
Bu tablo, Aleviliği halktan koparıp sarayın eşiğine diz çöktürme planıdır.
Devletin Aleviliği: Makbul Olanın Ötesi Yasak
Devletin derdi Aleviliği anlamak değil, ehlileştirmektir. Makbul Alevi yaratma çabası, yıllardır sürdürülmektedir. Bugün “başkanlık” adıyla karşımıza çıkan bu yapı, bu çabanın yeni biçimidir.
Oysa Alevilik;
Zulme karşı durmuş, biat etmemiş, sarayla arasına duvar örmüş bir halk inancıdır.
Bugün devreye sokulan bu başkanlık, Aleviliği devletin gölgesine çekmek ve onu bir “etkinliğe” indirgemek üzere dizayn edilmiştir.
Bu, bir temsil değil; inanca karşı organize bir tasfiye operasyonudur.
Kadın Başkan Makyajı Hakikati Örtemez
Bugün “kadın başkan” makyajıyla sunulan bu proje, içerideki inkârı ve çürümeyi gizleyemez. Alevi kadınları, yüzyıllardır yolun öznesidir, erkânın öncüsüdür. Ama burada kadın bedeni ve kimliği, politik bir vitrin olarak kullanılmaktadır.
Gerçek sorular ortadadır:
Kadın temsiliyeti bu kadar önemliyse, neden Alevi kadın kurumlarıyla, ana ocaklarıyla, analarla dedelerle hiçbir temas kurulmamıştır?
Neden Alevilik Ankara’dan, saraydan, bakanlıklardan şekillendirilmeye çalışılmaktadır?
Çünkü bu atamada mesele kadın olmak değil, devlet aklının taşeronluğunu üstlenmektir.
Bu Hesaplaşmadan Kaçış Yok
Bugün Alevi kurumları, dedeler, analar, sivil toplum örgütleri ve her Alevi yurttaş bir yol ayrımındadır.
Ya bu projeyi açıkça reddedecek, ya da Aleviliğin tasfiyesine ortak olacaktır.
Bu başkanlıkla ilişkilenmek, yolun inkârına omuz vermektir.
Sözde temsil, özde teslimiyettir.
Bugün bu başkanlığa destek veren her yapı, yarın Aleviliğin “inanç” değil “etkinlik” olarak anıldığı bir düzene ortak olacak, tarih önünde bunun hesabını veremeyecektir.
İktidarlar geçicidir.
Ama bu halkın verdiği rızasızlık ebedidir.
Peki, Aleviler Ne Yapmalıdır?
Artık susmak yok. Beklemek yok. Göz yummak yok.
Bu açık müdahale karşısında seyirci kalan herkes, suç ortağı olur.
Aleviler ne yapmalıdır?
Birleşmelidir. Tabela dernekçiliği değil, yol eksenli ortak mücadele kurulmalıdır.
Devletin başkanlığını tanımamalıdır. Katılım değil, dışlama politikası yürütülmelidir.
Kendi kurumlarını, dedelerini, erkânını kendi kaynaklarıyla yaşatmalıdır. Maaşla değil, rızayla yürüyen bir inanç için mücadele edilmelidir.
Sokağa, kürsüye, medyaya, uluslararası platformlara bu projeyi teşhir etmelidir.
Alevi kadınları, gençleri, anaları bu mücadelenin öznesi olmalıdır. Çünkü bu yol, onların sesiyle dirilir.
Bu bir kurum meselesi değildir.
Bu bir iktidar değişikliği meselesi değildir.
Bu, yolun ve inancın yok edilip edilmemesi meselesidir.
Ya direneceğiz, ya teslim olacağız.
Biz bu yolu teslim etmeyeceğiz.
Bu inkâr düzenine rızamız yok.
Son Sözümüz Net:
Tanımadık. Tanımıyoruz. Tanımayacağız.
Bu başkanlık bizim gözümüzde yok hükmündedir.
Kadın da olsa, akademisyen de olsa, bürokrat da olsa fark etmez.
Çünkü mesele kişi değil, sistemdir.
Mesele Esma Ersin değil, onun arkasındaki devlet aklıdır.
Alevilik devletin değil, halkın vicdanında yaşar.
Ve biz bu vicdanı hiçbir saraya kurban etmeyeceğiz.