Alevi hareketi, örgütsel bağımsızlığını korurken demokrasi, özgürlük ve laiklik mücadelesinin en güçlü bileşenlerinden biri olmayı sürdürüyor. Alevi hareketinin örgütsel bağımsızlığı, yalnızca politik bir tercih değil, tarihsel hafızanın ve toplumsal deneyimin zorunlu kıldığı bir ilkedir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, askeri darbelerden günümüz otoriter rejimlerine kadar uzanan süreçte Aleviler, sürekli olarak devletin ideolojik baskıları, katliamlar ve asimilasyon politikalarıyla karşı karşıya kaldılar.
Bu tarihsel gerçeklik, demokratik Alevi örgütlenmesine devletin gölgesinden ve iktidarların yönlendirmesinden uzak bir örgütsel zemin yaratmanın zorunluluğunu gösterdi. Yalnızca devleti, iktidarı değil; dost güçleri de kapsayan örgütsel bağımsızlık, Alevilerin inançsal, kültürel ve toplumsal özgünlüğünü korumanın ve eşit yurttaşlık mücadelesini kendi öz iradeleriyle sürdürmelerinin tek güvenceli yolu oldu.
Alevi hareketi, bağımsızlığını korurken tarafsız kalmadı. Kerbela’dan Dersim’e, Maraş’tan Sivas’a uzanan tarihsel hafıza, zalime karşı mazlumdan, baskıya karşı özgürlükten, diktatörlüğe karşı demokrasiden, adaletsizliğe karşı eşitlikten yana taraf olmayı Alevi kimliğinin ayrılmaz bir parçası hâline getirmiştir.
Örgütsel bağımsızlık, Alevi örgütlenmesini herhangi bir siyasal iktidarın, partinin veya örgütün vesayetinden korudu; ama taraflılık onu eşitlik, demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelelerinin doğal bileşeni yaptı. Bu nedenle bağımsızlık ve taraflılık, Alevi hareketinin birbirini tamamlayan iki stratejik direği olarak görülmelidir.
Demokrasi, insan hakları, özgürlük, laiklik, kadın hakları ve doğa mücadelesi gibi evrensel değerler, Alevi hareketinin toplumsal talepleriyle doğrudan kesişir. Son yıllarda Türkiye’de farklı toplumsal kesimlerin ortaklaştığı demokrasi blokları, bu kesişimin somut zeminini oluşturdu. Örneğin Demokrasi İttifakı ve Emek ve Özgürlük İttifakı gibi oluşumlara Alevi kurumlarının aktif destek vermesi, laiklik ve eşit yurttaşlık temelinde yürütülen mitinglerde yer alması; kadın hakları ve ekoloji mücadelelerinde güçlü dayanışma sergilemesi, Alevi hareketinin örgütsel bağımsızlıkla birleşen taraflılık ilkesini pratikte de hayata geçirdiğini gösteriyor.
Munzur Çevre Derneği’nin yürüttüğü ekolojik mücadele, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadın örgütleriyle kurulan dayanışma ve barış talebiyle demokrasi güçleriyle yapılan ortak eylemler, Alevi hareketinin eşit yurttaşlık, laiklik, demokrasi ve demokratik Cumhuriyet mücadelesindeki yerini daha görünür hâle getirdi.
Alevi hareketinin, Türkiye’nin yeniden şekillenme sürecinden geçtiği bu dönemde, laiklik ve demokrasi talebinden ödün vermeyen toplumsal güçlerle ortak platformlarda buluşması yaşamsal bir önem taşıyor. Bundan dolayı toplumsal demokratik Alevi hareketi, siyasi iktidarın, değişik parti ve örgütlerin arka bahçesi olmadan; emek, özgürlük, demokrasi ve toplumsal barış güçleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, kadın hareketleri ve ekoloji mücadelesi yürüten kesimler ile daha fazla zaman kaybetmeden bir an önce yan yana gelmelidir. Alevi hareketi, bu ortak platformların en güçlü bileşenlerinden biri olarak, toplumsal muhalefetin kurucu unsuru olma rolünü üstlenmekten asla geri durmamalıdır. Büyük bir kararlılıkla üstüne düşen görev ve sorumlulukları yerine getirmenin yönelimi içine girmelidir.
Örgütsel bağımsızlık, Alevi hareketine hem kendi kimliğini ve inancını özgürce yaşatma imkânı sunuyor hem de onu Türkiye’nin demokratik geleceği için vazgeçilmez bir özne hâline getiriyor. Tarafsızlık değil, ilkeli taraflılık; yalnızlık değil, birleşik mücadele… Alevi hareketinin tarihsel deneyimi, bağımsızlık ve taraflılığın birlikte yürütülmesinin hem Aleviler hem de demokrasi mücadelesi için yaşamsal olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.