Suriye’nin HTŞ yönetimine geçmesinin ardından önce tekil olaylar şeklinde cereyan eden, 7 Mart’ta da toplu öldürmelerle soykırıma dönüşen Alevi katliamında kadınların yaşadıkları vahşet, hem Türkiye hem de uluslararası kadın örgütlerinin gündeminde hak ettiği ilgiyi görmüyor.
Hem inançlarından hem de cinsiyetlerinden dolayı sistematik şiddetin hedefi haline gelen Alevi kadınların maruz kaldıkları şiddet, bir iki istisna hariç olmak üzere uluslararası yayın kuruluşlarının da gündemine giremiyor.
Kaçırılmalara dair rapor
Uluslararası Af Örgütü Şubat 2025’ten bu yana Lazkiye, Tartus, Humus ve Hama vilayetleri genelinde yaşları üç ila 40 arasında değişen en az 36 Alevi kadının ve kız çocuğun kaçırıldığına ve alıkonulduğuna ilişkin inandırıcı bildirimler aldı. Uluslararası Af Örgütü, beş Alevi kadın ve 18 yaş altı üç Alevi kız çocuğun gündüz vakti kaçırıldığını ve alıkonulduğunu belgeledi. Vakaların biri hariç hepsinde, polis ve güvenlik yetkilileri, bu kişilerin akıbeti ve nerede tutulduğu hakkında etkili bir soruşturma yürütmedi.
Uluslararası Af Örgütü aynı zamanda iki aktivist, iki gazeteci ve bağımsız bir insan hakları örgütü olan Suriye Feminist Lobisi’nden de 28 ek kaçırma ve alıkoyma olayıyla ilgili bildirimler aldı. Görüşülen birçok kişi, özellikle Alevi toplumundan kadınların ve kız çocukların, artık okula, üniversiteye veya işe gitmek üzere evden çıkarken korktuğunu veya aşırı dikkatli davrandığını belirtti.
Bazılarının akıbeti bilinmiyor
Reuters haber ajansı ise 27 Haziran’da geçtiği haberde Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesinden bu yana yaşları 16 ile 39 arasında değişen en az 33 Alevi kadın ve kız çocuğunun kaçırıldığı, bunların yarısının geri döndüğü ancak diğerlerinin akıbetinin bilinmediğini aktardı. Kaçırılma olaylarının tamamı Alevi nüfusunun yoğun olduğu Tartus, Lazkiye ve Hama vilayetlerinde gerçekleşti. Reuters, kaçırılan bir kız çocuğu için istenen fidyenin İzmir adresli hesaplara havale edildiğini de ortaya çıkardı.
BM Suriye Araştırma Komisyonu, en az altı Alevi kadının “kimliği belirsiz kişilerce” kaçırıldığını belgelerken; “başka kaçırma olaylarının da yaşandığı yönünde inandırıcı ihbarlar alındığını” açıkladı. Kimi rakamlar telaffuz edilse de bunun sahadaki gerçeği birebir yansıtmadığını, eksik kaldığını tahmin etmek güç değil. Çünkü halk korku ve endişeleri nedeniyle bilgi aktaramıyor.
ADO: Kadınlar yanlarında zehir taşıyor
HTŞ yönetiminin Suriye’de iktidarı ele geçirmesiyle başlayan Alevi katliamlarının durdurulması ve duyurulması için bugüne kadar Alevi örgütlenmeleri bazı uluslararası kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulundu. Suriye İnsan Hakları İnisiyatifi, Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonu, Almanya Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Arap Alevi Federasyonu, ABD Pir Sultan Abdal Dernekleri Birleşmiş Milletler’e Suriye’deki katliam, kadınlara yönelik her türlü şiddete dair bilgiler içeren raporları sundular. Ayrıca Avrupa ülkelerindeki parlamentolara da sahil bölgesinde yaşananlar dosya halinde aktarıldı.
Alevi Düşünce Ocağı (ADO) ayrıca ABD Senatosu’na bir rapor iletti. 12 Haziran tarihli “Suriye’deki Gelişmelere İlişkin İzleme Raporu”nda bazı Alevi kadınların yanlarında zehir taşımaya başladıkları, cihatçı militanların eline düşmektense kimlik kontrolleri sırasında anında kendi canlarına kıyacaklarını açıkça ilan ettikleri belirtildi. Rapor, durumun vahametini şöyle açıklıyor:
“Alevi kadınlar selefi cihatçı ideolojiler tarafından savaş ganimeti olarak algılandıkları için insanlık dışı muamele ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Kız çocuklarının kaçırılması, köle pazarlarında satılmaları çocuk ve bebek ölümleri bölgede görgü tanıkları aracılığıyla sürekli olarak rapor edilmektedir.”
Alevi kadınlara şiddet neden gündemde değil?
Türkiye’de “Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi”, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”, “Kadınlar Birlikte Güçlü Dünya Kadın Yürüyüşü Yurttaş Birlikteliği”, “Kadın Dernekleri Federasyonu”, EŞİK Platformu gibi örgütlenmeler mevcut. Ancak söz konusu kadın örgütlenmelerinin Alevi kadınlara yönelik hak ihlalleri konusundaki çabaları da ilgileri de sınırlı kaldı.
Kadın örgütleri uzun süre, Suriyeli kadınların uğradığı şiddet karşısında suskun davrandı. Harekete geçildiğinde ise hayli zaman kaybedildiği gibi etkili ve sürekli bir mücadele örgütlenemedi. Örneğin, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyükşehirlerde Suriyeli kadınların yaşadıklarını gündemleştiren eylemler sayıca çok sınırlıydı; sayısı çok az eylem de Arap Alevilerinin yaşadığı ve dolayısıyla Suriye’dekilerle akrabalık bağlarının bulunduğu Hatay bölgesinde yoğunlaştı.
En son “Kadınlar Birlikte Güçlü Dünya Kadın Yürüyüşü Yurttaş Birlikteliği” tarafından Hatay Defne’de 12-13 Temmuz tarihlerinde uluslararası katılımı da olan çok oturumlu panel yapıldı.
Alevi kadınlara şiddetin nedenleri
Aleviler, Suriye’de Beşar Esad’la aynı mezhepten oldukları için radikal İslamcı gruplar tarafından dinden çıkmış anlamına gelen ‘mürted’ olarak kabul ediliyor.
İnsan hakları aktivisti Hamide Rencüs, 2011 yılından itibaren cihatçı savaşçıların Suriye’ye üşüştüğünü belirtti. Bölgenin tek laik ülkesi Suriye’nin cihatçı anlayışa sahip bir yönetimin eline geçtiğini ve Alevi soykırımının başladığını belirten Rencüs, “2014-2015 yıllarında İŞİD, Ezidi Kürt kadınlarına ne yapıyorsa şu anda Lazkiye, Tartus, Hama, Humus’ta Alevi kadınlara aynısı reva görülüyor. Alevi kadınlar tecavüze uğruyor, köle pazarlarında satılıyor, çocuklarının gözleri önünde öldürülüyor. Hem cinsiyetlerinden hem de mezheplerinden dolayı büyük bir zulüm altında iken kadın örgütlerinin sessizliği dikkatlerimizi çekiyor?” dedi.
Alevi Düşünce Ocağı Derneği Başkanı Doğan Bermek ise Alevi kadınların tesadüfen şiddetin hedefinde olmadığını ifade etti. “Aleviler Beşar Esad yönetimi ile özdeşleştirildikleri için sistematik insan hakları ihlalleri ne yazık ki Türkiye kamuoyunda yeterince bir tepki yaratmadı” ifadelerini kullanan Bermek, başta İbni Teymiyye olmak üzere pek çok din adamı tarafından “kafir oldukları gerekçesiyle, Alevilerin katledilmelerinin, kadınlarına ve mallarına el konulmasının helal olduğuna dair fetvalar verildiğini hatırlattı ve “Suriye’de kadınların yaşam haklarının ortadan kaldırılması; kaçırılması, köleleştirilmesi, cinsel şiddete maruz kalmasının nedeni asırlardır zihinlere kazınan bu düşüncelerdir” diye konuştu.
Yurttaş Birlikteliği Platformu ve Dünya Kadın Yürüyüşü Koordinasyonu üyesi, Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu katılımcısı Hukukçu Akademisyen Dr. Neval Oğan Balkız, Suriye’deki Alevi kadınlarına yönelik sistematik hale gelen selefi cihatçı zulme karşı, İran’da Mahsa Amini vakası kadar ses çıkarılmadığına dikkat çekerken, feminist hareketlerden sosyalist kadın örgütlenmelerine kadar kadın hareketinin bir bütün olarak, Türkiye’ de bu konuda sınıfta kaldığını söyledi.
Kadın hareketinin genel olarak, liberalizmin toplumsal cinsiyet eşitliği söylemi çerçevesi içinde kaldığını, gündemdeki konu ve olaylara yoğunlaştığını, hukuksal mevzuatın izlenmesinin dışına çıkamadığını, sistemin siyasal/dinsel paradigması temelinde yaptığı hukuksal bir değişiklik söz konusu olur veya kazanılmış haklara dokunulur ise ancak, konu merkezli ve bununla sınırlı bir refleks geliştirdiğini belirten Balkız, yapısal ve işlevsel olarak dönüştürücü ve kalıcı etki yaratma amaçlı, sürdürülebilir programatik eylemlilik oluşturamadığını, kadın cinayetleri konusunda dahi bunu yeterince başaramadığını anlattı.
Balkız, şöyle konuştu:
“Kadın hareketi, günümüz siyasetinin çizdiği çerçevenin dışına çıkamıyor. Suriye’de yaşananlar insan hakları hareketinin bile konusu olmadı. Biz, Defne’deki ve Samandağ’daki etkinlikleri işte bu suskunluğu ifşa etmek ve hakikat arayışı için bir başlangıç oluşturmak amacıyla yaptık. Suriye’deki katliamların durdurulması, kadınlara yönelik cinsel saldırıların ve tacizin sona erdirilmesi, kadın kaçırmalarının bitmesi ve oradaki etnik, dinsel azınlıkların ve özellikle hedef seçilmiş grup olarak Alevilere yönelik biyolojik ırkçılık denilecek şekilde yürütülen bu katliamların sona erdirilmesi için, Orta Doğu’da, savaş koşullarında bulunan ülkelerden gelen kadınlarla birlikte, bir çağrıda bulunalım, birlikte ses verelim istedik! Bu eylem, Suriye’ye en yakın coğrafyada olsun, ortak tarihsel, kültürel bağları olan halkların birbirini duyacağı kadar yakın Antakya’da olsun, sadece kadınlar konuşsun, en yoğun şekilde bir katılımla insan zinciri oluşturalım, ölenlerin fotoğraflarını taşıyalım, onları unutmadığımızı, oradakilere yalnız olmadıklarını duyumsatalım, ulusal ve uluslararası kamuoyunu harekete geçirelim, duyarlılık oluşturalım, bu öldürümler son bulsun istedik. ‘Biz cihatçı selefilerin ganimeti değiliz, kölesi değiliz, cariyesi değiliz, olmayacağız’ demek istedik. Suriye’de vahim bir durumla karşı karşıyayız.Bu koşullarda başta kadın örgütleri olmak üzere demokratik ve eşitlikçi bir dünya için mücadele eden tüm örgütleri ve kamuoyunu bu vahşeti durdurmak, Orta Doğu’ da emperyal saldırganlığa, Filistin’de süren etnik temizliğe ve insanlık suçlarına son vermek üzere duyarlılıkla dayanışmaya çağırıyoruz.”
https://kisadalga.net/