Alevi hareketinin öncülerinin birer politik figür olarak topluma liderlik yapıp yapamayacağı, hem Alevi inancının yapısıyla hem de Türkiye’nin sosyo-politik dinamikleriyle yakından ilgili, karmaşık bir durumdur. Bu durum Alevi hareketinin handikaplarından biridir. Bu öncü kadrolar toplumsal birliği zedeleyerek yeni çıkmaz sokakların duvarlarını örmeye devam ediyorlar.
Alevi İnancı ve Siyaset Arasındaki İlişki
Alevilik, kendine özgü batıni felsefi bir inanç sistemi, kültürel pratikler ve toplumsal değerler bütünüdür. Alevi toplumunun liderleri olan Anadolu Alevi Ocak Dedeleri, inancın kuşaktan kuşağa taşıyıcılığına köprü vazifesi görerek genellikle manevi ve kültürel rehberlik rollerini üstlenirler. Geleneksel olarak, bu liderlerin otoritesi inanç ve cemevleri çevresinde şekillenmektedir. Siyaset, bu yapının doğal bir parçası olmaktan ziyade, Alevilerin hak ve özgürlük arayışları bağlamında daha çok bir araç olarak görülmüştür.
Politik Liderlik Rolü ve Arayışları
Günümüzde demokratik Alevi hareketinin öncüleri, Alevi toplumunun karşı karşıya kaldığı sosyo-ekonomik ve kültürel sorunlara çözüm arayan aktörler olarak öne çıkmaktadırlar. Bu nedenle, cemevleri başkanları, federasyon ve vakıf yöneticileri gibi isimler, Alevi toplumunun taleplerini dile getiren ve bu talepleri siyasi alana taşıyan politik figürler haline gelmişlerdir.
Ancak, Alevi hareketinin bütüncül bir politik yapıya dönüşmesi bazı zorlukları da beraberinde getirir.
İnançsal ve Sınıfsal Çeşitlilik
Alevi toplumu içinde farklı ocaklara, cemevlerine ve inanç gruplarına ait farklı düşünceler mevcuttur. Ayrıca modernleşme ve kentleşmeyle birlikte sınıfsal farklılıklar da oluşmuştur. Bu durum, ortak bir politik söylem oluşturmayı zorlaştırmaktadır.
Siyasal Temsil Sorunu
Geleneksel Alevi inanç yapısı içinde bir politik partinin liderliğini üstlenebilecek merkezi bir figür yoktur. Aleviler, kendilerini temsil edebileceğine inandıkları farklı siyasi partilere oy verirler. Bunda hem düşünsel hem de sınıfsal farklılıkların rolü vardır. Kentleşme ve modernleşmeyle birlikte Alevi toplumunun birbirine yabancılaşması da önemli bir sorun olarak STK’ların önünde duruyor.
Laiklik Tartışmaları
Alevi hareketinin politikleşmesi, devletin din ve inanç işlerine yaklaşımı ve laiklik ilkesiyle ilgili tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bundan dolayı Alevi hareketi üstlendiği bu rolü siyasal önderliğe dönüştürmesi temelinde çalıştaylar yoluyla ortak bir stratejiyle hak mücadelesinde başarılı olabilir.
Gelecek İçin Olası Senaryolar
Alevi hareketinin öncü kadrolarının politik liderlik rolleri, güncel koşullara göre değişebilir.
Sivil Toplum Örgütlenmesi: En olası senaryolardan biri, Alevi dernek ve vakıflarının sivil toplum örgütleri olarak politik alanda daha aktif rol oynamaya devam etmesidir. Bu yaklaşım, Alevi toplumunun hak arayışlarını sivil ve demokratik yollarla sürdürmesini sağlar. İnanç merkezlerinin düzenlemesiyle vakit kaybeden Alevi öncü kadroların asli görevlerine dönmelerinin zamanı geldi geçiyor.
Siyasi Partilerle İşbirliği: Bir diğer yol ise Alevi öncülerin mevcut siyasi partilerle işbirliği yaparak, Alevi sorunlarını bu partilerin programlarına dahil etmeye çalışmalarıdır.
Yeni Bir Siyasal Oluşum: Daha az olası olsa da, Alevi hareketinin kendi taleplerini doğrudan temsil edecek yeni bir siyasal parti veya oluşum kurması da teorik olarak mümkündür. Lakin Alevi toplumunun yaşadığı iki pratik böyle bir oluşumu mümkün kılmamaktadır. 1960’larda ve 1990’larda bu alanda iki deneyim yaşayan Alevilerin böyle bir yapılanmaya sıcak bakacağını düşünmüyorum.
Alevi hareketinin öncüleri, Alevi toplumunun hak ve özgürlüklerini savunma mücadelesinde birer politik figür olarak önemli roller üstlenebilirler. Ancak, bu rollerin geleneksel Alevi inanç yapısıyla nasıl bağdaştırılacağı ve bu liderliğin Alevi toplumu içinde ne kadar kabul göreceği, hareketin geleceğini şekillendirecek temel sorulardır.
Son yıllara kadar Anadolu Alevi Ocak Sistemi içinde inancını ve yaşamını sürdüren Alevi toplumu, tek liderlik önderliğinde örgütlenme koşullarının olmadığı gerçeğine karşın ‘Alevi İnanç Konseyi’ şeklinde bir yapılanmaya gidilerek asgari müşterekler temelinde bir önderlik kabul görebilir. Dolayısıyla Alevi STK’lar inanç merkezleriyle istişare edip desteğini alarak siyasi ve demokrasi mücadelesinde daha başarılı olabilir.
Peki, bu Alevi STK’ların Alevi toplumunu temsil yeteneği var mıdır?
Alevi sivil toplum kuruluşlarının (STK’lar) Alevi toplumunu temsil etme yeteneği, karmaşık ve tartışmalı bir konudur. Genelde bu STK’ların hem önemli bir temsil yeteneği olduğu hem de bu temsiliyetin bazı sınırlılıkları ve zorlukları bulunduğunu kabul etmeliyiz. 1990’ların başından son on yıla kadar demokratik hak mücadelesinde önemli yol kateden Alevi STK’ların bazı siyasi partilerin arka bahçesi gibi durmaları toplumsal güveni önemli ölçüde erozyona uğratmıştır.
Temsil Yeteneğini Güçlendiren Faktörler
Siyasal Alanda Etkinlik: Alevi STK’lar, Alevi toplumunun hak ve özgürlük taleplerini siyasi gündeme taşıma konusunda önemli bir işleve sahiptir. Cemevlerinin yasal statüsünün tanınması, zorunlu din derslerinin kaldırılması gibi talepler, bu kurumların uzun soluklu mücadeleleriyle siyasi partilerin ve devletin gündemine girmiştir.
Toplumsal Sorunlara Odaklanma: Eğitim, kültür, inanç, sosyal adalet ve demokratik hak gibi alanlarda çalışan Alevi STK’lar, Alevi toplumunun karşı karşıya kaldığı somut sorunlara çözüm üretmeye çalışmaları; onları toplum içinde güvenilir ve somut adımlar atan aktörler haline getirebilir.
Örgütlenme ve Birlik: Özellikle 1980’lerden sonra kurulan dernek, vakıf ve federasyonlar, dağınık durumdaki Alevi topluluğunun örgütlenmesine ve ortak bir ses çıkarmasına yardımcı olmuştur. Bu kurumlar, farklı bölgelerdeki Alevileri bir araya getirme ve ortak bir gündem etrafında toplama potansiyeline sahiptir. Lakin son on yılda bu anlayıştan uzaklaşılmıştır.
Temsil Yeteneğini Sınırlayan Faktörler
Çoğulcu Yapı: Alevilik, kendi içinde ocaklar, dedelik kurumları ve farklı inanç yorumları gibi birçok farklılığı bağrında taşıyan çoğulcu bir yapıdır. Bu durum, tek bir Alevi STK’sının tüm toplumu homojen bir şekilde temsil etmesini adeta imkansız kılmaktadır. Örneğin, bazı Alevi dernekleri Aleviliği İslam’ın bir mezhebi olarak görürken, bazıları bağımsız bir inanç olarak tanımlamaktadır. Bu farklılıklar, ortak bir temsil söylemi oluşturmayı zorlaştırmaktadır.
Politik Pozisyon Farklılıkları: Alevi STK’lar arasında siyasi partilere yaklaşım konusunda da farklılıklar gözlemlenmektedir. Bazı kuruluşlar doğrudan siyasetten uzak durmayı savunurken, bazıları belirli partilerle işbirliği içinde olmayı tercih etmektedirler. Bu durum, Alevi toplumunun siyasi tercihlerini yansıtan tek bir ortak duruşun olmadığına işaret eder.
Tabandan Kopukluk İddiaları: Alevi STK’larının, temsil ettiklerini iddia ettikleri Alevi tabanından çoğu zaman kopuk olduğu gerçeğini gözardı edemeyiz. Bu eleştirilere tahammülsüz olduğu da bilinmektedir. Bu STK’lar tarafından, yapılan eleştirilere bile düşmanca cevaplar verilmektedir.
Bazı STK’ların aldığı kararlar ve yürüttüğü politikalar, tabanın beklentilerine taban tabana zıt olabiliyor ve tam olarak karşılamayabiliyor. Vakıflaşma toplumsal katılımın önünde engel teşkil etmektedir. Sınırlı sayıda üyesi olan bu vakıfların cemevleri yönetimine el koyması toplumda büyük endişelere yol açmaktadır. Özellikle vakıfların yasal yapısı gereği üyelik tabanlı olmaması, temsil sorununu daha da derileştirmektedir.
Sonuç olarak, Alevi STK’lar, Alevi toplumunun siyasi ve toplumsal alandaki en görünür aktörlerindendir ve temsil yetenekleri yadsınamaz. Ancak, Alevi toplumunun kendi içindeki çeşitliliği ve STK’lar arasındaki görüş farklılıkları, bu temsiliyetin sınırlarını daraltarak örgütsel etkinliklerini zayıflatmaktadır. Bu nedenle, Alevi STK’larının Alevi toplumunun tamamını homojen bir şekilde temsil ettiği söylenemez; ancak önemli bir bölümünün sesini duyurma ve sorunlarına çözüm arama misyonunu ilk yıllarda etkin bir halde üstlenmişken; günümüzde oldukça ‘güven duyulmayan’ yapılara dönüşmüş durumda olduğu açıktır.