Avrupa’ya göç eden Alevi topluluğu içerisindeki kadınlar hem göçmen hem kadın hem da Alevi olmaktan dolayı çoklu ve özgün sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu sorunlar pratik hayatta kimlik mücadelesi, ayrımcılık, görünmez kılınmak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi sorunlar olarak yansımaktadır. Alevi kadınlarının barışa ve demokratik toplum sürecine bakışları da bu çoklu deneyimlerinden süzülerek oluşuyor
Dolayısıyla kadınlar, yalnızca savaşın ya da çatışmanın bitmesi değil adaletin eşitliğin ve toplumsal dönüşümün sağlandığı bir barış talep ediyorlar.
Alevilik inanç olarak kadın erkek eşitliğini temel alsa da pratikte birçok Alevi kadın hala geleneksel rollerin bölgesinde yaşıyor. Erkek egemen Dergah yapıları ve cem evlerinde kadınların karar alma sürecinden dışlanması hala yaygın bir sorun. Avrupa ülkelerinde Alevilik çoğu zaman resmi olarak tanınıyor. Buna rağmen Avrupa devletleri Alevi kadınlarını, inançlarını yaşarlarken ya Müslüman kategorisine sıkıştırıyorlar ya da kültürel folklorla sınırlı görüyorlar.
Eğitim ve iş hayatına eşit katılım konusunda ciddi engellerle karşılaşıyorlar. Aile içi kısıtlamalar özellikle birinci kuşak kadınlar hem aileden hem toplumdan gelen kadına uygun davranış beklentileriyle sınırlanıyorlar. Kadın özgürlüğü aile onuru ve gelenekler üzerinde denetlenmeye devam ediliyor. Avrupa’daki Alevi kurumlarında kadınların temsili hala sınırlı. Karar alma sürecinde eşit katılım sağlanmadığı için kadınların sorunları geri planda kalıyor.
Öte yanda bütün bu ayrımcı uygulamalara ve baskılara karşı güçlü bir direnç alanı oluşmuş durumda. Avrupa’daki Alevi kadınlar, kadın örgütleri, kadın komisyonları, kültürel etkinlikler ve dijital medya aracıyla, seslerini duyuruyorlar. Sadece mağduriyetlerini değil aynı zamanda çözümün bir parçası olmak için kolektif mücadele yürütüyorlar. Genç kuşaklar cinsiyet eşitliğini ve inanç özgürlüğünü daha da cesur ve örgütlü bir biçimde savunuyorlar.
O nedenle Alevi kadınlar için barış kavramı sadece silahlı çatışmaların son bulması değil çok daha geniş bir çerçevede ele alınıyor. Adalet olmadan barış olmaz.
Alevi kadınlar tarih boyunca yaşadıkları katliamları Maraş Çorum Sivas ve benzeri ile yüzleşmeden gerçek bir barışın mümkün olmadığını savunuyor. Barış ancak geçmişin tanındığı ve adaletin sağlandığı bir zeminle kurulabilir. Toplumsal cinsiyet eşitliğini içermeyen barış eksiktir. Kadın erkek egemen yapılar üzerinde inşa edilen barış sürecini kabul görmez.
Barış kadınların özgürce var olabildiği, söz sahibi olduğu bir toplumsal dönüşümle mümkündür. Barış inanç özgürlüğü ile birlikte düşünülmelidir Alevi kadınlar kendi inançlarının tanınmasını ve inançsal özgürlüklerinin anayasal güvence altına alınmasını barışın bir parçası olarak görüyorlar. Barış yeni kuşaklara umut olmalı. Kadınlar için barış sadece bugünün çocuklarının ve gençlerinin eşit, özgür ve kimliğini saklamadan yaşayabileceği bir geleceği kurma sorumluluğudur.
Çok katmanlı ayrımcılık biçimlerine karşı direnen Avrupa da yaşayan Alevi kadınlarının, barışa dair talepleri de bu çoklu deneyimlerden şekilleniyor. Onların barış anlayışı adaletsizliklerle yüzleşmeyi, kadınların eşit temsilini, inanç özgürlüğünü ve toplumsal dönüşümü içeriyor. Bu sesi görünür kılmak sadece Alevi kadınların değil daha adil eşitlikçi ve Çoğulcu bir toplum isteyen herkesin sorumluluğudur.
İlk Semah Dergisi’nde yayınlanmıştır