Günümüzde Alevi toplumunun geleneksel inanç ve toplumsal yapısı sistemli iç ve dış stratejilerle dönüştürülerek, iç hukuk sisteminin (ikrar, musahiplik, görgü cemi, düşkünlük) işlevsiz bir hal almasına neden olmuştur. Geçmişte devletin resmi mahkemelerinden uzak duran ve kendi iç adalet mekanizmalarını işleten Aleviler, bugün bambaşka bir sosyal gerçeklikle karşı karşıya kalmıştır. Geleneksel Alevi hukukunu temsil eden kurum olan Ocak Sistemi’nin erozyonu sosyal denetimin zayıflamasına yol açmıştır. Kent yaşamında bu kurumun hayat bulacak koşullardan mahrum olması, Alevilerin inanç ve sosyal yaşamında büyük değişimlere neden olmuştur.
***
Alevilik’te Görgü Cemi, Cem’de rızalık ilkeleriyle buluşan canların birbirleriyle helalleşmesini, varsa küskünlüklerin giderilmesini ve manevi hesaplaşmaların yapılmasını sağlayan önemli bir ritüeldir. Bu cemler, Alevi inancının temel ahlak kurallarını oluşturan “eline, beline, diline; işine, aşına, eşine; özüne, sözüne, gözüne sahip olma” ilkelerinin toplumsal düzeyde uygulanış biçimi olarak görülür. Görgü Cemi, sadece bireysel bir arınma değil, aynı zamanda toplumsal bir düzenleme işlevi de görürdü. Cem’e giren her can, diğer canların tanıklığında, kendi vicdanı ve inancı doğrultusunda sorgulanırdı. Bu sorgulama, sorunların, hataların ve olumsuz davranışların ortaya dökülerek çözüme kavuşturulmasını sağlardı.
***
Kentleşmede Görgü Cemi’nin işlev kaybı, Alevilerin birbirine yabancılaşmasını tetikledi. Kırsal Alevi topluluklarında, Cemevi ve Dedeler, bir tür mahkeme işlevi görüyordu. Topluluk içinde yaşanan anlaşmazlıklar (mülkiyet, aile içi sorunlar, kavgalar vb.) Görgü Cemi divanı tarafından sorgulamalarla ele alınıyordu. Dede, hem bir yargıç, hem de arabulucu olarak sorunları çözüyor, toplumsal huzuru sağlıyordu. Kentleşme ile birlikte bu toplumsal denetim mekanizması işlevsiz hale geldi. Bireyselleşen kent yaşamı, topluluğun birey üzerindeki denetim etkisini olanaksız kıldı; Anadolu Aleviliği’nin geleneksel kurallarının geçerliliğini yitirmesine yol açtı.
***
Görgü Cemi, bireyin toplumsallaşma sürecini, bağlı olduğu Anadolu Alevi Ocağı’nın Pir’i ve Cem’de bulunan talipler tarafından onaylanmasını sağlayarak ona önemli sorumluluklar yüklerdi. Cem’de, canlar birbirleriyle helalleşir, varsa aralarındaki kırgınlık ve küskünlükler giderilirdi. Bu sayede toplumsal birlik ve dayanışma pekiştirilirdi. Her can, kendi iç muhasebesini yapar ve varsa yaptığı hatalar için pişmanlığını dile getirirdi. Bu, bireysel bir arınma ve manevi temizlenme süreciydi.
Görgü Cemi, Alevi toplumunda düzenleyici bir rol oynardı. Ortaya çıkan sorunlar, topluluğun rehberi olan Dede’nin öncülüğünde çözülürdü. Dede, bu süreçte hakemlik yapar ve adaleti sağlardı. Görgü Cemleri, Alevi inancının canlı tutulmasını ve kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlardı. Kişinin Cemlere kabul edilmesi, Anadolu Alevi kimliğinin toplumsal düzeyde onaylanması anlamına gelirdi. Görgü Cemi, Alevilik’te adalet, eşitlik, birlik ve manevi arınma ilkelerinin toplumsal hayata yansıdığı, canlı bir organizmaydı. Lakin bu ritüel, günümüzde kırsalda kısmen sürdürülse de kentlerde uygulanamaz olmuştur.
***
Alevilik’te ikrar, bireyin Hakk, Muhammed, Ali Yolu’na ve inancına bağlılık yemini etmesi anlamına gelir. Bu, yalnızca sözlü bir ifade değil, aynı zamanda manevi bir sözleşme, bir taahhüttür. İkrar, Alevi inancının temel direklerinden biri olarak kabul edilir ve bir bireyin yola tam anlamıyla girmesinin ifadesidir.
İkrar, bir kişinin yolun kurallarını, ilkelerini ve ahlakını kabul ettiğini, bunlara bağlı kalacağını ve topluluğun bir parçası olmayı gönüllü olarak seçtiğini gösterir. Bu taahhüt, Alevi inancındaki en önemli değerlerden biri olan rızalık ilkesiyle yakından ilişkilidir. Rızalık, hem bireyin kendi iradesiyle yola girmesini hem de topluluk içinde diğer canların rızasını alması anlamını taşır.
İkrar, genellikle Musahiplik Cemi veya Görgü Cemi gibi ritüellerde yapılır. Bu törenlerde, talip (yola girmek isteyen kişi) Dede ve Cem’deki diğer taliplerin huzurunda ikrar verir. Bu eylem, kişinin toplumsal ve manevi bir sorumluluk üstlendiğinin ilanıdır.
Alevilik’te ikrar, sadece dini bir ritüel değil, bireyin manevi, ahlaki ve toplumsal kimliğini pekiştiren derin anlamlar taşıyan sosyal bir yaşam sözleşmedir. Bu söleşme, bir Alevi için yolun ve topluluğun bir parçası olmanın en temel şartıdır. İkrar, Musahiplik ve Düşkünlük Anadolu Aleviliği’nin olmazsa olmazıdır.
Musahiplik ve Düşkünlük Kurumları’nın işlevsiz hale gelmesi toplumsal birliktelikte önemli kırılmalara neden olmuştur. Bu durum değişim ve yabancılaşmaya öncülük etmiştir.
Musahiplik, Alevilik’te en temel sosyal ve hukuki kurumlardan biriydi. Yol kardeşliği olarak da bilinen bu kurum, iki ailenin ömür boyu birbirine maddi ve manevi olarak destek olmasını sağlıyordu. Musahiplik, aynı zamanda anlaşmazlıkların çözümünde de önemli bir rol oynuyordu. Kent yaşamı, bu güçlü bağın kurulmasını ve sürdürülmesini zorlaştırdı. Komşuluk ilişkilerinin zayıflaması ve bireysel hedeflerin öne çıkması, Musahiplik gibi geleneksel dayanışma ağlarını işlemez hale getirdi.
***
Düşkünlük Kurumu’nun ortadan kalkması, Alevilerin inanç bağlarını oldukça zedeledi. Düşkünlük, Alevi hukukunun en ağır yaptırımıydı. Topluluk kurallarına aykırı hareket eden, suç işleyen veya yolun ilkelerini ihlal eden bireyler düşkün ilan edilir ve topluluktan soyutlanırdı. Düşkün ilan edilen kişiyle selamlaşılmaz, alışveriş yapılmaz ve sosyal olarak dışlanırdı. Bu yaptırım, bireyleri topluluk kurallarına uymaya zorluyordu. Ancak, kentlerde bireyler, Alevi toplumunun dışında kendilerine yeni yaşam alanları bulabildiğinden, Düşkünlük Kurumu gücünü tamamen yitirdi.
***
Devlet hukuku, otorite kaybına yol açan başlıca faktördür. Kent yaşamında devletin resmi hukukuyla tanışma zorunlu ve kaçınılmaz bir sondu. Alevilerin, kentlerde inancın pratiklerini yaşayabilecekleri alanları bulamaması sonucu kaçınılmaz olarak inançtan uzaklaşmasını zorunlu kıldı. Bu nedenle geleneksel iç hukuki çözüm yollarından uzaklaşarak, devletin resmi mahkemeleriyle tanıştı. Artık anlaşmazlıkları kendi içlerinde çözmek yerine, hukuk araçlarını kullanarak, resmi hukuk sisteminde aramaya başladılar. Bu durum, Alevilerin kendi hukuk geleneklerinden kopmasına ve devletin resmi kurumlarına entegre olmasına yol açtı.
***
Otorite kaybı toplumsal kopuşun zeminini oluşturdu. Köyde Dedeler ve Pirler, hem manevi hem de hukuki otoriteydi. Onların kararları sorgulanmazdı. Kentleşme ile bu otorite sarsıldı. Aleviler, kendi inanç öncülerinden çok, devletin kurumlarına güvenmek zorunda kaldı. Bu durum, topluluk içi otokontrolü ve saygınlığı zayıflattı, toplumsal kopuşu hızlandırdı.
***
Kentleşme, Anadolu Alevi toplumunun kendi içinde oluşturduğu ve yüzyıllardır uyguladığı adalet sistemini temelinden sarstı. Geleneksel inanç ve sosyal yaşam bağların zayıflaması, toplumsal denetimin kaybolması ve devletin hukuk sisteminin şemsiyesi altında sistemleştirilmek istenmesi nedeniyle, Alevi hukuku işlevsiz hale getirildi. Bu kötü gidişata Alevi STK’lar engel olmak için çözüm üreteceği yerde adeta öncü oldu.
Kentleşme ve modernleşme nedeniyle Alevi toplumunun hukuk ve adalet anlayışı, geleneksel rıza toplumundan bireysel hak ve yasal mücadele eksenine kaydı. Bu süreçte, Alevilik sadece bir inanç olarak değil, aynı zamanda eşit haklar talep eden bir kimlik ve toplumsal hareket olarak da yeniden tanımlanmaya başladı. Bu dönüşüm, Alevi toplumunun modern Türkiye’deki yerini ve geleceğini şekillendirmeye devam etmektedir.
ilk halk tv sayfasında yayınlanmıştır
Sayın muhterem çok doğru ve güzel sözlerle ifade etmişsiniz biz yaratıklar sadece insan kılıklı olup insan olma vasıflarını bilip tanımadığımız için dir ki halimiz bu saygılarımla.