Çoğumuz Alevi akidelerinin tümüyle kendine özgü bir hukuk türü olduğunun farkında değiliz. Denilebilir ki, Alevi hukuku diye bir hukuk var mı, varsa bu günün modern kent yaşamında uygulamak mümkün mü? Bu sorulara olumlu cevap vermek için, önce Alevi inancını, yaşam biçimini, felsefesini Hukuk Fakültelerinde okutulan ‘‘Hukuk tarihi’’ ve ‘‘Hukuk kavaramı’’ hakkındaki görüşlerle kıyaslayarak cevaplamak gerekir.
Konuyu günümüz modern/pozitif hukukunun temelini oluşturan bahse konu bu görüşlerin en başında gelenleri hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisiyle birlikte kısaca irdelemeye çalışalım:
1-Hukuk ve Toplum Düzeni: Köklerini Roma hukukundan alan bu görüşe göre, ‘‘Nerede yaşayan bir insan topluluğu varsa orada hukuk vardır.’’ (ubi societessibi İus) Başka bir deyimle ‘‘Hukuksuz toplum olmaz.’’ Çünkü toplumsal yaşam bir düzeni gerektirir. Bu görüşten hareketle, farklı bir inanca sahip olan Alevilerin de kendi toplum düzeni için şüphesiz ki bir hukukları vardı ve halen de vardır. ‘‘Hukuk düzeni, barışı, güvenliği, eşitliği ve özgürlüğü sağlar.’’ (Hukuk sosyolojisi)
2-Tabii/Doğal Hukuk Grüşü: Bu görüşe göre ‘‘hukuk, en geniş anlamıyla temellerini tabiattan alır.’’ Doğal hukuk ‘‘pateist bir evren içinde kavranır ve doğanın beşeri statasüne dayanır. Evren (kozmos) tanrısal bir düzendir. Hukuk, ‘‘esasen doğanın iradesinin kanunudur’’ Bu nedenle tabii hukuka ayni zamanda akli hukuk da denilmektedir. Bildiğimiz gibi Alevi tasavvufuna göre evrendeki tüm varlıklarda tanrının zerresi vardır. Tanrı, insanın bir parçasıdır. (Vahdet-i vucut ve enelhak görüşü.) Alevi hukuku, sonuçta tümüyle Alevi kültüründen süzülüp ortaya çıktığına göre doğal olarak ayni inançla bütünleşecektir. O halde Alevi hukuku da Tabii/doğal hukukun kendisidir diyebiliriz.
Alevi hukuku ayni zamanda AKLİ’dır. Bildiğimiz gibi Alevi inancı tinsel esaslardan öte akli esaslara dayanır. Bu nedenle Alevilerin ibadeti genel anlamda şekli değil, aklidir. İnsanların şekli olmayan yollarla tanrıya varmaları mümkündür. Hacı Bektaş Veli’nin ‘‘Keramet baştadır taçta değil, hararet nardır sacta değil. Her ne ara isen kendide ara, Küdüst’te, Mekke’de değil’’ vecizesi bunu en anlaşılır örneğidir. Bildiğimiz gibi Aleviler tüm müşkülatların tek çozüm yolunun akıl olduğuna inanmışlardır. Bu nedenle Aleviler, aklın eseri olan pozitif bilime itibar etmişlerdir. Yine Hacı Bektaş Veli’nin ‘‘İlimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır’’ vecizesi bu anlayışın temelini oluşturur. Bu vecizeyi hukukla açıklarsak, şu sonuç ortaya çıkıyor: ‘‘Hukuk süzgecinden geçmeyen bilimnin sonu felakettir.’’ (Hukuk ve Bilim.)
Yukarıda belirttiğimiz gibi Alevi hukuku, Alevi kültürünün nihai eseri olması nedeniyle Akli Hukuktur. (Adalet, hukukun idesi ve idalidir, bu bakımdanda hukuk bir kültür görünümüdür. (Hukuk felsefesi)
3-İçtimai Mukavele Teorisi: Fransız filozofu Jan Jack Russo tarafından ortaya atılan bu teoriye göre, zamanla ortaya çıkan gereksinimler nedeniyle insanlar toplu halde yaşamak zorunda kalmışlardır. Bu aşamada bireyler topluluğun dirlik ve düzenini sağlamak için bir araya gelerek bir sözleşme yaparlar. (toplumsal sözleşme.) İşte bu sözleşme ile ilk hukuk kurallarının orta çıktığı kabul edilmiştir. (Hukuk tarihi.)
Toplumsal sözleşme görüşünü Alevi inancıyla kıyaslarsak; Alevilerin de bir toplumsal sözleşmesinin var olduğu, Alevilikteki BİAT kavramıyla açıklamak mümkündür. Biat, yani ikrar, Alevileri cemaatlaştırmıştır. (ANSİKLOPEDİK BİLGİ: Aleviler biat aracılığıyla önce Hz. Aliye, oradan Hz. Muhammet’e ulaşırlar ve nihayet bu aşamalar sonunda Alevi inanç toplumu oluşur.) Aleviler, toplumun birliğini ve dirliğini kendine özgü bazı AHLAKİ kurallarla sağlamaktadırlar. İşte bu Ahlaki kurallar Alevi hukukunun esaslarını oluşturmaktadır.
Yukarıda sözü edilen toplumsal sözleşmenin kurallalarını önceleri bireylerin bizzat kendileri denetliyorlardı. Ancak, topluluk zamanla büyüyünce bu kez kuralları daha güçlü daha teşkilatlı bir mekanizma-aygıt- denetlemeye başladı ki bu mekanizmaya bu gün DEVLET diyoruz.
Devlettin ortaya çıkmasıyla birlikte hukuk yeni bir veçhe aldığı için tarifi de yeni bir anlam almıştır. Buna göre hukuk, devlettin maddi yaptırıma bağladığı kurallar bütünüdür. Bu tarife, maddi yaptırımı olmayan ve fakat toplum düzenini sağlayan ahlak, din, örf adetleri de eklersek bu defa daha geniş anlamda hukuku tarif etmiş oluruz.
ALEVİ HUKUKUNUN ORTAYA ÇIKIŞI VE ÖZELLİKLERİ: Aleviler bildiğimiz gibi tarih boyunca hep egemen inançların baskısı altında yaşamışlardır. Bu nedenle Aleviler, sırf egemen inancın hukukuna tabi olmamak için kendi inançlarından -buna kültürleri de diyebiliriz- imbik imbik süzdükleri kurallar içeren, yaptırımı olan bir ALTERNATİF-KARIŞIT hukuk sistemini yaratmışlardır. Böylece Aleviler tarih boyunca hem özü’nü korumuşlar ve hem de özümlenmekten kendilerini kurtarmışlar. Yukarı da açıkladığımız gibi, Alevi Hukuk sistemi diğer tüm egemen inançların hukuk sistemlerinden tümüyle farklıdır. Örneğin, Aleviler hiçbir zaman şeriat hukukunu kabul etmemişler. Merkezi otoritenin hukukuna tabi olmamışlar. Bu durumda Alevi Hukuku, İslam hukukunun dışında kalan, kendine özgü bir hukuk sistemidir demek yanlış olmaz. Örneğin, Aleviler, toplumsal yaşamları içinde çıkan sorunlarını şeriattın kadılarıyla değil, dedelerin’lerin ya da mürşit’lerinin önderliğinde Cem Mahkemelerinde yani Cem Meclislerinde çözmüşler.
Alevi toplumu, icat ettikleri bu hukuk sistemiyle kendilerini güçlendirdikleri gibi daha güçlü bir AHLAK kavramını da geliştirmişler. Örneğin, Alevi toplumunun eşitlikçi, paylaşımcı, dayanışmacı olması bu hukuk sisteminin getirdiği disiplin ve bireyin ‘biat’tın dan ötürüdür. Yine Alevilerin temel ahlak ilkesi olan ‘‘Eline, beline, diline sahip ol’’ ilkesi Alevi Hukukunun temel düstürünü oluşturur. Alevi Hukukunun kuralları emredilicilikten değil, tamamen bireyin sorumluluğuna dayanır. Birey ‘Benlik lanetlenmesiyle’ yani ‘‘nefis terbiyesiyle’’ kendi hukukuna kendini teslim etmiştir. Alevi hukuku, gerçek yaşamın devamı için toplumun bizzat kendi deneyimleriyle, kolektif belleğiyle edindiği ve koyduğu kurallar bütünüdür. Yukarıda açıklamıştık; Alevi hukuku toplumsal sözleşme nazariyesine benzer usulla ortaya çıkmıştır. Yenileyelim; Alevilerin toplum sözleşmesinin temeli Biat –ikrar- ve Ahlaktır.
Bütün bu anlatımlardan sonra diyebiliriz ki; her hukukun bir mahkemesi ve yargılaması olduğu gibi, Alevi Hukukunun da bir mahkemesi, bir yargılaması vardır. Şöyle;
ALEVİ MAHKEMESİ VE YARGISI: (formalimz-biçimcilik) Alevi mahkemesi, Cem meclisi ya da Cem Mahkemesidir, Alevi yargılaması, cem ayin’inden önce Mürşit’in veya Dede’nin önderliğinde suçla itham olunanın yani sanığın DAR’a (Darı-ı Didar) çekmekle başlar. Modern/pozitif yargılama uslünde bu tür yargılamaya Açık Yargılama (aleniyet prensibi) denilmektedir Bu sırada Dede’nin ya da Mürşit’in görevi günümüz mahkemelerdeki yargıçların görevi gibidir. Sorgulamak ve kanıt toplamak gibi. Tüm cemaatın birebir katıldığı, çözüm getirdiği ve ceza verdiği bu tür bir yargılamayı icra eden heyete/topluluğa Halk Mahkemesi demek yanlış olmaz. Keza bu heyeti, Avrupa yargılamasında uygulanan Juri Heyeti’ne de benzetmek mümkündür. Yine Alevi yargılamasını, bu gün çağdaş hukuk sistemlerinin uyguladığı Meditasyon yani ‘hakem’lik sisteminin de bir başka biçimidir diyebiliriz.
Alevi mahkemesinde suçla itham olunan yani sanık, meclisin orta yerinde sorgulanır. (Dar meydanı-Dar-ı Didar) Yargılamanın sonunda suçun çeşidine göre sanığa bir ceza verilir. Ceza tüm ‘heyet’in onayı ile dede ve mürşit tarafından tefhim olunur. Hangi suça hangi cezanın verileceği BUYRUK’ta belirtilmiştir. Buyruk Alevilerin Ceza kanunudur. Belirtelim ki, Alevi hukukunda hapis ve ölüm cezası yoktur. Yine Alevi hukukunda kolluk kuvetti de yoktur. Alevilerde en ağır ceza Düşkünlük cezasıdır. Düşkünlük cezası dar’ı düşkünlük ya da düşkünlük meydanın da verilir. Düşkünlük cezasını kaldıran meydana da mürüvvet meydanı denilmektedir.
(ANSİKLOPEDİK BİLGİ: Alevilik -Bektaşilikte cem; yalnızca dinsel nitelikli bir toplantı, tören değildir, ayni zamanda hem ruhen yenilenme, arınma, hem de toplumsal ve bireysel sorgulama yeridir… Alevilik-Bektaşilik inancına göre; dünya işleri dünyada çözülür, kişi tanrıya olan borcunu ödeyemeden ölse bile bu yalnızca onun sorunudur. Dünya işleri kapsamında kul borcunu ödemek temel koşuldur. Bu koşulu yerine getirmeyen yargılanıp düşkün ilan edilir. Ve toplumdan dışlanır..)
Alevi hukukunda icra edilen yarılama biçimi esasen bir ÖZELEŞTİRİ niteliğindedir.Yargılamanın temel amacı ceza vermek değil, kişiyi kötülüklerden arındırıp topluma kazandırmaktır. Kişiye toplum içindeki görevlerini, sorumluluklarını hatırlatmaktır. Kısaca Alevi yargılamasının nihai amacı KAMİL İNSAN yaratmaktır.
(İnsanlara oldukları gibi muamele edersek, onları daha kötü kılarız; eğer onları olması gerektiği gibi ele alırsak, olabilecekleri kadar iyi yaparız) GOETHE