“Nemrut ne kadar büyük ateş yakarsa yaksın,
binlerce karıncanın su taşıdığı taraf kazanacaktır.”
Taşın bir yüzü ışıltıyla, öbür yüzü yangınla parıldar; Nemrut’un ateşi gök kubbeyi kavurur, sarayların camlarını eritip ruhları dondurur. Ateş büyük görünebilir — gürültüsüyle, kükremesiyle, gölgesini uzatışıyla — ama ateş konuşmaz; o yalnızca yok eder. Karıncalar ise konuşur, susar, tekrar konuşur; küçük elleriyle su taşır. Her damla, direnişin bir mısraıdır; her adım, tarih denen uzun şiire atılan bir imzadır.
Filistin bir harita değil yalnızca; orası insanların, anların, çığlıkların ve sessizliklerin üst üste yazıldığı bir hafıza defteridir. Orada kesilen ekinler kadar kesilen umutlar da sayılır; orada gömülen yalnızca bedenler değil, yarınların projeleri, çocukların oyun planları, yaşlıların anlattığı masallardır. Ve fakat ölüm bile o hafızayı silemez; aksine, yok etmeye çalıştıkça hafıza daha sıkı sarılır, daha derin kök salar toprağa.
Adaletin nerede saklandığı sorusu, yüzyıllardır insanın vicdanında yankılanır.
Ne zamandır zulüm hakkın üzerine oturdu da, doğru suskun bir vicdana dönüştü?
Toplumların vicdanı nasıl uyanır, dayanışma nasıl örülür; işte bütün mesele budur.
Ve tüm bu sorular, sonunda aynı yere varır: insanın insana olan borcuna.
Bir insanın yaşam hakkına el uzatmak hepimize yönelmiş bir tehdittir; bir halkın yok sayılması, insanlığın kelimelerinden birinin yankısının kesilmesidir.
Direniş sadece silahlarla ölçülmez. Direniş, bir ülkenin kahvaltısız uyandığı sabahlarda bile komşusuna ekmeğini bölüşenlerin, yaralı çocuklara sarılıp onları unutmayanların, dışarıdan uzanan bir el yerine içeriden uzanan binlerce elin ördüğü bir örgüdür. Politik bir eylemdir ama aynı zamanda en basit insanlık görevidir: “Sen varsın, ben buradayım,” demektir.
Nemrut’un ateşi bizi yakabilir; tarih de yakar. Ama karıncalar bilir ki suyu biriktirmek sabır, paylaşmak cesaret ister. Filistin halkının direnişi bizim davamızdır. Küçük ellerin taşıdığı su, kurumaya yüz tutmuş topraklara yeniden hayat verebilir; her damla, başka damlalara cesaret aşılar. Bir araya gelmiş küçük kuvvetler, devasa ateşi söndürecek bir sel olabilir.
Son söz: unutmayalım ki sömürücü ve zalim ne kadar bağırırsa bağırsın, dünya boyunca su taşıyan milyonlarca karınca vardır. Ve o karıncaların yürüyüşü, bir gün Nemrut’un külleri arasında filizlenecek yeni bir bahar olacaktır
“Nemrut ne kadar büyük ateş yakarsa yaksın,
binlerce karıncanın su taşıdığı taraf kazanacaktır.
Binlerce karınca su taşırken, Nemrut’un ateşi neyi yakmak isterdi gerçekten?
Tanrıyı öldürmeye kalkışan bir güç, hangi korku ve kibirle hareket ederdi?
Peki, Nemrut’un kendisi neden sonunu buldu; kendi ateşi içinde eriyip giderken hangi hakikati keşfetti?
Ve İbrahim Peygamberi ateşe atan eller, adaletin ve inancın önünde nasıl bir hesap vermeliydi?
Düşünelim
Karıncaların sessiz sabrı ve cesareti, insanlığın hangi eksik yanını tamamlayabilir?
Hangi adımlar, Nemrut’un gölgesinden çıkarak yeni bir baharı filizlendirebilir?
Ve belki de cevap, her damla suyun bir umut olduğunu, binlerce küçük elin birleştiğinde dünyanın en büyük ateşlerini söndürebileceğini anlatıyordur.