Cuma, Ekim 10, 2025

Zahiri Akıl ile Bâtıni İnanç Arasında: Munzur’da Bir Vicdan Sınavı

Munzur Üniversitesi, günlerdir sadece akademik tartışmanın değil, derin bir vicdan sınavının da odağında.
Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yalçın Çakmak’ın “Kırklar Meclisi” üzerine yaptığı paylaşım, bir anda Alevi inancını tartışma konusu haline getirdi.
Üniversite yönetimi, bu paylaşım nedeniyle inceleme başlatınca, mesele artık bir tweetin ötesine geçti:
Bu ülkede inanç özgürlüğü bir kez daha test ediliyor.

Alevi kurumları açık konuşuyor:
Bu bir disiplin meselesi değil, bir inanç yargılamasıdır.
Çünkü burada sorgulanan bir fikir değil, “Cem’de makam yoktur, herkes candır” diyen bin yıllık bir inançtır.
Sorulması gereken soru şudur:
Devletin üniversitesi, hangi hakla bir inancı sorgulama cüretini gösteriyor?

Türkiye’nin Cumhuriyeti öncesi ve sonrası hâlâ yüzleşemediği bir gerçeği var:
İnanç çeşitliliği bu ülkede hâlâ bir “şüphe alanı”.
Ne zaman Alevilik dile gelse, hemen “saygısızlık”, “dini değerleri aşağılama” gibi klişeler devreye sokuluyor.
Bu refleks cehaletten değil, sistematik bir asimilasyon kültüründen besleniyor.
Oysa Alevilik, bu toprakların en kadim, en barışçıl öğretilerinden biridir.
Cem’de kimse kimsenin önünde değildir.
Kadın, erkek, pir, talip… herkes birdir, herkes candır.
Bu eşitlik anlayışına saldırmak, sadece Aleviliğe değil, yurttaşlık fikrine saldırıdır.

Rektörlüğün tutumu, açıkça akademik özgürlüğü gölgelemiştir.
Üniversite, dogmanın değil düşüncenin evi olmalıydı.
Ancak görüyoruz ki, bugün bazı üniversiteler inançları anlamak yerine, denetlemeyi tercih ediyor.
Bu da Türkiye’nin entelektüel yoksullaşmasının acı bir göstergesi.

Alevi kurumları haklı olarak soruyor:
“Zahiri akılla Bâtıni inanç yargılanabilir mi?”
Elbette hayır.
Ama bugün devletin kurumları, o zahiri akılla bâtıniliği tartmaya kalkıyor.
Bu, davranış biçimi Aleviliğe değil, inanç özgürlüğüne ve laikliğe açılmış bir davadır.

Unutmayalım; bu mesele sadece Yalçın Çakmak meselesi olmamalıdır.
Bu mesele, bu topraklarda farklı inançların nefes alıp alamayacağı meselesidir.
Bir toplum, inancını özgürce yaşayamadığı sürece ne laik olur, ne de özgür.

Dersim’in kalbinde, Aleviliğin belleğinde yaşanan bu olay bize bir kez daha gösteriyor:
Bu ülkede hâlâ “devletin inançla sınavı” bitmemiştir.
Ve her sınavda olduğu gibi, bedeli yine halk, yine inanç sahipleri ödüyor.

Belki de en yalın gerçeği tekrar etmek gerek:
İnanç, kimsenin ölçüp biçebileceği bir şey değildir.
Zahiri akıl, Bâtıni inancı anlayamaz.
Ama belki de asıl mesele budur:
Bu ülkede hâlâ anlamaya değil, yargılamaya meyilli bir zihniyetin egemen olması.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları