Kuşkusuz Dersim merkezli Kızılbaş Alevi Ocakları yeni kuşatılmadı.
Kürdistan coğrafyasıyla birlikte kuşatma altına alındı.
Kürdistan’ın en son kuşatılan ve düşürülen kalesi, kadim Mameki/Dersim’dir
Tarihimizde Dersim; geniş, daha çok da ‘Fırat’ın batısındaki topraklarda yaşayan Ra Haq Alevi Kızılbaşların yaşadığı Kuzey Kürdistan’ın bir bölümünün adıdır. Başka bir ifade edişle söylemek gerekirse kadim Ra Haq Kızılbaş Alevi toplumunun yaşadığı geniş coğrafyanın adıdır, Dersim. Bazı insanlar Dersim’i, devletin 1935 yılından sonra çizdiği Tunçeli, günümüzdeki söylemiyle Tunceli il sınırlarıyla ifade etmektedir. Bu doğru değildir, doğrusu; Koçgiri’den Gımgım’a, Gımgım’dan Sarız’a, Sarız’dan Maraş’a kadar uzanan geniş Ra Haq Kızılbaş toplulukların yaşadığı geniş coğrafyanın adıdır. Şimdiki Tunceli/Tunçeli denilen yerleşim yerinin adı Mameki’dir. Mameki, o dönemde Munzur kenarında şirin bir köydür.
İşgalci Türk devleti neden bu şirin köyü il merkezi yaptı? Nedeni şu; Ra Haq Kızılbaş Alevi Ocaklarının merkezi ve Alevi topluluklarını denetim altına almak için stratejik bir yer olmasıdır.
M. Kemal’in Sıdıka Avar’a talimatı!
1937-38 Soykırımı sırasında binlerce Kürt kız çocukları “besleme” adı altında esir alındı, ezici çoğundan bir daha haber alınamadı.
Bu, Kemalist Türk devletinin temel ilkelerinden biriydi ve süreç içerisinde, soykırımlarla bütün Kürdistan’da uygulandı.
Sıdıka Avar’a, “Bir toplumu değiştirmek/asimile etmek istiyorsan, en doğru yöntem, onların küçük yaştaki kız çocuklarını alıp eğiteceksin ve onlar senin yapmak istediğini, daha iyi yaparlar,” diyordu M. Kemal.
Sıdıka Avar, Dersim’de İlkokul çağında olan binlerce Kürt Alevi kız çocukları ailelerin rızası olmadan toplar ve M. Kemal’in talimatı doğrultusunda eğitir. (Sıdıka Avar’ın “Dağ Çiçeklerim.”)
Benzer bir uygulama 12 Eylül 1980’de faşist askeri darbeyle başlatılır. Dersim’e, (Mameki’ye) vali olarak atanan General Kenan Güven’in ilkokul çağındaki binlerce çocuğun ailelerin rızası olmadan, zorla alınarak İmam Hatip ve İlahiyat Okullarına gönderdi. Bu çocukların büyük çoğunluğundan bir daha haber alınamadı. (Daha geniş bilgi için Mesut Özcan’ın bu konu üzerine yaptığı çalışmaya bakılabilir.)
Kenan Güven, sadece Ra Haq çocuklarını toplamakla sınırlı kalmadı, bütün Alevi köy ve kasabalarına cami yaptırdı. Bununla yetinmedi, halkımızı askeri zorla Cami’ye götürmeye çalıştı.
Kutsal mekanlarımız olan Ocaklarımız ve ziyaretlerimiz Türk devletinin kuruluşunun arkasından yasaklandı, (1925) şimdide işgal edilmektedir.
“Yüzyıl sonra Kızılbaş Aleviler değil bu cami burada kalır”
12 Eylül 1980 askeri faşist darbeci yönetim Dersimin merkezi olan Mameki’den başlayarak önce bütün Kürt Ra Haq Alevi toplumun yaşadığı bütün il, kasaba ve köylere kadar camiler ve mescitler yaptırdı.
Ra Haq Kızılbaş Alevi toplumunun camiye gitmediği bilindiği halde, neden Ra Haq köy ve kasabalarına cami ve mescitler yapıldı, hala da yapılmaktadır? Kenan Güven’in bürokrat bir danışmanı vardı o dönemde, bu bürokrat Vali Kenan Güven’e; “Paşam bunlar Alevi camiye gitmezler, neden bu kadar masraf yapıyoruz” diyor. K. Güven, “ben seni akıllı adam sanıyordum, ben bilmiyor muyum bunların Kızılbaş Alevi olduklarını. Yüzyıl sonra Kızılbaş Aleviler değil bu cami burada kalır,” diye danışmanını tersler.
Yıllardır Mameki merkezde bir Cemevi vardır. Bu Cemevi, Ra Haq Dersimlilerin inancından çok Sünni Kemalist devletin istediği gibi çalışmaktadır. Bu Cemevi’nin başına getirilen kişiler açıkça devletle çalışmakta bir sakınca görmemektedirler. Elinde Kürt Alevi kanı olan başta Meral Akşener olmak üzere neredeyse soykırımcı bütün Türk devlet yöneticilerini getirip posta oturttular.
Kürt Özgürlük mücadelesinde şehit düşen gerilla cenazelerinin inanç ritüellerini bu cemevinde yerine getirilmesine izin vermediler. Ra Haq inancına ve yaşam felsefesine göre bu düşkünlüktür.
Liseli yıllarımda Fikret Hakan’ın çevirdiği bir Pir Sultan Abdal filmini izlemiştim. Bu filmi birçok kişi hatırlar. Bu filmde, Pir Sultan’ın talibi Xızır İstanbul’a gidip okur ve sonunda vali olarak Sivas’a atanır. Vali Xızır’ın ilk görevi zulme karşı direnen Pir Sultan’ı tutuklamak ve ardından da idam etmek olur.
Vali Xızır, idamdan önce bir sofra kurar ve Pir Sultan’ı sofraya davet eder, Pir; “Bu sofrada yoksulun hakkı vardır, ben oturmam, benim itlerim de bu sofradan yemezler,” diyor ve zulme karşı direnişini sürdürüyordu. Ve filmde Osmanlı zaptiyeleri gidip Banaz’dan Pir Sultan’ın itlerini Sivas’a getirirler, aç ve susuz bırakılan köpekler, Osmanlı valisi Xızır’ın kurduğu çok çeşit gıdalarla donatılmış sofraya yanaşmazlar.
Bugün soykırımcı zalim Türk devletinin sofrasına oturanlar, sofrasına oturmakla kalmayarak onları posta oturtmanın ne anlama geldiğini okurun yorumuna bırakmak sanırım doğru olacaktır.
Ra haq Ocağını kadın temsil eder!
Ocaklar, Ra Haq Kızılbaş Alevi inancının temel kurumudur. Ocak sahibi Ana’dır. Bu yol, Mürşitler, Pirler, Rayver ve Ozanlar üzerinden günümüze gelmiştir.
Devlet, Ra Haq Toplumunu asimile etmeye yol önderleri üzerinden ulaşmak istiyor!
Türk devleti, Ra haq kızılbaş toplumunu etkilemeye, değiştirip dönüştürmeye inanç önderleri ve kutsal mekanları üzerinden yaklaşmaktadır. 1937-38 Tertelesine başlarken, önce, Dersim’in Bargini köyünde bulunan kadım Mürşit Ocağı Axuçan pirlerini teslim almak isterler, teslim alamayınca da topluca katledilirler. Elâzığ Buğday meydanında Seyit Rıza ile idam edilenler de Ra Haq Pirleriydi.
Türk devlet zihniyeti değişmemiştir. Günümüzde Kızılbaş Ra Haq topluluklarına cami yaptırma ikinci plana düşürmüş olsa da asimilasyon çalışmaları bütün hızı ile devam etmektedir. Şimdi de Alevi toplumunun örgütlendiği dergâh ve dernekleri mescide/camiye çevirme çalışmasını öncelediği açığa çıkmaktadır. Bunu da kurdukları “Alevi Bektaş’ı Kültü ve Cemevi Başkanlığı” üzerinden yapmaktadırlar!
Kutsal mekanlarımız bir bir işgal ediliyor!
Bugün Türk özel savaş rejimi, Ra Haq toplumunun kutsal mekanlarına açıkça el atmıştır.
Düzgün Baba, (Kemere Duzgın) Munzur Gözeleri, Gola Buyere, (Buyer Ana), Coği Baba, vd. Ra Haq Kızılbaş Alevi yaşam felsefesi ve inancında çok belirleyici bir yeri vardır. Bu öncü ya da özelliğimden dolayı devlet buralara el atmaktadır. Bu kutsallara el atarak Ra Haq inancını asimile etmek istemektedir.
Çok yakın zamanda Munzur Gözelerine, o kutsal mekâna Mescit yapıldı. Bu hamle, Ra Haq inancına karşı ciddi bir saldırıdır. Bu bir işgaldir, bir talandır.
“Gola Cetu” Ziyareti örneğinde olduğu gibi kimi ziyaretlerimiz de barajlarla sular altında bırakılıyor. Yine “Kemere Duzgın” (Düzgün Baba) örneğinde de gördüğümüz gibi, “yeni yerler inşa etme” adı altında doğallığı dejenere edilmektedir. Bütün amaç süreç içerisinde otantik yapısını bozarak ziyaretlerimizin özelliğini anlamsızlaştırmak ve süreç içerisinde ortadan kaldırmaktır.
Elbette kurumlarımız, devletin bu hamlesine karşı sessiz kalmadılar hemen karşı basın açıklamaları yaptılar. İlk elden bu tür tepkilerin verilmesi anlamlıdır. Ancak bu açıklamalarla sınırlı kalınırsa devlet geri adım atma yerine asimilasyonu sonuca götürme çalışmalarına hız verir.
Unutmayalım ki, devlet Kızılbaş Alevi inanç ve yaşam felsefesini ortadan kaldırmaya taktiksel değil stratejik yaklaşmaktadır.
Bir süre önce Munzur Üniversitesi üzerinden “Günümüzün Horasan’ı Tunceli” adı altında bir hafta boyunca Aleviliğin Türk inancı, Dersimlilerin de Orta Asya’dan gelen Türkler olduğunu anlattılar. Bu tür çalışmalar hafıza oluşturma çalışmalarıdır ve ne tarihsel ne de inançsaldır. Devlet eksenli bu tür çalışmalar hem inançsal hem de etniksel kimliklere yapılan saldırılardır, ciddiye alınması ve karşı tutum geliştirilmesi gerekir.
Hangi sürekten olursak olalım bütün Alevi kurumları devletin bu kültürel ve inançsal soykırım politikalarına karşı ortaklaşmalı ve ortak eylemler yapmalılar. Bu ertelenemez ve zorunlu bir görev olmaktadır.