İstanbul’un kalabalığında, bir sokak ortasında bir insanın ömrü yere düştü.
Bir gazeteci, bir belgeselci, bir doğa ve hakikat tanığı; Hakan Tosun’ du bu.
Bir ülkenin vicdanı, en çok da susmayanların kanında belirir.
Hakan Tosun, bir gazeteci değil yalnızca; bir tanıktı. Halkın gözüyle görmeyi, halkın diliyle anlatmayı seçen bir vicdan işçisiydi. Onun kameraya bakan gözü, yalnızca görüntü değil, hakikat toplamaya çalışıyordu. Bu yüzden katledildi. Bu yüzden bugün, sessizliğin değil dayanışmanın günü.
Hakan’ın ölümü, bir bedenin düşüşü değil; hakikatin hedef alınışıdır.
Bu topraklarda her susturulan ses, hepimizi biraz daha eksiltir; her yürekli insanın ardından kalan sessizlik, hepimize bir soru sorar: “Tanık olmaya devam edecek misin?”
Hakan, yaşamı boyunca kamerayı bir göz olarak taşıdı; insanın, doğanın ve toplumsal hafızanın sınırlarını kaydetti.
Kaz Dağları’nda altın madenine karşı nöbet tutan köylülerin yanında yürüdü, köklerine bağlı ağaçların gölgesinde sessiz direnişi izledi.
Ege zeytinliklerinde toprağa elini değdirdi, her filizde, her meyve dalında yaşamın sürekliliğini gördü. Soma’da işçilerin yasını belgeseline taşıdı; ellerin, terin ve sessiz çığlıkların hafızaya kaydedilmesini sağladı.
İstanbul’un meydanlarında, Emekliler Meclisi’nde Gezi Direnişi’nde halkla birlikte yürüdü; her adımı, yaşamı ve Can’ı savunmanın bir yoluydu.
Hakan, Alevi geleneğinde Can’ın doğa, insan ve toplumsal hafıza ile ayrılmaz bütünlüğünü yaşamaya devam ettirdi .Toprakla el ele, suyla nefesleşerek, her canlıya saygı göstererek yürüdü; her kare, yalnızca bir görüntü değil, Can’ın ve yaşamın bir tanıklığı oldu. İnsan, doğa ve toplumsal vicdan onun gözünden kaydedildi; her adım bir öğrenme, her çekim bir kutsama gibiydi.
Ölümü bile yaşamın yanındaydı. Organlarını bağışladı; beş bedende yeni nefesler, yeni yaşamlar doğdu. Hakan’ın bakışı, yalnızca gözlerinde değil; toprağın, suyun ve havanın hafızasında yankılanıyor. Bir doğa tanığı olarak başladığı yolculuk, insanın ve doğanın sınırlarını aşarak devam etti. Her Can, onun yolculuğunda bir halkın, bir doğanın, bir geleceğin sesi oldu.
Unutmak yeniden öldürmektir; hatırlamak ve sahiplenmek, adaletin ve yaşamın devrimci bir biçimde sürdürülmesidir.
Hakan’ın kamerasına poz veren çocuklar, belgelerinde adı geçen köylüler, projelerine omuz veren herkes bu yolun taşıyıcılarıdır. Kurde, kuşa, böceğe seslenen bir insanın mirasını korumak, insanı ve yaşamı savunmak demektir. Her Can bir ekosistemdir; her Can bir toplumsal bellektir; her Can bir direnişin kendisidir.
Ve Alevi dedesinin sözüyle: “Toprak Can’ın evidir; Can toprakla birleştiğinde yaşam tamamlanır. Hakan’ın yolu bu birleşimde, her nefeste yaşamaya devam edecek.”
Hakan Tosun’un adı, sadece bir insanın adı değil; bir inancın, bir direncin ve bir vicdanın simgesidir. Düşmanları tanıyoruz; her bir adımını, her bir kirli planını biliyoruz. Ama unutmasınlar ki halkın adaleti, hiçbir zulmün önünde eğilmez; halkın adaleti, ne zamana kadar beklerse er ya da geç sebep olanın kapısında duracaktır.
Toprak emanetini aldı.
Mücadelen bizimle kalıcak.
Işıklar içinde uyu…