Celal Fırat, Alevi inancının derinliklerini ve sözlü geleneğin önemini vurgulayan bir yazı kaleme aldı. Yazısında, “Hakikat insanda yaşar” ifadesiyle Alevi öğretisinin ikrar ve aşk temelli yapısını ön plana çıkardı. Alevi toplumunun ritüel ve anlatılarının gücünü, ikrar ve aşktan aldığını belirterek, bu geleneğin dil, ses ve duygu aracılığıyla ifade edildiğini dile getirdi.
Fırat, Alevilikte sözün yalnızca bir aktarım biçimi değil, aynı zamanda kutsalın kendisi olduğunu belirtti. “Hakikatin yaşadığı yerdir söz. Bu hakikati yaşamayan, onun sırrına dair hiç kimse inancımıza tanım getiremez” dedi. Bu bağlamda, Alevi toplumu tarih boyunca maruz kaldığı yok saymalara ve baskılara rağmen sözlü geleneğini yaşatmayı başarmıştır. Bu gelenek, hoşgörü ve direnişin dili olmuştur.
Aleviliğin yaratıcı–evren ilişkisine dair sezgisel bir derinlik taşıdığını ifade eden Fırat, insanlığın son yüzyılda geliştirdiği farklı düşünce biçimlerinin özünün Alevi inancı içinde bulunduğunu vurguladı. “Üretilen her fikirde, her öğretide, sınırlandırma ve ilişkilendirme hep mutlak adalet üzerine kuruludur,” dedi. Bu bağlamda, hakikatin yalnızca kitaplarda değil, insanın vicdanında yaşadığına dikkat çekti.
Fırat, Anadolu’nun kültürel hafızasının korunmasının önemine de vurgu yaptı. Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Pir Sultan Abdal gibi önemli isimlerin seslerinin susturulmasının, Anadolu’nun felsefi hafızasını karartacağını söyledi. “Eğer bu sesler susturulursa, bu toprak yalnızca bir coğrafya olur; insanlığın ortak vicdanını taşıyan hafızayı yitirir,” ifadelerini kullandı.
Yazısının sonunda, dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda insanın kendini, Tanrı’yı ve hakikati çağırma biçimi olduğunu vurguladı. Fırat, dillerin unutulmasının yalnızca kelimeleri değil, o kelimelerin taşıdığı inancı ve duyguyu da yok edeceğini belirtti. “İşte o zaman hakikat insanda değil, sessizlikte ölür,” diyerek düşüncelerini tamamladı.