Perşembe, Ekim 23, 2025

Alevilerin Önündeki Tarihi Sorumluluk

“Türkiye’nin ve Kürdistan’ın bugününü etkileyen geleceğini de derinden etkileyecek olan tarihi bir sürecin yaşandığı” tespiti genel olarak herkesin veya her çevrenin ortak tespitidir. Bu tespit yapılırken özellikle Kürtler, süreçten en çok etkilenecek olan temel özne olarak kabul edilmektedir. Bu doğrudur, evet Kürt sorunu en temel sorundur bu sorunun çözülmesi amacıyla geliştirilen barış ve demokratik toplum sürecinin asli öznesi ve süreçten en çok etkilenecek olanlar Kürtlerdir. Ancak bu doğru başka bir gerçekliğin görülmesini engellememelidir. Çünkü sosyo-politik olgular, çok yönlüdürler ve çok yönlü sonuçlar yaratırlar. O nedenle bu süreç Kürtlerle birlikte başta Aleviler olmak üzere toplumun tüm kesimlerini etkilemekte ve ilgilendirmektedir.

Türk devletinin kurulduğu günden beri, Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan Alevi toplumuna yönelik soykırım ve asimilasyon uyguladığı bilinmektedir. Dolayısıyla Türk devletinin Alevi düşmanlığı yeni de değildir, döneme özgü de değildir. Erdoğan’dan önce Kemalist iktidar da inançsal olarak Alevileri düşman olarak görmeseler de Alevilerin düşmanıydılar.

Ancak Kemalistler, Alevileri yok etmek yerine bir yanda soykırımlarla korkutmaya, bir yandan da asimilasyonla dönüştürmeye çalışmışlardır. Böylece Kemalistler Alevileri, kendi toplumsal tabanı olarak hesaplamışlar ve buna uygun bir politika geliştirmişlerdir.

Türk devletinin Alevi düşmanlığı politikasını sürdüren ve son 23 yıldır Türk devletini yöneten ve kendisini İslam’ın tek temsilcisi olarak kabul eden Erdoğan ise İslam’ın düşmanı olarak kabul ettiği Alevileri ortadan kaldırmayı asli görevi olarak tespit etmiştir. Dolayısıyla Erdoğan’ın ve ortaklarının Alevilerle düşmanlığı daha ileri taşınmış, büyütülmüş ve barışık olmanın koşulları yok edilmiştir.

Erdoğan’ın Alevi düşmanlığının tek nedeni inançsal değildir. Erdoğan’ın Alevi düşmanlığının bir diğer nedeni ise her sosyal gelişmede olduğu gibi, politiktir.

Erdoğan, Aleviliğe yönelik düşmanlığını iki politik amaçla sürdürmektedir. Birincisi Erdoğan’ın ve ortaklarının Kemalizm karşıtlığından kaynaklanmaktadır. Cumhuriyetle birlikte İslam’ı gericilik üzerinde başlayan Kemalizm düşmanlığı, Kemalistlerden intikam alma arzusu, Kemalistlerin toplumsal tabanı olarak kabul edilen Alevi düşmanlığına ve aynı zamanda sosyal- siyasal hayata Alevilerden intikam alma isteğine dönüştürülmüştür.,
Alevi düşmanlığı ve İslam temsilciliği iddiası, Türk devletinin ve Erdoğan’ın İŞİD ve HTŞ gibi çetelerle ortaklaşmasının ideolojik zemini olmuştur.

Türk devleti ve Erdoğan, İslam inancı aracılığıyla sağlanan bu teorik zemine dayanarak bölgede Osmanlı- İslam devleti kurmak, bölge üzerinde egemenlik oluşturmak istemektedir. Türk devletinin, özellikle Erdoğan yönetimiyle birlikte bölge üzerinde hegemonik ilişki kurmak istediği, bütün politikalarını buna göre şekillendirdiği sır değildir.

Erdoğan’ın ve Türk devletinin, Osmanlı- İslam devleti kurma politikası sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da değil, bölgedeki bütün Alevilere saldırmanın ve onların yarattığı ya da elde ettiği herhangi bir imkânı yok etmenin gerekçesi olmuştur. Türk devletinin ve Erdoğan’ın uluslararası Alevi düşmanlığı Balkanlarda Alevilerin sosyal ve siyasal faaliyetlerine müdahale, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da Alevi- Bektaş’ı Cemevi Başkanlığı’nın devlet zoruyla dayattığı asimilasyon politikalarıyla, Suriye’de doğrudan soykırım ve katliamlarla sürdürülmektedir. Böylece Türk devleti, izlediği Alevi düşmanlığıyla bir yandan da HTŞ ve Taliban eliyle, İran’dan Balkanlara, Suriye’de Karadeniz kıyılarına kadar Alevi toplumunu ölümcül bir kuşatma altına almıştır. Bunun sonucu olarak Erdoğan’ın Türk devleti en büyük Alevi düşmanı devlet olmuştur.

Bu durum, yani Türk devletinin bölgedeki bütün Alevilere saldırması, soykırım ve asimilasyon uygulaması, Alevilerle ilgili her gelişmeyi kontrol altına almaya, yön vermeye çalışması, lokal bir sorundan kaynaklanan geçici, tekil, konjektürel saldırılar olarak görülmemelidir. Böyle bir yanlışlığa düşmemek gerekiyor.

Tam tersine, ifade edildiği gibi, Türk devletinin Alevi düşmanlığının çok daha kapsamlı, inançsal bir arka planı ve derinlikli bir politik boyutu bulunmaktadır. Yani Türk devleti, Alevilere düşmanlığı temel ve stratejik politika olarak belirlemiştir. Bunların hepsi orta vadede bu coğrafyada Alevileri topyekûn yok etme planının parçalarıdır. Bu durum Aleviler açısında tarihsel bir dönüm noktasıdır. Bu gerçek doğru görülmez, gelişmeler lokal sorunlar olarak ele alınırsa doğru bir sonuca gidilemez.

Aleviler bu düşmanlığa ve bu düşmanlığın geliştirdiği uygulama ve pratiklere karşı ciddi, kararlı ve net bir tutum geliştirmekle karşı karşıyadırlar. Bu durumun gerektirdiği her türlü çabanın ve çalışmanın gündeme alınması Alevi toplumunun ve kurumlarının temel ve stratejik görevi ve sorumluluğudur.

Çünkü Aleviler, kitlesel potansiyellerinin güçlü olması, örgütlenme ve mücadele yetenekleri, inançsal özellikleri, tarihsel tecrübeleri, sosyal konumları ve siyasal yönelimleri itibarıyla, Erdoğan’ın ve Türk devletinin Osmanlı- İslam adına bölgede hakimiyet kurma politikasının parçası olmayacaklardır.

O nedenle gerek Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın ve gerekse bölgenin demokratikleşmesi ve bunun için barışın gerçekleşmesi Aleviler açısında stratejik bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır. Alevi toplumu ve kurumları, bir yıldır yaşanan barış ve demokratik toplum süreciyle bu gerçeklik üzerinde ilişkilenmelidirler.

Çünkü bölgede, Türkiye ve Kürdistan’da barış ve demokrasi gerçekleşmez ise herkes kaybedecektir. Ancak ne yazık ki Aleviler herkesten daha çok kaybedeceklerdir. O nedenle Aleviler bir toplumsal grubu desteklemek için değil, “olursa da olur olmazsa da olur” gibi ilgisiz bir biçimden de değil, asli özne olarak barış ve demokratik toplum için ellerini taşın altına koymalıdırlar. Bu sürece herkesten daha çok sahip çıkmalı, barışın ve demokrasinin Alevi toplumunun yaşam gerekçesi olduğu bilinciyle hareket etmelidirler.

Dahası Aleviler, barışın ve demokratik toplumun yaratılmasında en kararlı ve en net toplumsal kesim olarak sürecin başarısında önemli bir rol oynayacaklardır. Tarihsel hafıza, Alevi toplumunun özellikleri, mevcut durumu, yönelimi ve koşulları böyle düşünmeyi sağlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları