Alevi Bektaşi inancı dışarıdan müdahalelere, dayatmalara veya tanımlamalara boyun eğmez. Siyasi parti, siyasetçi ya da Yola bağlı olmayan kişiler bu inancı kendi çıkarlarına göre tanımlama, yönlendirme veya kontrol etme hakkına sahip değildir.
“Alevi İslam” adıyla yapılan tanımlar, bu Yol’un tarihsel, kültürel ve felsefi özünü çarpıtmaktan başka bir işe yaramaz. Alevilik bir mezhep ya da başka bir dinin parçası değil, kendi öğretisi, erkanı ve felsefesiyle özgün bir yoludur. Yolu herhangi bir dine veya ideolojiye indirgemek, yüzyıllardır süregelen asimilasyonun bugünkü biçimidir.
Alevi Bektaşi inancı, Anadolu’da insan sevgisi, doğa bilinci ve tüm inançlara saygıyı esas alarak; ilim ve bilimi hedef edinmiş hakikat arayışıyla kök salmıştır. Bu Yol korkuya değil bilince, biata değil sorgulamaya, şekle değil özü önemser.
İnsanı merkeze koyan bu inanç, iktidarın gölgesinde ya da beton duvarlar arasında nefes almaz; secdesi gösterişli yapılarda değil, insanın özündedir.
Alevilik, tarih boyunca özünden koparmaya çalışan tüm çabaları boşa çıkarmıştır. Yolundan ve özünden asla taviz vermemiş, bugün de vermeyecektir. Kendi özüne, değerlerine ve Yol’una bağlı Alevi toplumu, tüm baskılara rağmen daima ayakta kalmış ve ışığını korumuştur.
İki yüz yıl önce II. Mahmud, Hacı Bektaş Dergahı’nda Bektaşi dedelerini görevden alarak sürgüne göndermiş ve yerine Nakşibendi şeyhlerini kayyum olarak atamıştır. Aynı dönemde dergahın avlusuna cami yaptırmış ve Alevi Bektaşi inancını saray merkezli din anlayışına göre yeniden biçimlendirmeyi amaçlamıştır.
Bugün külliye adıyla yükselen abartılı yapılar ve özellikle öne çıkarılan “Alevi İslam” söylemleri, iki yüz yıl öncesini hatırlatmaktadır. O gün dergaha atananlar vardı, bugün ise protokol kapılarında sıraya dizilen, fotoğraf karesine girmek için yarışan sözde dedeler var.
Fark yalnızca biçimdedir; niyet aynıdır. Amaç, Alevi Bektaşi inancını özünden koparmak ve resmi tanımlar içine hapsetmektir.
Alevilik devletin dayatmasıyla şekillenmemiştir. Tarihi boyunca hiçbir güce boyun eğmemiş, hiçbir iktidara biat etmemiştir. Bu Yol yüzyıllardır pirin rehberliği, zakirin nefesi ve canların rızalığıyla yaşam bulmuştur.
Yolun gücü taş duvarlarda değil, halkın gönlünde; muhabbet halkasının ışığında saklıdır.
Bugün kimi sözde dedeler külliyelerin gölgesinde yer arasa da gerçek pirlik protokol masasında değil, cem meydanında, canların gözünde ve gönlünde ölçülür. Gösterişli yapılar yükseltilse de Yol’un hakikati gösterişle değil, yalnızca rızalıkla kurulan muhabbet halkasında yaşar.
Alevi Bektaşi inancı dün olduğu gibi bugün de kendi Yolunda yürümektedir. Ne devletin tanımıyla ne de siyasetin yönlendirmesiyle var olur. Bu Yol, iktidarların değil; hakikat arayan canların yoludur.
İki yüz yıl önce dergaha yapılan kayyum ataması Ocağın ateşini söndüremedi, bugün de beton külliyeler ve resmi tanımlar bu ışığı söndüremez.
Alevilik, Hak ile insan arasındaki görünmez bağdır. Sarayda değil gönülde, protokolde değil cem meydanında yaşar.
Yolumuz, özümüz ve muhabbet halkamız her daim dimdik ayaktadır. Ocağın ateşi hiçbir güç tarafından söndürülemez; yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir.
24.09.2025 / Alevi Haber Ağı
