Son haftalarda iktidar parti sözcüleri, sürece ilişkin açıklamalarıyla, devletin ve iktidarın soruna ve sürece nasıl yaklaştıklarına dair önemli tüyolar veriyorlar. Birçok konuda hiçbir kaygı duymadan yapılan bu açıklamalar, devletin ve iktidar sahiplerinin gizli ajandalarını anlamamız açısından önemli olmaktadır. Elbette ki, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın sürece yaklaşımı ve çözüm perspektifi oldukça anlamlı ve değerlidir. Bu perspektif, hem kadim Kürt ve Alevi sorununa çözüm fırsatını sunuyor, hem de Türkiye’nin demokratik hukuki bir sisteme kavuşmasına yol açacak içerikte ve kapsamda bir perspektif olma özelliğindedir. Ancak; Demokratik Entegrasyon ya da başka bir ifade ile Pozitif Entegrasyon dediği bu yol haritasından, devletin ve iktidarın anladığı, daha doğrusu anlamak istediği şey; Kürtlerin hiçbir şey olmamış gibi mevcut tekçi, inkarcı, katliamcı, soykırımcı ve sömürgeci sisteme rızalık vermelerini dayatmaktır. Bu anlayışın sonucudur ki ısrarla; ‘Terörsüz Türkiye’, ‘PKK ve uzantıları şartsız silah bırakmalı..’ diyorlar.
Bu nedenle her altı ayda bir düzenledikleri yargı paketleri ile anayasasını ve yasalarını yamalı bohçaya dönüştüren AKP, yeni yargı paketi ile kendi iktidar uzantılarına fırsatlar sunmak istiyor. Haziran’da gündeme taşıdıkları yargı paketinde, “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”ni ileriye taşıyacak hiçbir maddenin olmaması eleştirilere neden olmuştu. Bu eleştiriler karşısında, Ekim ayını işaret eden AKP, öyle anlaşılıyor ki, Kürt inkarı ve asimilasyonunda ısrarcıdır. Yakın zamanda Meclis gündemine taşınacağı söylenen ve kamuoyuna sızdırılan 11. Yargı Paketi’nde, toplumun hak, hukuk, adalet ve demokrasi ihtiyacını karşılayacak hiçbir maddenin olmaması, Erdoğan’ın süreci zamana yaymanın, çürütmenin girişiminde olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Irak-Suriye tezkeresinin Meclis Genel Kurulu’nda kabulü, iktidar ve devletin, bildiğini okumaya devam edeceğini, savaş ve inkarda ısrarcı olduğunu anlamamıza yeter de artar. PKK’nin kendini fesih kararına, silahlarını yakma iradi gücüne ve demokratik siyasete hazır olduklarını beyanına rağmen, Demokratik Entegrasyon yönlü adımlar atmak yerine hem ırkçı söylemleri hem de sürecin ruhuna ters adım ve pratik içinde olmaları inkar ve savaşta ısrarcı olduklarını gösteriyor. Hele de Kıbrıs seçimlerinde, adayları kazanmadı diye, “seçim iptal edilmeli” diyen Bahçeli’nin, Kıbrıs 82. il olmalı” demesi… Hızını alamayıp “tek devlet, tek millet, tek dil” diyerek tekçiliği yeniden yüksek sesle dillendirmesi, 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum İnşası ve Demokratik Entegrasyon çözümünden bir şey anlamadıkları ya da başka bir ifade ile anlamak istemediklerini gösteriyor.
Kıbrıs’ta işgalci, Suriye’de işgalci, Başûr ve Bakur’da ilhakçı olan Türkiye, çözüm yerine kendi soykırımcı ve sömürgeci zihniyeti ile hareket ediyor, yüz yıllık Kürt ve Kürdistan karşıtı stratejisinde asla geri adım atmak istemiyor. Bu strateji nedeni ile kol kanat gerdiği, yeri geldiğinde stratejisinin geleceği için umut beslediği Ahmet Şara; “SDG, Aralık ayına kadar Suriye’ye entegrasyon konusunda ayak sürümeye devam ederse, bölgede Türkiye’nin askerî operasyonu gündeme gelebilir” diyerek, Türkiye’yi Suriye‘ye ilhaka çağırması yakın gelecekte savaş tamtamlarının gündemi işgal edeceğine işarettir. Suriye’nin bu defacto konumunda, Şara’nın bu daveti, devlet için değerlendirmeye değer görüldüğünden savaş tezkeresini hemencecik geçiriverdiler.
Irkçı ve tekçi ruhunu 1924 Anayasası’ndan alan 1982 Anayasası’nın vatandaşlığı tarifleyen 66. maddesi ile Türkçe dışında başka dillerin eğitim dili olamayacağını belirten 42. maddesine dokunulmayacağını söyleyenlerin, siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşturulması yönünde adım atmayanlardır. Kürtlerin kendisini ve kentini yönetmesine tahammülü olmayanlardır. Kürt iradesini gasp eden, Alevilere yeni gömlek biçen, kültürel soykırımı sürdürenlerdir. Bu zihniyet sahiplerinin bırakınız Demokratik Entegrasyon’a ikna olmaları, tekçi ve katı merkeziyetçilikte kimseye pabuç bırakmamasıdır. Bin yıldır Kürtlere Türkçü Sunni İslam‘ı, Alevilere İslam‘ı dayatan bu zihniyet, bizlere yaşatmadık acı bırakmamışken, aynı sözü kurmaları, aynı zihniyeti devam ettiriyor olmaları olsa olsa ırkçı, tekçi anlayışlarının tezahüründen başka bir şey değildir.
7 Ekim 2023 sonrası Ortadoğu’nun yeni dizaynının dışında kalmamak ve uluslararası konjonktürde ortaya çıkan yeni dinamiklerin ve bloklaşmanın neden olacağı bir kısım değişim ve dönüşümden önce ön almak niyeti ile hareket ettikleri ayan beyan ortadadır. Onların Kürt- Türk ittifakından anladıkları, Türk’ün üstün ırk olduğu, entegrasyondan anladıkları ise Kürt ve Alevi inkarı ve asimilasyonudur. O nedenle işi sulandırmaya, zamana yayıp çürütmeye, bir kez daha milyonların umudunu karartmaya çalışıyorlar. Dün nasıl ki bu tekçi, ırkçı ve merkeziyetçi devletli sistemin insafına sığınmamalıyız dedik ve mücadeleye devam ettiysek, bugün de mazlumların dayanışması ve ortak mücadelesi yapılması gereken tek yol olmaktadır.
ilk özgür politika gazetesinde yayınlanmıştır.