Cuma, Ekim 24, 2025

Kurgulanan Kriz, CHP’yi Parçalama Operasyonu

Yargıdan troll ağlarına, manşetlerden sosyal medyaya uzanan bir kuşatma. CHP’nin iç dengeleriyle oynanıyor, toplumun güven duygusu hedef alınıyor. Kurultay davası, bu planın merkezinde duruyor.

Türkiye siyasetinin son dönemine bakıldığında, iktidarın en fazla enerji harcadığı alanlardan biri muhalefetin kendi iç dinamikleri. Bunun en görünür sahası da Cumhuriyet Halk Partisi. Çünkü CHP, Türkiye’de hem tarihsel olarak hem de örgütsel varlığıyla iktidarın karşısında en geniş tabanlı muhalefet damarını temsil ediyor. Dolayısıyla onu zayıflatmak, yalnızca bir partiyi değil, bütün muhalif hattı zayıflatmak anlamına geliyor.

Bugün yaşananların “CHP içi tartışma” değil, doğrudan “CHP’ye çekilen operasyon” olduğunu herkes görüyor. Bu operasyonun yöntemleri açık: partinin iç dengeleriyle oynanıyor, toplumsal desteği parçalayacak kimlik tartışmaları gündemde tutuluyor. İktidar medyası ve onun sosyal medya uzantıları trolleri üzerinden yaratılan yapay krizler, manipüle edilmiş haberler ve hedefli dosyalarla CHP’nin kendi içinde bir güvensizlik ortamı oluşturuluyor.

Ve tam bu atmosferde, bugün kurultay davası görülüyor. Bu dava iktidarın yargı mekanizmasını muhalefetin üzerinde nasıl bir sopa gibi kullandığının sembolü. CHP’li belediyelere dönük operasyonlar, belediye başkanlarının ve yöneticilerinin yargı üzerinden itibarsızlaştırılma çabaları, aslında CHP’nin toplumsal güvenini sarsma stratejisinin parçası. “Yolsuzluk” ya da “usulsüzlük” iddiaları, çoğu kez hukukla değil, siyasetle tarif ediliyor.

Yargı, iktidarın elinde sadece bir denetim aracı değil; bir mühendislik aygıtı haline getirilmiş durumda. CHP’nin kurultay davası da bu zincirin bir halkası olarak okunmalı. Bu mühendislik, sadece kişileri hedef almıyor; kurumları, toplumsal güveni ve muhalif dayanışma refleksini de yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor.

CHP’nin karşı karşıya olduğu tablo, klasik anlamda bir iç çekişmeden çok daha karmaşık. Parti içinde “değişim” söylemiyle başlayan süreç, bugün artık bir kimlik ve yön tartışmasına dönüştü. Bu tartışma doğal ve demokratik zeminde yürütülse kimse rahatsız olmaz; ancak bu süreç dışarıdan besleniyor. Özellikle iktidara yakın medya, her CHP içi tartışmayı manşetlerle büyütüp, bir krize dönüştürüyor. İmamoğlu–Kılıçdaroğlu ayrımı, uzun zamandır bu operasyonun ana başlığı haline getirildi.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta daha var, iktidar açısından mesele kişisel değil, yapısal. CHP’nin içinde bir “taraflaşma” oluştuğu algısı yaratıldıkça, partinin kurumsal bütünlüğü zedeleniyor. Bu zedelenme sadece CHP’yi değil, tüm muhalefeti etkiliyor. Çünkü CHP, muhalefet blokunun en önemli cephesi. Bu cephe zayıfladığında, „demokrasi“ cephesi de ayakta kalamaz.

İktidar, yargı eliyle CHP’yi itibarsızlaştırmaya çalışıyor. CHP’li belediyeler üzerinde açılan soruşturmalar, partili isimlere dönük yargı süreçleri, kamuoyunda “CHP de temiz değil” algısını diri tutmayı amaçlıyor.

Medya eliyle yönlendirmeler yapıyor. Havuz medyasıyla muhalefet içi her farklı sesi büyütüp, “kriz” olarak servis ediyor.

Diğer yandan sosyal medya üzerinden troll ağları harekete geçiriliyor. Troll ağları bir yandan Alevi–laik, Türk–Kürt, eski–yeni CHP ayrımı yaratıyor; öte yandan bu tartışmaları CHP tabanında yeniden üretip güven duygusunu kırıyor.

Bütün bu atmosferde CHP, ne yazık ki hâlâ refleksif bir siyaset izliyor. “Bize saldırıyorlar ama biz sakin kalalım” anlayışı, iktidarın işini kolaylaştırıyor. Oysa burada pasif bir pozisyon değil, aktif bir savunma hattı gerekiyor. Özgür Özel kısmen bunu deniyor. İki ileri bir geri yol almaya çalışıyor. Ki, mesele sadece CHP’nin meselesi değil; muhalefetin nefes borusu söz konusu. Bu nedenle CHP’nin, kendi iç bütünlüğünü korurken aynı zamanda toplumun adalet ve demokrasi beklentisini sahiplenmesi, siyasetin merkezine yeniden güven duygusunu yerleştirmesi gerekiyor.

CHP kurultay davası bu açıdan kritik bir eşik. Eğer CHP, bu davayı sadece bir kişisel savunma süreci olarak görürse, kaçırdığı şey büyük resim olur. Bu dava, “CHP’li belediyeler denetleniyor” görüntüsü altında yürütülen politik bir tasfiye operasyonunun parçası.

İktidarın hesap ettiği şey basit: CHP’nin içini karıştır, belediyelerini kriminalize et, seçmenine “bunlar da öbürlerinden farklı değil” dedirt, sonra da moral bozukluğu üzerinden siyaseti dizayn et.

CHP, bu tabloyu tersine çevirebilecek tek aktör. Çünkü toplumsal karşılığı hâlâ güçlü, çünkü halkın yerel yönetimlerde gördüğü değişim umudu hâlâ taze. Ama o umudu diri tutmak için iç kavgalardan değil, ortak akıldan beslenen bir siyaset hattı gerekiyor.

Kurultay davası, tam da bu noktada bir eşik. Ya bu dava, iktidarın “muhalefeti dizayn etme” çabasının parçası olarak kalacak; ya da CHP, buradan yola çıkarak iktidarın yargı sopasını teşhir edecek, geniş bir demokratik dayanışma hattı kuracak.

Bu dayanışma hattı, yalnızca CHP tabanını değil; Alevileri, Kürtleri, emekçileri, gençleri ve demokratik bir Türkiye isteyen herkesi kapsamak zorunda.

Bugün verilecek tepki, bir anlayışı savunmak anlamına geliyor. Çünkü bu dava, yarın bir başka CHP’liyi, ertesi gün bir gazeteciyi, sonra bir sendikacıyı hedef alacak zincirin halkası.
CHP, eğer geçmişin hatalarına saplanmadan, bu operasyonun bütününe karşı politik bir duruş sergileyebilirse, sadece kendisini değil, Türkiye’nin muhalefet yapabilme alanını koruyabilir.
Çünkü bu operasyonun hedefinde doğrudan muhalefetin tamamı var.

Aleviler yıllardır birlik için çabalıyor; taban “yan yana gelin” diyor, kurumlar ortak adımlar atıyor. Buna rağmen birileri ayrışmanın gerekçelerini büyütüyor, sosyal medyada provokasyonları körükleyen troll orduları devreye giriyor. Sonuç, kendi içinde didişen, enerjisini içeride tüketen bir yapı. Bu kimin işine yarar? İktidar blokunun.

Kürt siyasetinde aynı senaryo yürütülüyor: “Öcalan–Demirtaş” ikilemiyle yapay ayrılıklar üretmek suretiyle tabanı karıştırıyorlar. Bu tartışmaları köpürtenlerin kaçının demokratik çözüm için geçmişte emek verdiğini sorgulamak gerekiyor. Amaç açık: İttifakları dağıt, bir-iki puanı eksilt, iktidarın hanesine yaz.

CHP’de de aynı mekanizma çalışıyor. “İmamoğlu–Kılıçdaroğlu” ikilemiyle tabanı kutuplaştıran, Aleviler ve Kürtler üzerinden ayrışma başlıkları açan operasyonla karşı karşıyayız. Netice: Devlet karşısında konumlanan demokrasi cephesinin zemini boşaltılıyor; muhalefet kontrollü bir alan içine itilmek isteniyor.

Tam da bu nedenle CHP’nin öncülüğünde kurulacak yeni bir demokratik birlik hattı, sadece seçim stratejisi değil, bir varlık mücadelesi anlamına geliyor. Onun için CHP’nin daha sorumlu olarak konulara yaklaşması, Türkiye’nin sorunlarının çözümünde diğer muhalefet güçleri ile ittifakını güçlendirmesi gerekiyor. Kürtleri, Alevileri ve diğer güçleri birbirine kırdırmaya çalışan yaklaşımların üzerine giderek, ayrıştırıcı bir dilin tabandan kullanılmasının da önüne geçmelidir.

Sorun sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin geleceği ile ilgili olduğu unutulmamalıdır.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları