Perşembe, Ekim 30, 2025

“ALEVİ- BEKTAŞİ CEMEVİ BAŞKANLIĞI” VE “ÇEDES” SALDIRISI PÜSKÜRTÜLMELİDİR

Türk devletinin Alevi düşmanlığını sistemli, çok yönlü ve etkili olduğu her coğrafyada sürdürdüğü bir politika olarak belirlediği bilinmektedir. Yani Alevi düşmanlığı Türk devletinin dönemsel gelişmelerden kaynaklanan, gelip geçici bir politikası değil, vazgeçilmez temel politikalarından birisidir. Türk devletinin sadece Türkiye ve kuzey Kürdistan’da değil, gücünün yettiği her yerde Aleviliğe ve Alevilere düşmanlık yapmasının nedeni bu politikadır.

Türk devleti, Alevilere yönelik bu düşmanlık ve yok etme politikasını, Suriye’de HTŞ ve doğrudan kendisine bağlı diğer DAİŞ’çi çetelerle sürdürmektedir. Suriye’de sadece Arap Alevilerine karşı değil, Türk devletinin işgal ettiği Afrin’deki Kürt Alevilerine de bu düşmanlık politikasını uygulamaktadırlar. Afrin’deki Alevileri topraklarından söküp sürgün eden, Afrin halkının emeğine, zeytinlerine el koyan aynı Türk devletidir.

Türk devletinin bitmeyen Alevi düşmanlığı, Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasından da farklı yöntem ve araçlarla sürdürülmektedir. Yüzyıllardır Alevilere dayatılan asimilasyon ve yok etme politikası, bir süre önce kurulan Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığı aracılığıyla bir adım daha ileri taşınmıştır.

Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığı’yla devlet, Alevi kurumlarını ve onların üzerinde Alevi toplumunu, denetim altına almak istemektedir. Böylece yüzyıllardır yapmak istediği “Aleviliği kendi gerçekliğinden kopartmak” isteğini bu yolla gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu kurum Alevi toplumu üzerinde etkili bir organ haline geldiğinde, gerçek anlamda Alevilik yok edilmiş veya temel özellikleri değiştirilmiş olacaktır.

Devlet, bu kurumu güç odağı haline getirmek ve etkili kılmak için ÇEDES adı altında bir proje geliştirmiştir. Bu proje için okullardan yararlanmak planlanmıştır.

ÇEDES uygulamasıyla Alevi veya farklı inançta ailelerin çocuklarının da içinde olduğu öğrenciler, camilere götürülerek ve aynı zamanda imamların derslere girmesi sağlanarak İslam’ın öğretilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Müslüman çocuklara böyle bir uygulamanın yapılması sorun olmayabilir. Ancak devletin zoruyla Alevi veya farklı inançta ailelerin öğrenci çocuklarına bu uygulamanın dayatılması hem zorbalıktır hem asimilasyondur. Böylece Alevi çocukları Alevilikten vazgeçmeye zorlanmaktadırlar.

Görüldüğü gibi hem Alevi – Bektaşi Cemevi Başkanlığı ve hem de ÇEDES uygulaması, Alevi toplumuna karşı sürdürülen düşmanlık politikasının birer sonuçları ve araçlarıdırlar. Bu kurum ve uygulamayla, Alevilik yok edilmek, Aleviler, inançlarından kopartılmak istenmektedirler. Üstelik Alevi – Bektaşi Cemevi Başkanlığı ve ÇEDES uygulaması, devletin bütün kurumlarının yoğun desteğiyle ve sınırsız imkânlarıyla ve fiziki zorbalığıyla yürütülmektedir.

Öte yanda Aleviliği ve Alevileri yok etmeyi amaçlayan bu köklü ve düşmanca saldırının Alevi toplumuna ve kurumlarına şirin gösterilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Bunun için kesenin ağzını açan devlet, sanki sadaka veriyormuş gibi halklarda topladığı paralarla çeşitli kurum yöneticilerini satın alarak bu politikasını hayata geçirmeye çalışmaktadır.

Alevi toplumu ve Alevi kurumları, Alevi- Bektaşi Cemevi Başkanlığı’nın ve ÇEDES uygulamasının, basit bir saldırı olmadığının farkındadırlar. Bu saldırıların devletin Alevilere ve Aleviliğe yönelik yüzyıllardır hız kesmeden sürdürülen saldırıların bir parçası olduğunun bilincindedirler. Gerek devletin doğrudan organize etmiş olması gerek yüklenen misyon ve gerekse ortaya konulan çabalar göz önüne alındığında, devletin bu saldırıya verdiği anlam ve önem çok rahat görülebilmektedir.

Alevi toplumu ve Alevi kurumları, devletin bu kapsamlı saldırısının, ilk andan itibaren, tarihi bir saldırı olduğunu ve Aleviliğe zarar verecek kalıcı sonuçlara yol açacağını tespit etmişler ve kararlı bir karşı duruş geliştirmişlerdir.

Alevi kurumlarının ve Alevi toplumunun bu tepkisi elbette haklı bir tepkiydi. Bir toplumu yok etmeyi amaçlayan bu politikaya ve bu uygulamalara sessiz kalmak mümkün de değildi doğru da olmazdı. Alevilerin bu karşı koyuşları demokratik kurum ve çevrelerden de destek gördü.

Ancak zaman içinde Alevilerin bu mücadelesi, aynı yoğunlukta ve aynı yaygınlıkta sürdürülemedi. Hatta zaman zaman mevzilerin terk edilerek devletle uzlaşma eğilimlerinin gelişmesi söz konusu olmuştur.

Toplumsal hayatın ortaya koyduğu bir dizi sorun, barış ve demokratik toplum süreci, Suriye’de HTŞ- DAİŞ çetelerinin alevi soykırımı ve daha başka bir dizi siyasal gelişmenin içinde bu sorunun ağırlığı daha az hissedilmiş olabilir.

Ancak Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığı ve ÇEDES uygulamasına karşı mücadelenin, hiçbir gerekçeyle aksatılmaması gerekiyor. Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığı’na ve ÇEDES uygulamasına karşı mücadelenin aksatılması hem bugüne kadar sürdürülen mücadeleye karşı haksızlıktır. Hem de Aleviliğin tarihsel geçmişine ve inançsal özelliklerine aykırıdır.

Her şeyden daha önemlisi Aleviliğin bugün yaşadığı duruma, Alevi toplumunun ve Aleviliğin ihtiyacına da uygun değildir. Alevilik mevcut siyasal sosyal ortamda başta Türk devleti olmak üzere bölgenin bütün devletleri tarafında ya düşman kabul edilmekte veya dost görülmemektedir. O nedenle bu mücadele bugünün koşulları açısında Alevilerin varlık- yokluk mücadelesidir. Aleviler bu gerçeği dikkate almak ve ona göre kendilerini örgütlemek zorundadırlar.

Ayrıca barış ve demokratik toplum süreci, Alevilerin bu mücadelesini güçlendiren bir imkân yaratmakta ve uygun bir zemin sunmaktadır. Demokratik Kürt hareketinin ve diğer demokrasi güçlerinin sunacağı destek Alevilerin kazanmasının koşullarını artırmaktadır.

Böyle bir yönelimin doğal sonucu olarak, Alevi toplumunun da Alevi kurumlarının da devletin asimilasyon projesini uygulamak için ortaya koyduğu öneme denk bir önemle soruna yaklaşılmasını gerektirmektedir.

Bunun için öncelikli faaliyet, mevcut örgütlülüklerin tahkim edilmesi ve güçlendirilmesidir. Bütün Alevi toplumu, kurumları ve etkili kanaat önderleri, birlikte zulme karşı mücadeleyi geliştirmek, büyütmek, yaygınlaştırmak durumundadırlar.

Alevi Bektaş’ı Cemevi Başkanlığı’nın tasfiye edilmesi ve ÇEDES uygulamasının işlemez hale getirilmesi, bu birliğin zemini olarak değerlendirilmelidir. Çünkü birlik, tartışmalardan çok, mücadele alanlarında sağlanabilir, ancak. Alevi kurumları ve alevi toplumu hem geleceğini bugününü korumak hem geleceğini kurtarmak hem birliğini sağlamak için Alevi Bektaş’ı Cemevi Başkanlığı’nın tasfiye edilmesini ve ÇEDES uygulamasının iptal edilmesini sağlayacak bir mücadele geliştirmelidir. Yüzyılların zulmüne karşı direnerek varlığını korumuş olan Alevi toplumunun ve Alevi kurumlarının gücü, birikimi ve tecrübesi bu mücadeleyi başlatmaya ve sonuç almaya uygundur.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları