Suriye’de Alevilere yönelik soykırım devam ediyor. Yeniden harekete geçen HTŞ ve DAİŞ çeteleri bir kez daha Alevi toplumuna saldırmıştır. Humus ta başlayan saldırılarda çok sayıda insanın katledildiği belirtilmektedir. HTŞ ve DAİŞ çetelerinin Suriye’yi ele geçirmesinden bu yana Aleviler, Dürziler ve DAİŞ’çi olmayan bütün topluluklar, sürekli ve sistemli olarak katliama, soykırıma tabii tutulmaktadırlar
Sahiden neden Aleviler soykırıma tabii tutuluyorlar? Bu sorunun cevabı gerçeğin anlaşılması açısında önemli ve değerlidir. Çünkü bu sorunun doğru yanıtı, sadece Alevilerin neden katledildiklerinin anlaşılmasını sağlamakla kalmayacaktır. Aynı zamanda Aleviliğin neden bu denli değerli olduğunun, bu denli özgün olduğunun anlaşılması da bu soruya verilecek cevapta gizlidir.
Toplumların tarihsel evrimine en özet haliyle bakıldığında bu gerçeğin anlaşılması mümkün olacaktır.
Ortaçağ koşullarında her dinden ve her etnik kökende toplumun birlikte yaşadığı siyasal egemenlik biçimleri bulunmaktaydı. Bunların küçük, yerel ve lokal olanlarına Beylik, Mirlik, Derebeylik vs denirdi. Büyük devletlere ise imparatorluk denildiği bilinmektedir.
Bu dönemden ve bu sistemden de toplumsal farklılıklar bulunmaktaydı. Bu farklılığa göre ezenler ezilenler sömürenler sömürülenler ve bu kesimler arasında mücadeleler bulunmaktaydı. Zorbalar, gaspçılar ve yağmacılarla bu tutumlara karşı direnenler arasında sayısız direnişler ve isyanlar yaşanmıştır. Dönemin tarihinde ve dünyanın her karış toprağında bu mücadelelerin izlerine rastlamak mümkündür.
Bu dönemin devletlerinin içinden genellikle İslam dininin egemen olduğu, ama bazen Hristiyanlığın veya Yahudiliğin etkin olduğu, aynı zamanda Alevi ve benzer inançlarda toplulukların da yaşadığı devletlerde ve coğrafyalarda Aleviler ve benzer inançlara sahip topluluklar, en büyük düşman olarak kabul edilmişlerdir.
Yüzyıllar boyu, Selçukluların, Osmanlıların, Abbasîlerin ve o dönem daha nice devletin, daha sonra günümüzün mevcut devletlerinin Aleviliği yok etmek istemelerinin nedenleri bunlardır. O dönemde her egemen, sömürücü, zorba devlet Aleviliğin varlığını kendi varlığına karşı bir tehdit olarak kabul etmiştir. Böyle olunca da Aleviliği ve Alevileri yok etmek söz konusu devletlerin asli görevi olarak ortaya çıkmıştır.
Buna karşı Aleviler veya benzer inançları sahiplenen, savunan toplumsal kesimler, bu saldırılara boyun eğmemiş, direnmişlerdir. Gün olmuş, Ortadoğu’da Babek olmuşlar, gün olmuş, Hürrem olmuşlar, Kameti olmuşlar, Hasan Sabah olmuşlar, gün olmuş, Anadolu’da ve Balkanlar’da Pavlukanlar, Boğomiller, Baba
2/3
İlyaslar, Kalender Çelebiler, Pir Sultanlar, Avrupa’da Mazdek olmuşlardır. Ama her durumda ve her coğrafyada direnmişlerdir.
Kapitalist sistemin insanlığın hayatına hakim olmasıyla birlikte o güne kadar devam eden devlet formu değişmeye, ulusal devletler doğmaya başlamıştır. Kapitalizmin ilkel aşamasının ihtiyaçlarını karşılayacak olan “ulus devlet” formu bir süre sonra dünyanın önemli bir kısmında toplumsal hayatta baskın olmaya başlamıştır.
Kapitalizmin ve ulus devletlerin hakimiyeti koşullarından da özellikle Alevi düşmanlığı kesintisiz devam etmiştir. Özellikle İslam dininin egemen olduğu ve Alevilerin yaşadığı her coğrafya parçasında milyonlarca Alevinin veya benzer inançta olan toplumların kanı akıtılmıştır. Bunun yanında İslam olmayan toplulukların yoğun yaşadığı bölgelerden de Alevi soykırımlarının yaşandığı görülmektedir.
Açık olan şu ki Alevi toplumu yüz yıllardır, her toplumsal sistemde, egemen olan her türlü devlet tarafında aralıksız soykırımlara maruz kalmıştır. Türk devleti, ırak ve Suriye gibi Arap devletleri, İran gibi Fars devleti ve Balkan devletleri, Alevilere değişik zamanlarda, değişik düzeylerde soykırım uygulayan devletler olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Bu gerçeklik tesadüf olabilir mi? Ya da özgün bir gelişmeden kaynaklanmış olabilir mi? Elbette bunların hiçbiri değil. Farklı coğrafyalarda ve farklı zamanda yapılan Alevi katliamlarının tesadüf olduğu söylenemez. Aynı şekilde ve aynı nedenlerden dolayı, Alevilerin soykırıma tabii tutulmasını gerektiren özgün bir nedenden de söz edilemez.
Alevilerin yüzyıllar boyunca egemen devletler tarafından hedef alınmasının, soykırımlara ve katliamlara maruz bırakılmalarının temel nedeni Aleviliğin inançsal, sosyal, siyasal ve felsefi özelliğinden kaynaklanmaktadır.
Aleviler, insanlığın ilk dönemlerinde yaşanan “ortaklaşmacı toplumsallığı” sürdürmeye çalıştıkları için hedef alınmışlardır.
Aleviler, inançsal ve felsefi olarak toplumsal farklılıklara ve cinsiyetçiliğe itibar etmedikleri, herkesi “can” bildikleri için yok edilmek istenmişlerdir.
Aleviler “Kamil İnsan” olmayı esas aldıkları için hedef alınmışlardır.
Aleviler “Rıza Şehri” gerçekliğine bağlı kaldıkları için katliama maruz kalmışlardır.
Aleviler, tarihleri boyunca, zulmün her türlüsüne boyun eğmedikleri, haktan ve haklıdan yana olmayı esas aldıkları, haksızlığın her çeşidine karşı insanlık adına direndikleri için her türlü zorbalığa ve soykırımlara maruz bırakılmışlardır.
Yani Aleviler, egemenlerin beklentilerine ve hesaplarına engel oldukları için düşman ilan edilmişlerdir. Aleviler, insanın insana kulluğunu kabul etmedikleri ve buna karşı direndikleri için katledilmişlerdir.
3/3
Bugün Türk devletinin HTŞ ve DAİŞ’çi çeteler eliyle Suriye’de sürdürdüğü Alevi soykırımı saldırılarının, diyanet kurumu eliyle, Türkiye ve Kürdistan’da her sürekte Alevi toplumuna yönelik olarak sürdürülen Alevi asimilasyonu saldırılarının böyle bir arka planı bulunmaktadır.
Bu gerçekliğin bize öğrettiği şu ki Alevilere yönelik soykırım politikaları bölge devletlerin ortak ve stratejik politikasıdır.
Bugün geliştirilecek olan direniş hattının bu gerçekliği hesaba katarak oluşturulması gerekiyor. Bütün düşmanların varlığı unutulmadan ama düşmanın en zayıf halkasına yönelik olarak planlanacak olan direnişler sonuç alacaktır.
Elbette bugüne kadar teslim olmamış, asimilasyonu kabul etmemiş ve her saldırıya karşı direnmiş olan Aleviler bu saldırılara karşı da direneceklerdir. Çünkü Alevilerin varlıklarını geleceğe taşıyabilmeleri, ancak ve ancak direnişleriyle orantılı olacaktır. Ve her Alevi bu gerçeği unutmamalıdır.