Bir Devlet Pratiği Olarak Mara
Maraş 1978, bir “olaylar zinciri” değildir. Maraş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Alevilerle kurduğu ilişkinin açık, belgelenmiş ve tekrarlanmış biçimidir. Burada yaşananlar, kontrolsüz kalabalıkların taşkınlığı değil; önceden hazırlanmış, ideolojik olarak beslenmiş ve devlet aygıtı tarafından seyredilmiş bir imha pratiğidir.
Katliam, sinema salonunda patlayan bir bombayla değil; Alevilerin kamusal hayattan dışlanmasını meşrulaştıran zihniyetle başlamıştır. Yörük Selim Mahallesi’nde Alevilerin gittiği kahvenin hedef alınması, ardından iki öğretmenin öldürülmesi, bu zihniyetin sahaya sürülmüş halidir. Öğretmenlerden birinin Sünni, diğerinin Alevi olması gerçeği değiştirmemiştir. Devlet, ölüyü bile mezhebine göre ayırmış; “Alevilerin cenazesi camiden kalkmaz” denilerek cenazeler teslim edilmemiştir. Günlerden cumadır. Bu ayrıntı tesadüf değildir.
Cuma namazı sonrası yükselen tekbir sesleri, spontane bir öfkenin değil, önceden işaretlenmiş kapıların çağrısıdır. Kırmızı çarpılar, saldırının haritasıdır. Akşam ezanına kadar, yatsıdan sonra ve sabah ezanıyla birlikte devam eden saldırılar, bir süreklilik mantığıyla yürütülmüştür. Yörük Selim’den Sakarya’ya, Yeni Mahalle’den Karamaş’a kadar uzanan hat, Alevilerin silinmek istendiği coğrafyadır.
Devlet bu süreçte yok olmamış, aksine fazlasıyla orada olmuştur. Şehir giriş çıkışları kapatılmış, Alevilerin kaçışı engellenmiş, Sünni köylere haber salınmıştır. Bu, pasiflik değil; taraflılıktır. Bu, güvenlik zafiyeti değil; politik tercihtir.
Maraş, Dersim’den kopuk değildir. Çorum’la, Sivas’la, Gazi’yle, Suruç’la aynı siyasal hattın üzerindedir. Yöntemler değişmiştir. bombalama, yakma, linç, kurşun, patlayıcı. Ancak hedef değişmemiştir. Alevilik, bu devlet düzeni içinde ya inkar edilmesi gereken bir sapma ya da kontrol altında tutulması gereken bir tehdit olarak görülmüştür.
Cezasızlık, bu suçların tamamlayıcı unsurudur. Faillerin korunması, davaların sürüncemede bırakılması, zaman aşımı kararları; katliamların münferit olmadığını, kurumsal bir hafıza siyasetiyle yönetildiğini göstermektedir.
Bu nedenle Maraş, yalnızca bir yas günü değildir. Maraş, devletin aynaya bakmaktan kaçındığı yerdir. Yüzleşme olmadan barış, adalet olmadan helallik mümkün değildir.
Hakikat bastırılabilir; ancak ortadan kaldırılamaz.