Êzîdîler tarihinin her döneminde imparatorluklar ve birçok inanç tarafından inançlarından dolayı 72 kere katledilen, ilkelerinde asla taviz vermeden kendi kültürlerini bugüne kadar taşımayı başaran bir toplumdur. Fakat en son batılı emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından üretilen İŞİD’İn gerçekleştirdiği zülmle gündeme geldiler. IŞİD tarafında Haziran 2014 tarihinde Irak’ın Musul kentine saldırarak bu kenti ele geçirdikten çok kısa bir zaman sonra da Ağustos ayında Ezidi Kürtlerin yaşadığı Şengal’e yöneldi. Ciddi bir saldırı hazırlığı içerisine girdiği ve Ağustos 2014 tarihi gelindiğinde IŞİD Şengal ele geçirmek için ciddi bir saldırıya geçti ve burada büyük bir katliama girişti. Şengal’in Güney Kürdistan sınırları içerisinde yer almasına rağmen Barzani güçleri IŞİD’e karşı herhangi bir direnç göstermeden tüm güçlerini çekmesi o dönem gündeme gelmiş ve oradaki halkın adeta İŞİD’in eline yem olarak bırakıldığına şahit olmuştuk.
Êzîdîler Kürtlerin Şengal’de yaşadıklarının daha önce ki katliamların bir devamı olarak değerlendirip 73. Ferman diye adlandırılıyor. Ağustos 2014 yılında IŞİD binlerce Êzîdîyî öldürdü, binlerce kadın ve çocuğu ise esir olarak götürdü. Bunların bir kısmı IŞİD’liler tarafından çeşitli Arap ülkelerinde köle pazarlarında satıldı, bir kısmı öldürüldü, bir kısmı da tecavüze uğradı.
Katliamın üzerinde beş yıl geçmesine rağmen Halen IŞİD’in elinde yüzlerce Êzîdî kadının olduğu bir çok çevreler tarafında da bilinmesine rağmen bu insanların özgürlüklerle ve kendi yurtlarına kavuşabilmesi adına hiç kimsenin herhangi özel bir çaba sarf etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
IŞİD saldırdığında Şengal’den kaçmayı başaranların bazıları YPGliler’in açtığı koridor ile Suriye’ye geçerken, bazıları Irak Kürdistan Bölgesi’ne ve bazıları da Türkiye’ye kaçtı. Türkiye’ye gelenlerin büyük bir bölümü o dönem DBP’li olan belediyelerin kurduğu kamplara yerleştirilirken bir kısmı da AFAD ve STK’lar tarafından oluşturulan kamplara kondu.
Fakat burada en acı olan ise Kürtlerin Mezopotamya da 5000 yıllık bir tarihe sahip olmalarına rağmen, kendi öz vatanlarında mülteci durumuna düşmeleri insanlık tarihine bir kara leke olarak kaydedilmiştir.
Êzîdîler bu manada hep es geçilen bir toplumsal grup olmuşlardır. Ortadoğu’nun tarumar olduğu bugünkü konjonktürde örgütsüz, zayıf, nicelik olarak az ve sahipsiz olan birçok toplumsal grup yok olmakla karşı karşıya kaldı.
Diğer tarafta ise YPG’nin Êzîdîler’i sahiplenmesi Ardında IŞİD tüm kürtleri hedef haline getirerek daha geniş kapsamlı katliamlara girişti. IŞİD saldırılarını Irakla sınırlı tutmayarak bu saldırılarını Suriye’de taşıyarak Kürtlerle bedelleri ağır olacak ve binlerce insanım hayatına mal olacak bir savaşa girdi.
Peki İŞİD neden Êzîdîler saldırdı?
İŞİD bu saldırıyla kamuoyunun desteğini almayı hedefliyordu. Çünkü Ortadoğu da Êzîdîler Ermenilere Kızılbaşlara saldırmak tarihin her dönemi iktidar sahipleri için hep pirim yapmıştır. Şayet Êzîdîler karşı yapılan saldırılara pirim yapmamış olsaydı ve Ortadoğu’da yasayan tüm kesimler bu yapılanları onaylamamış olsalardı sanırım Êzîdîler, Kızılbaşlar ve Ermeniler defalarca kıyıma uğratılmazdı.
Fakat Ortadoğu’da ki bazı anlayışlara göre Müslüman olmayanların katli vacip, malvarlıkları, kadınları ve kızları da ganimet olarak görülmesinin yanı sıra Müslüman olmayan birini öldürme cennetin tüm kapıların açıyor. Dolayısıyla da Ortadoğu’dan böyle bir anlayışın olması başta Êzîdîler, Kakailer ve Şebekler kısaca farklı inançlar kültürler her dönem olduğu gibi bugün de yok olmakla karşı karşıya kalacaklardır.
Ermeni Soykırımı ile Êzîdî soykırımı arasında ciddi benzerlikleri var. Dersim Katliamı, Yahudi Soykırımı gibi tarihin çeşitli dönemlerde yapılan katliam Êzîdî Katliamının da benzer yönleri olduğu görülüyor.
Dersim soykırımına dair anlatılanlar ve IŞİD’in propaganda videolarında gördüğümüz toplu infaz görüntüleri tüyler ürpertecek kadar benzer. Bu katliamları yapanlarında benzer bir psikolojiye sahip olduklarını söylemek gerekir. Karşısındakini insan olarak görmeyen, onları dehümanize eden, yani insanlık dışılaştıran bir profil var karşımızda.
Bu söylediklerim genel benzerlikler, bu anlamda Yahudi soykırımı içinde bazı farklı noktaları olsa da söylenebilir. Ama Ermeni soykırımı, Dersim soykırımı ve son Şengal Êzîdî soykırımının başkaca benzer, ortak yönleri olduğunun altını çizmek gerekir.
Maalesef bu üç büyük saldırıda da dini saiklerin saldırıları meşrulaştırmak ve toplumsal katılımı artırmak için çok etkin bir şekilde kullanıldığını belirtmek gerekir. Anadolu ve Mezopotamya’da din eksenli Müslümanlaştırmaya dayalı bir homojenleştirme siyaseti 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren birçok katliam, pogrom ve soykırım pratiğiyle bugüne kadar gelmiştir. Bu anlamda 1915’de gerçekleştirilen soykırımla 2014’de IŞİD’in gerçekleştirdiği soykırım bir zincirin halkaları olarak görülmelidir.
Bunu bizzat Êzîdîlerin kendisi zaten söylüyor. Yaşadıklarını 73. Ferman olarak tanımlıyorlar. Bunun öncesinde de 72 fermana uğradıklarını ima ediyorlar. Sorduğumuzda daha önce maruz kaldıkları fermanları da anlatmaktalar Özellikle 19. ve 20. yüzyıla dair birçok saldırı gerçekleştirildi birçok çevreniz tarafından bilinen bir gerçektir.
Diğer taraftan ise 11 Abdülhamit döneminde Ömer Paşa’nın 1892 tarihinde yaptıkları sadece Osmanlı arşivlerindeki belgeler de değil Êzîdîler’in hafızasında ve çok canlı bir şekilde var. Ömer Vahap Paşa’nın yaptığı Ezidi ağıtlarında Feritpaşa ismi ile hala dilden dile söyleniyor. İktidarlar tarafında başlarına getir nerede bütün bu fermanları inançları ilişkilendiriyor.
Böyle söyleniyor olsa da elbette inançları dışında başka faktörlerin, sosyo-ekonomik, siyasal gelişmelerin de bu saldırılarda rolü var. Örneğin Evliya Çelebi 17. yüzyılda Melek Ahmet Paşa’nın Şengal’e yaptığı saldırıyı anlatırken Êzîdîlerin kervanlara saldırısını, yapılan talanları bir gerekçe olarak izah eder. Fakat bu talan harekatları karşısında Osmanlı ordusunun yaptığı tam bir vahşettir. Hatta Evliye Çelebi’nin kitabının ilgili bölümleri okunursa görülecektir ki, bugün IŞİD canilerinin yaptıklarından hiçbir farkı yoktur anlatılanların. Aynı yöntemler, aynı acımasızlık, kadınların esir edilip köle pazarlarında satılması vb… Çünkü her ikisinin de hareket noktası, zihniyeti aynı. Aynı dini formasyon ve hukuk perspektifi bu saldırıların meşrulaştırıcı ve azmettirici unsurları oluyor.
TÜRKİYE’DE Êzîdîler
Êzîdîler Türkiye sınırları içinde Diyarbakır Merkez ve Bismil, Çınar ilçeleri Batman Beşiri Mardin Nusaybin, Midyat yaş ortalaması oldukça yüksek olan bu iki ilçeye son yıllarda Ezidiler geri dönmeye çalışmaktadır.
Urfa Viranşehir, Antep, Siirt, Van, Ağrı, Kars, Erzincan, Erzurum ve Dersim illerinde yaşamıştır. Son bir asırda Türkiye’de gelişen siyasal ve ekonomik olaylar sebebiyle Türkiye’deki Êzîdî nüfusu 500 kişiye kadar düşmüştür.
Türkiye’deki aileler ise Diyarbakırın bazı köylerinde üç beş kişi geçmeyecek insan yaşıyor Batman Beşiri’de yaşayan Êzîdîlerin büyük çoğunluğu Oğuz, Uğrak ve Kumgeçit köylerinde yaşamaktadır.
Mardin Nusaybin, Midyat Urfa’da Viranşehir ikamet etmektedir. Viranşehir, Türkiye Ezidilerinin en fazla nüfusa sahip oldukları yerdir. Türkiye Êzîdîlerin bugün büyük bir kısmı, gerek resmi makamlarca tanınmamaları, gerekse de farklı dinlerden toplulukların Ezidilerle olan husumetleri ve en önemlisi de ekonomik sebeplerden dolayı, başta Avrupa ülkeleri Almanya, İsveç, İsviçre olmak üzere Suriye, İran, Irak ve Ermenistan’a göç etmişlerdir.
Öte yandan, Cumhuriyet Dönemi’nde zorla Müslümanlaştırma politikası sürmemekle birlikte Yezidilik bir din olarak resmen kabul edilmemektedir. Ne yazık ki bugün Êzîdîlerin kimliklerindeki din hanesine bazen çarpı işareti X konmakta, bazen de bilinmeyen din ibaresi düşülmektedir. devletin Êzîdîlere olan bu yaklaşımı hiçte kabul edilecek bir yaklaşım olmadığı bilinmeli. Çünkü bu Êzîdî halkını aşağılayarak kendi değerlerinde uzaklaştırmayı hedeflemekte.
Belli bir yaştan sonra Almanya’ya göç eden Türkiye Êzîdîler için Kürtlük ve Êzîdîllik birbirinden ayrılamazken, Avrupa’da doğan gençler için sorun bu kadar da basit değildir. Ezidiliği günümüz koşullarına uygun bir din olarak görmeyen bu kuşağın üyeleri için ne Kürtlük ne de Ezidilik önem taşımaktadır. Dini hissiyatları zayıflayan Ezidileri cemaat içinde tutan tek yapı kültür kurumlarıdır. Öteki haliyle Avrupa Ezidileri, değişmeyen bir dini örgütlenmenin Avrupa karşısında tutunamayacağının ve zamanla yok olacağının farkındadır.
Burada sözlerime son verirken evrenin üzerinde var olan tüm değerlerin kendi varlıklarını sürdürebileceği bir dünya yaratılmadan hiç kimse huzur bulamayacağı bilinmelidir. Dolayısıyla da her türde asimilasyon ve katliam bir insanlık suçudur.
Saygılarımla