AKP – MHP faşizmine karşı kardeşlikten yana olan tüm kesimleri demokrasiye sahip çıkmaya davet ediyoruz.
19 Ağustos pazartesi günü AKP-MHP koalisyonu tarafından halkın iradesine karşı açık siyasi bir darbe gerçekleştirildi. HDP 31 Mart yerel seçimlerde Diyarbakır’da yüzde 63, Mardin’de yüzde 56 ve Van’da yüzde 53 oyla iradesi beyan ederek seçmiş olduğumuz belediye eş başkanları İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yalanlara ve hukuksuz gerekçelere dayalı bir emri ile görevden alınmıştır. Bu yapılanların sadece belediye başkanlarının karşı gerçekleştirilen bir darbe girişimi değil aynı zamanda demokrasiye eşitliğe ve hukuka karşı gerçekleştirilen bir saldırıdır.
Bugün atanan kayyumlar 31 Mart yerel seçimleri sürecinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafında seçim meydanlarda defalarca dile getirilmiştir.
HDP belediyeleri alsa bile yeniden kayyum atlayacağını her zeminde dile getirmişti. Dolayısıyla dönüp geriye baktığımızda HDP’li belediyelerin ciddi bir haksızlıkla karşı karşıya olduğunu görmek gerekiyor. Diğer taraftan ise AKP-MHP koalisyonu 31 Mart yerel seçimlerinde almış olduğu yenilginin acısını HDP’li belediyelere el koyarak aldığını düşünen iktidarın bir intikam içerisinde olduğunu görmek gerekir. Bu saldırılar yüzyıllardan beri ülkeye de süregelen bir anlayış ürünüdür. Kendisine benzemeyen her düşünceyi ve yaşam biçiminin ortadan kaldırmaya yönelik girişimler içerisinde olduğu da bilinen bir gerçekliktir.
Türk – İslam sentezli AKP-MHP koalisyonun da temel amaç olarak sadece ülkeyi değil coğrafyayı tekleştirmeye yönelik politikalar sürdürmekte olduğunu unutmamak gerekir. HDP’li belediyelere karşı gerçekleştirilen siyasi darbe aynı zamanda sadece Kürt halkının iradesine değil Türkiye’de yaşayan tüm farklılıkların iradesine yönelik bir darbe girişimidir. Elbette ki şunu göz ardı etmemek gerektiği kanısındayım; Ortadoğu olmak üzere özel ise Irak ve Suriye’deki gelişmeler Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Özellikle bu belirttiğim ülkelerde Kürtlerin statü kazanacak olması Elbette ki statik Yolcuları rahatsız ediyordur. Dolayısıyla da bu gelişmelerde Türkiye’nin etkilenmemesi için Kürt halkının iradesine müdahale etmek istemişlerdir.
Fakat şunu da göz ardı etmemek gerektiği inancındayım. Coğrafyamızda yaşanan hak ihlalleri sadece bugün yapılmadı. Temelleri Lozan Antlaşması’yla atıldı. O gün de bu yana Kürtlerin iradesi yok edilmek istenmiş ve emperyalist güçler tarafında Kürtlerin yaşamış olduğu coğrafya kendi çıkarları doğrultusunda pay edilmesi sonucu yaşanan imha politikaları tıpkı o gün olduğu gibi bugün de sürmektedir.
Dolayısıyla da o günden bu yana defalarca katliama uğrayan Kürtler binlerce evlatlarının kaybetmesine neden oldu. Fakat Kürtler her şeye rağmen kendi değerlerine sahip çıkmayı başardı. Çünkü bizler şuna inanıyoruz; tüm halkların kurtuluşu demokrasinin gelişmesi ile mümkün olacaktır. Ancak AKP – MHP koalisyonu ısrarla statükonun devam edilmesi için devletin tüm olanaklarını kullanarak kendi iktidarlarını sürdürmeyi hedefliyorlar.
Bu aynı zamanda Kürt halkının siyasi iradesine dönük açık ve düşmanca bir tutumdur. İçişleri Bakanlığı hak ve özgürlüklerin gasp edilmesinin, provokasyonların, demokrasinin zerresini bile bırakmayan karar ve uygulamaların tetikçisi ve bir darbe odağı gerçeğidir.
2015’te başlayan AKP-MHP koalisyonu kayyumlar döneminde bu 3 büyükşehir başta olmak üzere bütün belediyelerin kaynakları tüketilmiş, bir enkaz geride bırakılmıştır. İçişleri Bakanlığı ve iktidar, Sayıştay raporlarında da görüldüğü gibi, kayyımlar aracılığıyla yolsuzlukların ve hırsızlıkların odağı olmuştur. Dolayısıyla da bununla bölgenin ekonomik olarak çökertilmesi bölgede yaşayan insanların yaşam koşullarını daha da ağırlaştırılması hedeflenmiştir.
Yine Bu iktidar ve İçişleri Bakanlığı geçmiş kayyım döneminde yapılmış olan yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasını, halkın kaynaklarını çalıp çırpan kayyımların rezilliklerinin ortaya saçılmasını hazmedememiştir.
Bu iktidarın zerre kadar demokratik meşruiyeti kalmamıştır. Halkın iradesini gasp etmek, seçim sonucunda sandıkta kazanamadıklarını devlet şiddeti, zoru ve hilesi ile gasp etmek bu iktidarın, AKP-MHP koalisyonunun bir olağanı haline gelmiş.
Halkın iradesini gasp eden, sandık iradesini ve seçimleri tanımayan bir iktidar karşısında tüm demokrasi güçlerini, vicdan sahibi tüm insanların ve muhalefet partilerini, sivil toplum kuruluşlarını, sendika ve meslek birliklerini, demokratik dernekleri dayanışmaya içerisinde olması gerektiği kanısındayım .
Çünkü daha önceden halkın iradesini tanımlayarak Kayyum atanmış olan anlayış bugün yine harekete geçerek halkın iradesine ağır bir darbe gerçekleştirilmiştir.
Hepimiz hatırlayacağı üzere 31 Mart yerel seçimlerde CHP’nin İstanbul adayı Ekrem imamoğlu’nun halkın tercihiyle seçilmesine rağmen dünyanın gözleri önünde adette halkın iradesini tanımıyorum diyerek İmamoğlu’nun mazbatasını el konuldu. Fakat ardından yapılan seçimle halkın bir milyona yakın bir oy farkıyla AKP MHP koalisyonu ağır bir cevap vermişti. Dolayısıyla da tıpkı o gün olduğu gibi bugün de halk kendi iradesi de ve kendi oyuna sahip çıkmalıdır. Bugün tam da demokrasiye ihtiyaç duyduğumuz bir gündür.
Buradan ana muhalefet partisi olan CHP‘yi ülke de demokrasiye sahiplenmeye çağırıyoruz. HDP AKP’nin yereldeki 25 yıllık iktidarın son erdirerek demokrasi yanlısı bir belediyeciliğin gelişmesi için son derece önemli bir çaba içerisinde olduğu tüm çevreler tarafından bilinmekte. Elbette ki HDP’nin stratejik seçim kararı son derece önemlidir . Çünkü HDP’nin amacı Türkiye’deki demokrasinin ve özgürlüğün bir çıta daha yükseltilebilmesiydi.
Geçtiğimiz seçim döneminde sizlere bir anekdot ne örnek vermek isterim. Ben HDP’nin İstanbul Bahçelievler belediye başkan aday adayıydım. CHP’li bazı çevreler kendilerinin desteklendiği takdirde Türkiye demokrasiye kavuşacağı konusunda HDP’nin desteğine ihtiyaç duyduklarını kamoyunda açık bir şekilde dile getirmememiş olsalar da Kapalı kapılar ardında defalarca dile getirmişlerdi.
Fakat benim şöyle bir sorum olmuştu; yarın AKP MHP koalisyonu yine HDP’nin kazanmış olduğu belediyelere Kayyum atadığı takdirde CHP’nin ona sahip çıkıp çıkmayacağı konusunda kaygılı olduğumu her defasında dile getirmiş, umarım CHP düşündüklerimizin dışında davranarak demokrasiye sahip çıkmasını istemişdim.
Evet o gün söylediklerimiz ve kaygı duyduğumuz gelişmeler ortaya çıkmış durumda. Tam da o gün dediğim gibi bugün CHP Türkiye’nin ana muhalefet partisi olması sebebiyle demokrasi için tüm gücünü seferber ederek kayyumların boşa çıkarılması için üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Aksi takdirde bundan böyle CHP’nin demokrasiden kardeşlikten ve özgürlükten söz etme hakkı bile ortadan kalkmış olacaktır.
Kardeşlik, özgürlük, demokrasi sadece Kürtlere ve farklı kültürlere ait olan kimselere değil tüm kesimlerin ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle herkesin halkın iradesine sahip çıkması gerektiği açıktır.
Geçtiğimiz dönemde Türkiye’nin her bir köşesinde 31 Mart ve 23 Haziran’da oy kullanmış, AKP-MHP ittifakının kaybetmesi ve demokrasinin kazanması için çalışmış olan herkese çağrımızdır. Bu sadece HDP’nin ve Kürt halkının sorunu değildir; tüm Türkiye halklarının, tüm demokrasi güçlerinin ortak sorunudur..
Burada sözlerime son verirken özgürlükten kardeşlikten demokrasiden yana olan tüm kesimleri demokrasiye sahip çıkmaya davet ediyorum.
Saygılarımla