HÜSEYİN ALİ
Kürtlere ve bir siyasi partiye bir kampanya biçiminde ve Türkiye’nin her tarafında bu düzeyde bir saldırı ilk defa görülmektedir. Bu saldırıların bu düzeyde gerçekleşmesi, cumhurbaşkanı, başbakan ve AKP’li bakanların açıklaması sonrası olmaktadır. Bu, sadece bir partiye saldırı değildir. Kürtlerin her yerde sindirilerek kültürel soykırımcı sisteme teslim olmaları hedefleniyor. Bu sisteme boyun eğmekten ve Türkleşmekten başka seçeneğiniz yok deniyor. Saldırıların olduğu her yerde Kürt evlerine ve işyerlerine de zorla bayrak astırılıyor. 1955 6-7 Eylül olaylarında da Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler yağmadan ve zulümden kurtulmak için evlerine bayrak asmışlardı. Kürtlere boyun eğdirmek için her şey yaptırıyorlar. Bir Kürt ulusal elbise giymiş diye linç ediliyor ve Atatürk büstü öptürülüyor. 7-8 Eylül’deki Kürtlere yönelik saldırılar, Nazilerin Almanya’da Yahudilere saldırdığı kristal geceye benzemektedir. Almanya’da da bir gecede Kürtlere yapıldığı gibi Yahudilere saldırılmıştır. İki gün Kürtlere saldırıldıktan sonra, HDP’ye saldırılıp binaları yakılıp yıkıldıktan sonra MHP de AKP de CHP de “biz saldırılara karşıyız” açıklamaları yaptılar. Bunlar kesinlikle samimi değildir. Yakıp, yıkıp, öldürdükten sonra “yapılmasın” diyorlar. Eskiden de defalarca yapılan saldırılardan sonra bu tür sözleri tekrarlamışlardır. Bunları da esas olarak uluslararası kamuoyu için söylüyorlar. Bizimle ilişkisi yok diyerek siyasi sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorlar. Ancak kesinlikle bu tür açıklamalara inanılmamalıdır.
Bu saldırılar spontane gelişen olaylar değildir. Hala varlığını sürdüren özel harp dairesinin hem bizzat bu tür toplumsal olaylar çıkaran büroları vardır, hem de toplum içinde bu yönlü olaylar içinde yer alacak örgütlenmeleri vardır. Yoksa toplumun tepkileri değildir. Ancak bu tür olayların karakterine göre toplum içinde bu işe katılan, hatta bu tür olaylarda aktif olarak yer alanlar da vardır. Bu tür olayları kışkırtan kesimler de vardır. Bu tür olaylara en fazla Yahudiler maruz kalmışlardır. Yahudileri kovarak onların elindeki ticari ve ekonomik payı ele geçirmek istemişlerdir. Farklı etnik ve dinsel topluluklara yönelik olaylarda böyle bir boyut da vardır. Özellikle ticaret yapanlar, esnaflar bulundukları şehir ve kasabalarda ticaret yapan farklı çevreleri kovmak, onların ticari imkanlarına sahip olmak için bu saldırılar içinde aktif yer alırlar. Bu konuda benim şahit olduğum, hatta içinde yer aldığım benzer bir olay vardır. Yıl 1967’dir. Kayseri Sivas maçında 40 civarında Sivaslı linç edilerek katledilir. Bu olayın duyulmasından sonra Sivas’taki ticarette önemli bir payı olan Kayserililere ait işyerleri ve mağazalar yağmalanmıştır. Her yerde Kayserili öldürülmek için insan avına çıkılmıştır. Ben de ortaokul öğrencisiydim. Tüm mağazaları yakıp yıkan, yağmalayan grupların içinde ben de vardım. Cadde cadde, sokak sokak dolaşılıp Kayserililere ait tüm mağazaları yakıldı, yıkıldı. Bunu yaparken de Kayserililer Rum’dur, Rumların malını yağmalamak ve onları öldürmek vaciptir deniliyordu. Öyle ki, Pulur mahallesindeki eski garajlara yakın bir yerdeki pastırma işyeri de yağmalandı. Sahibi de linç edilip öldürülecekti, ancak sahibi silahlı olduğundan kendini çatıda yakalamak isteyenlere karşı korumuştur. Sonradan anlaşıldı ki, toplumun tepkisinden yararlanan esnaflar da bu olayları kışkırtmışılardır. Bu olaydan sonra bir daha Kayserililer eskisi kadar Sivas ticaret hayatında etkili olamadılar.
Maraş’ta da derin devlet Alevi-Sünni çatışması yaratıp bunun üzerinden sıkıyönetim ilan etmeyi hedeflemiştir. Bunun için de özel harp dairesi içinde örgütlü olduğu faşistleri kullanmıştır. Her yerde Alevilere saldırılmış, 200’ü öldürülmüş, işyerleri, mağazaları, dükkanları yağmalanmıştır. Bu toplumsal olayı kışkırtanlar arasında Alevileri kaçırtıp Alevilerin elinde olan ticaret payının, ekonomik payın üstüne konmak isteyen kesimler de vardır. Maraş katliamının devlet açısından siyasi boyutu varken, Maraş’taki tüccarlar, esnaflar Kürtlerin gelişen ekonomik imkanlarını kendileri ele geçirmek için Maraş’taki Alevilerin katledilmesi ve sürgün edilmesinde aktif yer almışlardır. Öte yandan ulus-devleti hedefleyen devlet güçleri de Şark Islahat Planı’ndaki hedefler doğrultusunda bu katliamı ve Kürt göçünü bizzat örgütlemişlerdir. Şimdi ticaret yapan Kürt bırakılmadığı gibi, Kürtler göçertilerek Maraş Kürtsüzleştirilmiştir. 1993 Sivas katliamından sonra Sivas içindeki ve ilçelerindeki Alevi Kürtler de dünyanın dört bir tarafına göç etmişlerdir. Metropollerdeki Kürtlere saldırı esas olarak siyasi amaçlıdır. Kürtler sindirilmek, örgütlülüğü dağıtılmak, böylece daha kolay asimile edilip Türkleştirilmek isteniyor. Kürtlerin sindirilmesi yanında, Kürtlerin elinde olan ticari imkanlar da ortadan kaldırılıp Kürtlerin ticaretteki, ekonomideki payına da yerli tüccar ve iş sahipleri tarafından el konulmak istenmektedir. Kürtler ancak işçi ve köle olabilirler. Saldırının bir boyutunu da böyle görmek gerekmektedir. Bu nedenle işyerlerine saldırılmaktadır. Hem sindirilmek, hem örgütlülüğü dağıtılmak, hem de ekonomik imkanlarına el koymak! Kuşkusuz bu saldırılarda siyasi boyut öndedir ama ekonomik boyutu görülürse bu saldırıların neden bu kadar yaygın olduğu daha iyi anlaşılır. Kürdistan Kürtsüzleştirilmek için Kürtler topraklarından koparıldı. Bu 30-35 yıl içinde bir kısım Kürt iş sahibi oldular; bir kesimi de zenginleşti. Çoğunluğu küçük ve orta işletme sahibi olsalar da, bu bile hazmedilememiştir. Bu nedenle bu tür siyasi linç ortamı oluştuğunda saldırı bir de bu yönlü yürütülmektedir.
Türkiye’de tüm Kürtlere yönelik her saldırıda her an bu tür saldırılara maruz kalacak Aleviler de duyarlı olmalıdırlar. Sadece Kürt Aleviler değil, Türk Aleviler de Kürt halkının yanında yer almalıdırlar. Çünkü Kürt’e saldıran zihniyetle Alevi’ye saldıran zihniyet aynıdır. Tekçi zihniyetle Kürtler etnik, Aleviler ise inançsal olarak asimile edilmek istenmektedir. Bu açıdan tekçi anlayışla varlıkları tehlikede olan tüm etnik ve dinsel topluluklar da Kürtlerin direnişinin yanında yer almalıdırlar. Kuşkusuz Türkiye’nin tüm demokratları ve devrimcileri bu saldırılar karşısında duyarlı olmalıdırlar. Bir travma yaşamayacaklarsa, kendileriyle barışık olmayan bir ruh hali içinde olmayacaklarsa gecikmeden başta Cizre olmak üzere Kürt halkının yanında yer almalıdırlar. Bu saldırılar ancak tüm ezilenlerin, demokratların, devrimcilerin bir blok olarak AKP faşizmine karşı mücadele etmesiyle durdurulabilir.