ERDOĞAN YALGIN
Mezopotamya topraklarında dinler ve inançlar tarihi incelendiğinde, iki ana kültürel damarla karşılaşılacaktır. Bunlar Aryenik ve Semitik kültürlerin bileşiminde meydana gelmiş inanç ve dinsel yapılardır. Aryenik inanç kimliği, ahlaki-vicdani değerler üzerinden şekillenmiş, ortakçı ve demokratik felsefeye dayanan, farklı coğrafyalara özgü gelişen akımlar-ekollerdir. İnsan-doğa ekseninde düşün gelişimi gösteren Aryenik kültür taşıyıcıları, zaman koşulları dahilinde, düşünceyi dinselleştiren peygamberler-önderler vasıtasıyla tek tanrılı, Semitik dinlere geçiş yapmışlardır. Tek tanrılı bütün Semitik (kitâbi) dinler, daha çok literatürde „Ortadoğu“ tanımını da kullandığımız, „Mezopotamya“ topraklarında zuhur etmiştir. Zira bu topraklar, başlangıç itibariyle Aryenik bir kültürün harmanlandığı topraklardır!
Sonuç olarak tek Tanrılı-Semitik dinler; bu coğrafyadan tüm dünyaya dağılmış ve farklı etnik-toplumlar tarafından yaşatılarak günümüze kadar getirilmiştir. Hal böyle olunca; devletleşen Semitik dinler, zaman içinde yayılım alanlarını genişletmek için, birçok savaşları da beraberinde getirmişlerdir! Semitik dinlerin yazılı kaynaklarının oluşu ve bu kaynaklara yüklenen toplumsal takdis algısıyla devlet yetkilileri, kendi tebasını istedikleri siyasi-politik şekillenmeye tabi tutmuşlardır. Esas itibariyle burada mühim olan; devletin bekasıyla birlikte yöneten elitin devamlılığı hedeflenmiştir. Lakin „devlet“ ve „yöneten elit“ eşdeğerde olup, „yönetilenlerin“ psikolojik baskı altında kitabi kanunlarla hizaya getirilmesi önplanda tutulmuştur. Bu siyasal iklimde dinin bağlıları, devletin ise bir dini vardır. Devlet, dinin üstündedir. Burada resmileşen din; bireyle tek tanrı arasında gelişen ruhani ilişkiden çok, bireyin devletiyle olan bağlılık ilişkisi için bir araç olarak kullanılmıştır. Yani din devletinin toplumsal yaşam üzerinde güttüğü merkezileşme politikaları, zamanla mevcut dinin dejenere edilmesine yol açacağı gibi, inanmış mütedeyyin katmanlar/ öbekler, kutsal-ruhani değerlere yabancılaşacaktır. İşte günümüz Türkiyesinde tam da bu yaşanmaktadır.
Aryenik kültürel inançlı topluluklar ise doğayla iç içe, devletsiz ve komünal ortak bir yaşamı örgütleyerek, kendilerini farklı isimlerle yaşatmaya çalışmışlardır. Aryenik kültürün kozmogonisinde, yoktan vareden „tek tanrı“ fikrinden daha çok, „tanrılaşmış bir insanın var olabileceği“ tasarımı yatmaktadır. Dikkat edilecek olursa bu ana temayla; Semitik dinlerle“, Aryenik inançlar arasındaki temel farklılık tam da bu noktada kendiliğinden göze çarpar! Nitekim devletleşen „Semitik dinler“, devletsiz/ özerk „Aryenik inançlar“ karşısında hep baskın gelmişlerdir. Netice itibariyle resmi dinli devletin paradigması, tekçi zihniyete dayalı yürümektedir. Tarihsel adlandırmalarıyla „Işıkçılar, Kızılbaşlar, Bektaşiler, Aleviler, Rêya/ Raa Haqclılar“; Antik Mezopotamya’da ortaya çıkmış, kalın hatlarıyla Aryenik kültürlerin günümüzdeki son temsilcileridir.
Bu toplumsal ekol; devletsiz bir inancın, doğa-insan merkezli, çağdaş-seküler sitem içinde hayat bulmuş komünal bir arayışın adıdır. Bu ekol; önsüz bir yolun, günümüze sarkan Aryenik süreklerini ifade eder! Bütün bunlar bir yana, elbetteki Semitik çıkışlı bir dinin içinde Aryenik kültürler olduğu gibi, Aryenik kökenli inançta da Semitik etkiler söz konusudur. Toplumsal doğanın seyri bakımından bu doğaldır. Burada asıl olan; Aryenik kültürle öbeklenmiş toplumun güncel yaşantısına, devletin resmi dinininin ne ölçüde etki ettiğidir. Çünkü bu sonuç, Aryenik kültürel inancın, Semitik dinsel devletin asimilasyonu karşısındaki duruşunu belirlemesi bakımından önemsenmelidir.
Gelinen noktada; Dersim merkezli Rêya/ Raa Heqî inancının kozmogonisi, felsefesi, tarihi, dili, etnisitesi, coğrafyası, ideolojisi ve ritüelleri devletin resmi dini statüsündeki İslamiyetin tesiri altındadır! Aynı zamanda diasporaya dağılmış itikat mensuplarının, kapitalist modernitenin etkisi altında olduğu da unutulmamalıdır! Bütün bunlara eklenmesi gereken bir diğer önemli husus daha vardır! O da; devletin ceberut yüzünün, mahalle baskısıyla birleşmesi sonucunda inanç mensupları arasında yaratılan güvensizlik temelindeki bölünmelerdir!
Bilindiği üzere son 30-40 yılda itikat süreğinde; Aryenik kültürel özden kopuşun sağlanmasına dönük ta’cizler söz konusudur! Unutulmamalıdır ki; Dersim merkezli Rêya/ Raa Heqî itikatı, Aryenik antik kültürün son halkasıdır! Dersim, bu inancın son kalesi ve son kâbesidir! Bu kültürel inanç, her şeye rağmen Kürt klanları tarafından, ocaklar/ dergahlar/ okullar sistemiyle asırlardan beri yaşatılmıştır! O halde; bu inançın ihtimamla yaşatılması, yine inanç mensuplarının kendi toplumsal devinimi içinde aydınlanma çağını yakalamaları ve kendi rönesanslarını < yeniden doğuşunu gerçekleştirmesiyle bir ivme sağlayacaktır. Hâsılı kelâm; devlete, hele hele kuruluşundan beri İslamiyeti kendi bekasına kalkan yapmış, Türk-İslam sentezli bu tekçi zihniyete bulaşmamak ve uzak durmak gerekir! Bu özgün hususa dikkat etmesi gerekenler ise başta Ocaxzâdeler olmalıdır!