FİKRET GÜNEŞ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temelini Sünni İslam ve Türk Milliyetçiliği oluşturmaktadır.
İttihat ve Terakki’den devralınan bu tek millet yaratma prensibi, doksan üç yıldır devam ediyor. İttihat ve Terakki’nin son döneminde ve Cumhuriyetin başlangıcında kıyımdan geçirilip, sürgün edilen diğer milletlerden arda kalan Kürtler ve Aleviler, cumhuriyetin bütün döneminde baskı, zulüm ve sürgünden asla kurtulamadılar. Türk egemen sınıflarının bütün çabası, Kürtlerin bir ulus olarak varlığını kabul etmeme, ulusal birliğini engellemek oldu. “Kürt yoktur” denilerek, her şart altında, Kürt adına ortaya çıkan en küçük bir hareket dahi kanla bastırıldı. Aleviler ve Sünni İslam’ın dışındaki diğer inanç grupları zındık, sapık gösterildi ve Anadolu topraklarından söküp atılmak istendi.
Cumhuriyet tarihinde Kürtlere karşı 1920-1921’de Koçgiri’de başlatılan katliam, 1978’de Maraş ve günümüzde Cizre, Sur ve diğer Kürt şehirlerinde devam etmektedir.
Her katliamdan sonra Kürt ve Alevi yerleşim birimleri, yakılıp yıkılmıştır. İnsanlar zorunlu sürgüne yollanmıştır. Boşaltılan bu bölgeler, yasak bölge olarak ilan edilmiş ve devlet zorbaca insanların mal ve mülklerine el koymuştur. Bu bölgelere devlete bağlı başka güçleri korucu olarak getirtilip yerleştirilmiştir.
1925 Kürt İsyanı ve 1938 Dersim Katliamı’ndan sonra binlerce insan kıyımdan geçirildi, akabinde binlerce insan kara vagonlara doldurularak, Anadolu’nun batısına iskân ettirildi. Bu boşaltılan bölgeler, yasak bölge olarak ilan edildi. Dersim’in Kutuderesi ve Haydaran bölgesi, 1948 yılına kadar yasak bölgelerdi.
Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Silopi’de yaşanan vahşetin farklı bir biçimi de bugünlerde Maraş-Pazarcık’ta uygulanmaktadır. Yıllar önceki gibi kıyımdan sonra bölgeyi yasak bölge olarak ilan etmek, göç ettirilenlerin malına, mülküne el koymak. Daha tamamlanmamış bu kıyımı başka bir şekilde devam ettirmektir.
Bütün bu yapılanlar devletin 1924 yılında oluşturduğu Şark Islahat Planı’nın kararlarıdır, uygulamalarıdır, devletin kuruluş felsefesinin hayata geçirilmesidir.
Kürtleri yerinden yurdundan etmek, boşalan Kürt bölgelerine Kürt olmayan unsurları yerleştirmek, bölgede yatılı bölge okullarını açmak, Kürtçe konuşmayı yasaklamak, Türkçe konuşmaya insanları özendirmek; kıyımdan arda kalan Kürtleri asimile etmenin çabalarıdır.
1978 yılında bizzat devletin planı ve eliyle gerçekleştirilen Maraş Katliamı’nda yüzlerce Alevi ve Kürt katledildi. Binlerce ev ve iş yeri yakılıp yıkıldı. Binlerce insan yerlerini terk ederek, göç yollarına düştü. Bir hafta boyunca sürdürülen kıyımda görev alanlar, planlayanlar boşaltılan ev ve iş yerlerine el koydular. Bu katiller iş adamı, milletvekili oldular. Bu uygulama devletin kasalarında sakladığı ve o gün uygulamaya koyduğu Şark Islahat Planı’ydı.
Bu plan gereği boşalan yerlere devlete bağlı, Kürt oluşumunu engelleyecek, Sünni İslam dışı inançlara yani Alevilere göz açtırmayacak bir güç getirilip yerleştirilecekti.
Bugün Pazarcık’ın Terolar Köyü’ne yapılması planlanan AFAD mülteci konutu, buna hizmet ediyor. Oraya yerleştirecek şeriatçı İŞİD militanlarıyla, Alevi inancı yok edilmek istenmektedir. Kürt nüfusu içerisine Arap nüfusu konumlandırılarak, Kürtlerin birliği engellenmeye çalışılmaktadır.
Doksanüç yıldır bu güzelim ülkeyi cehenneme çeviren, hakları birbirine boğazlatan, halklara baskı, zulüm ve göçü reva gören bu Şark Islahat Planı’nı çöpe atmanın zamanı gelmiş, hatta geçmiştir.
İslam toplumu içerisinde kavgaları körükleyen, insanları boğazlayan şeriat sevdalısı bağnaz Arap zihniyetine karşı, hoş görülü Alevi inancını bu topraklarda hakim kılalım ki Anadolu halkların ve inançların beraber yaşadığı bir cennet olsun.
Gerisi baskı, zulüm, göç ve kandır; cehennemdir.