25 yıldır Alevilik üzerine yazılar yazmaktayım, bu yazıları ALEVİLİK ÜZERİNE EZBER BOZAN YAZILAR adı altında sosyal medya’da yayınlamaya başladım. sonrasında ise yazıları kitaplaştırarak PDF olarak herkesin ulaşabileceği birkaç blog’ta yayınlayacağım. Basılı kitap yayınlama dönemi yavaş yavaş bitiyor. Dağıtım sorunu yaşanıyor. Bundan dolayı yazdığım tüm yazıları birkaç kitap halinde hazırlayıp PDF olarak yayınlayacağım Tüm okuyucularıma aşk-ı muhabbetlerimi sunarım, gerçege Hu)
İnançlar toplumda belli konuları düzenler, belli kurallar koyar ve kurumlar yaratır. Alevi inancı da belirli kuralları olan, kendine özgü ritüelleri olan, hak ve adalet anlayışı olan, kendine özgü ahlakı olan bütünsel bir inançtır.
Alevi inancında önemli bir yeri olan “Cem” yalnızca inançsal gereklerin yerine getirildiği toplantılar olmayıp, toplumsal sorunların, insan ilişki ve problemlerinin görüşülüp çözümler arandığı-bulunduğu toplantılardır. Cem bu yönüyle de bir yargılama ve yaptırım yeridir. Yani Alevi hukuk sisteminin uygulandığı bir toplantıdır.
Alevilik bir rızalık inancıdır. Ceme katılanlardan rızalık alınmadan cem başlamaz. Alevi inancının amacı insanı yüceltmek, kölelik ve kulluk anlayışından kurtararak doğada ve evrende ona en yüce değeri vermektir.
Cem’deki canların hepsi birbirine eşit ve yol bacısı/kardeşidir. Cem’de ana-baba, karı-koca, bacı-kardeş ayrıcalığı yoktur. Kardeş kardeşin, oğul babanın ve baba oğulun, kadın kocasının ya da koca karısının yanlışlarını kusur ve kabahatlarını Ceme katılanlar huzurunda dile getirebilir. Kendisine yapılan bir haksızlığın bedelini isteyebilir. Cemi yürüten Pir böyle bir durumda, tanıklarıyla birlikte onları da dar’a çekerek dinler, yüzleştirir. Pir yargıç örneği sorgulama yaparken, Cem’de bulunan tüm canlar, erler ve bacılar eşit oy sahibi bir çeşit adalet heyeti/jüri durumundadır ve son yargıyı bu Cem erenleri verir.
Cem törenleri dinsel bir olgu olduğu kadar bir eğitim alanıdır da. İnançsal eğitimin belirli bir disiplin içinde verildiği bu törenlerde ayrıca Alevi insanların günlük yaşantıları da sorgulanır. Cemler, yüzyıllar boyu Alevi halkın mahkemeleri gibi de çalışmışlardır. Aleviler, sorunlarını çözmek için asla egemen devlet mahkemelerine gitmemişlerdir. Bu yola başvuran birisi düşkün sayılır ve toplumdan dışlanırdı. Gerek kişisel sorunlar, gerek çözülemeyen ailevi sorunlar, gerekse kişinin topluma karşı sorunları, cemde görüşülür, çözüme bağlanırdı. Çözümsüzlük söz konusu olmazdı. Karara uymayanlar, toplumsal yaptırımla karşı karşıya bırakılırdı…
Cemin bir özelliği de, bu törene, insana karşı borcunu ödemiş insanların girebilmesidir. Suçlular asla ceme alınmazlar. Bir katil camiye girip namaz kılabilir, fakat ceme asla giremez. Bu tavır, suçu daha baştan önleme amacından doğmuştur.
Dar’da sorgulananlardan biri ya da birkaçı, bazı canlara karşı kabahatlı, haksız bulunursa, onlar tarafından bağışlansa ya da zararları karşılansa bile, cemaatın keseceği cezayı ödemek zorundadır.
Kırda Alevi kültürünü ve inancını lokal alanda korumak mümkündü ama kent koşullarında aynı şeyi söylemek olası değil. Alevilik, kentte kültür ve inancını ifade edeceği alan bulamamaktadır. Dahası devletin bilinçli ve planlı uygulamalarıyla (okullardaki zorunlu din dersi, resmi kurumlardaki mescitler, Diyanet işlerinin varlığı ve uygulamaları) bir kuşatma altındadır.
Kırsal yaşamda asırlar boyu Mürşit – Pir – Rehber -Talip ilişkisi sarmalında dışarıdakilerce sorgulanmadan yürüyen ilişkiler, kentleşme ile şekil değiştirmeye başladı. İç göçle başlayan geleneksel yapının çözülmesi, şehir yaşamı içinde şekillenen yeni toplumsal ilişkiler, Alevi toplumunu birçok sorunla karşı karşıya getirdi. Son 40-50 yılda yola girmenin olmazsa olmazı Musahiplik kurumunun işlevsiz kalması, cem töreni ve görgü-sorgu ritüelinin yapılamaması Alevi toplumunu boşlukta bıraktı. Yeni ortamda yeni bir yapılanma için arayışa yönelen Aleviler, asimilasyonun ilk ayağı olarak cenazelerini camiden kaldırmaya başladılar.
Kendilerinin, komşu ve iş arkadaşlarının cenazelerine katılarak caminin yolunu öğrenen Alevilerin bir kesimi, “mahalle baskısı” denilen olguyla Ramazanlarda sahur vakti ışık yakarak oruç tutuyormuş görüntüsü verdiler; bayram namazlarına, arada bir de cuma namazına gitmeye başladılar.
Minaresiz cami/cemevleri ve Alevi asimilasyonu!
Son yıllarda çeşitli Cemevi ve Dergahlarda cenaze erkânının, Kırk Lokmasının Müslüman inancına uygun bir şekilde gerçekleştirildiğini, Ramazan ayı süresince veya sonunda Alevi erkan, ritüel ve kurallarında olmayan ne idüğü belirsiz “bayram cemi”, ve “bayram namazı” gibi uygulamalarını görmekteyiz. Yine Cemlerimizde haremlik ve selamlık bölümleri oluşturulmuş, Pir postuna Ana oturtulmasından vaz geçilmiştir. Bir rızalık inancı olan Alevilik, insanı en kutsal varlık gören Alevilik, tanrısını seven Alevilik, kendini tanrı ile bir gören inancımız, tanrısından korkan, insanı kul gören, paylaşımı ve bölüşümü bilmeyen, yoksulluğu, zulmü kader sayan Sünni İslam içinde eritilmeye çalışılmaktadır.
Bugün Kimi Cemevlerinde ilin valisine, komando tugay komutanına, cumhuriyet başsavcısına, Jandarma komutanına, il emniyet müdürüne ramazanda “iftar sofrası” kuran Cemevleri var. Öte yandan Cemevinde devrimcilerin, gerillaların cenaze törenlerinin yapılmasına izin vermeyen sözde Alevi dedeleri var. Bayram cemi, bayram namazı yaratan, devrimci cenazelerini Cemevine almayan, Alevi cenaze törenini Müslüman inancına göre uygulayan / uygulatanların yaptıkları “düşkünlük”tür.
kimi Dergâh ve Cemevinde ezan okunuyor, kuran kursları organize ediliyor, mevlüt okutuluyor, sadece cübbeleri eksik kimi din görevlileri de Müslüman inancına uygun cami imamı benzeri icraatlar gerçekleştiriyor. Ve müdahil olması gerekenler sessiz kalıyor, susuyor, göz yumuyor. Oysa unutulmamalıdır ki, sessiz kalmak, susmak, göz yummak ve tepki göstermemek onaylamaktır. Ve bu durum en basit anlatımıyla “asimilasyon suçuna ortak olmak” demektir.
Oysa özellikle Görgü cemleri ile , Aleviler yüzyıllar boyu hem yaşam düzenini hem de biçimini belirlemiştir. Aleviliğin “eline, beline ve diline sahip ol” ahlak kuralından daha önemli ilkesi “malı mala, canı cana katmak”tır, yani sevginin sonsuzluğunda bütünleşerek, malı-mülkü birleştirip ortaklaşa kullanmak ve eşitlik (koşulları) içinde yaşamak!
Musahipliğin inanç bağlamında tasarlanmış toplumsal ve ekonomik yaptırımları, günümüzün sınıflararası çelişki ve uçurumların derinleşmiş olduğu toplumlarında tüm değerleriyle uygulamaya konulamıyor. Özellikle, malvarlığını ve kazancı “yol kardeşiyle” paylaşma ve ortaklaşa kullanma yaptırımının uygulanması, burjuva kapitalizminde ve günümüz küresel kapitalistleşme süreci koşullarında kuşkusuz olanaklı değildir. Yaşanmakta olan sosyo-ekonomik düzen; bireysel mal edinme-servet sahibi olma ve sınırsız kazanç tutkusunu körükleyerek, Alevi toplumunun tarihsel eşitlikçi ve insan sevgisine dayalı “ben”likten uzak paylaşımcı ortak bilincini yokolma sınırına getirmiştir. Kentleşme sürecinde zaten Cem Erkanlarının adli ve ekonomik işlevleri kendiliğinden simgesel işlerliğe dönüşüp sadece ahlaki boyutta ilerliyor, inanç ögeleri tabanında sosyo-psikolojik işlevleri ağırlık kazanmıştır. Yukarıda saydığımız Alevilik dışı ritüellerin inancımıza entegre edilmesi ile birlikte bu ahlaki boyutlu ritüellerde yok olacak ve inancımız tamamen raydan çıkarılacaktır.
60 ‘lı yıllarla beraber Alevi gençlerin devrimci mücadele ile tanışmasının ardından inançsal kimlik geri plana düşmüş, ideolojik kimlik ile hareket edilmeye başlanmıştır. Alevilerdeki ideolojik kimliğin öne çıkmasında dünya ve ülke konjonktürü ile beraber en belirleyici faktör ise Aleviliğin kentleşmesidir.
90’lı yıllar gelindiğinde ise devletin Alevi politikasındaki değişimi belirleyici bir yön olarak ortaya çıktı. Devletin Aleviliği asimile etme çabalarına yön veren yeni Türk-İslam Aleviliği çizgisi ile beraber, cem evleri ve artan dernekleşme çabaları, Alevi toplumunun sosyal, siyasal ve kültürel dokusunda değişimler yaratmaya başladı. Yükselen Kürt mücadelesinin Alevilerle buluşma çabasına verilen yanıt olan, Sivas ve Gazi katliamları ile beraber Alevilik yeniden kendine rota çizme çabasına girdi.
Kentleşen Alevilikte pir- talip ilişkisi zayıflamıştır. Cemler artık sadece dergahlarda ve cem evlerinde yerine getirilmektedir. Cemlerde toplumsal sorunların çözümü yerine, kentleşen Alevilik olgusunun bir sonucu olarak sistemin hukuk kuralları yerini alır. Müsahiplik artık kentte inancın zorunlu ve önemli bir figürü olmak yerine şekilsel bir boyut almıştır.
Aleviliğin temel inançsal kuralları kentleşen Alevilikte artık yaptırım gücünden uzaklaşmış ve etki gücünü yitirmiştir. Dedelerin-Pirlerin dağınık olan taliplerini gezmesi, sorunlarını çözmesi zorlaştığı gibi, talibin dedeye bakışı da değişim göstermiştir.
Cem evleri kentlerde inançsal açıdan önemli bir rol oynamaya başlamıştır. İnançsal bilgilerin verildiği ve aynı zamanda bu bilgilerin tatbik edildiği cem evleri bu öneminin yanında asimilasyona hizmet eden bir rol de oynamaya başlamıştır… Bugün metropollerdeki birçok cem evinde ve dergahta inancın özüne uygun faaliyetler yerine, kuran kursları düzenlenmekte, Alevilerin sorunlarının çözümü yerine verilen ile yetinilmektedir. Var olan cemevlerinin bazılarında Sünni hocaların görev yapması cem evlerindeki asimilasyonun boyutlarını göstermektedir.
İlk defa kentlerde değişik ve kendileri dışında insanlarla yaşayan Aleviler büyük sıkıntılar yaşadılar. Kırdan kente gelmenin getirdiği tüm sorunları yaşayan Alevi toplumunun, inançsal yapısından dolayı yaşadığı sıkıntılar da had safhalara ulaşmıştır.
İnancı ve kimliği reddedilen Aleviler, kendisini hor gören insanlarla komşuluk etmeye ve çoğu zaman da bu insanların sahibi ya da amiri olduğu işletmelerde çalışmaya başlamıştır. Katliam korkusunu sürekli yaşayan Alevi insanı, kimliğini gizlemiş ve ortaya çıkmaması için de gayret sarf etmeye hatta yüzüne karşı edilen hakaretleri onaylamaya mecbur kalmıştır.
Alevilerin cenazeleri camilerde kaldırılmak zorunda kalmış, Aleviler burada hakaretlere maruz kalmıştır. Kimi hocalar cenazenin Alevi’ye ait olduğunu öğrenince namazı kıldırmak istememiş, zorla Alevileri Sünni inancıyla gömmeye çalışmıştır.
Alevi çocukları kimliklerini gizlemiş, okullarda, işyerlerinde söyleyememişlerdir. Okullarda kendisine dayatılan Sünni inancın gerekleri yapılmış ve çocuklar, aileleri ile okul arasında sıkışmıştır. Aleviler kentlere ilk göç ile beraber kendi kahvehanelerini, lokantalarını vb. oluşturmak zorunda kalmışlardır. Yabancı gördükleri ile birlikte yaşamanın zorunluluğundan kaynaklı ilişkiler dışında, kırsal yaşamında olduğu gibi içe kapanma mecburiyeti yaşamıştır.
Alevilik de yaşayan canlı bir inançtır. Geçmiş süreçlerde yaşanan Alevilik ile bugün değişen koşullar içerisinde birebir tatbik etmek mümkün değildir. İnançsal, toplumsal, felsefi ve kültürel boyutunu göz önüne aldığımızda, Aleviliğin değişen koşullar içerisinde ihtiyaçları açısından, yeni yorumlara ve yeni örgütlenme modellerine ihtiyaç duyduğunu söylemek mümkündür.
Asimilasyon politikasının hız kazandığı bir süreçte Aleviliğin kendini koruyabilmesi ve yaşatabilmesi ancak kendi özüne uygun bir model geliştirmesi ile mümkündür. Dergahlar ve cem evleri üzerinden geliştirilmek istenen Aleviliğin giderek sistem içileştirildiği düşünüldüğünde, Alevilerin işinin kolay olmadığı görülecektir. Aleviliği koruyabilmenin en güçlü ayağı, ocak kültürünün devam ettirilebilmesidir. Bütün bu olumsuzluklar içerisinde Aleviler için tek çıkar yol, Alevilerin kendi içerisindeki farklılıklarına rağmen birlik olmasından geçmektedir. Aleviler kendi içerisinde birlik olmayı başararak Türkiye’de gerçek demokratik mücadelenin öznesi olabilirse kendi hak taleplerini de yerine getirebilecektir.
Gerçek anlamda laik ve demokratik bir toplum ve ülke gerçekliğinde Alevilik kendini kentleşme kültürü içerisinde var edebilecektir. Aleviliği özüne uygun olarak yapılandıracak, cem evlerinde ve demokratik örgütlerde Aleviliğin inançsal, kültürel, felsefi ihtiyaçları karşılanabilir.
Kentleşen Alevilikte açığa çıkan inanç önderleri ihtiyacı ocaklar ve oluşturacak enstitüler, akademiler, üniversiteler, cem evleri ve dergahlardan karşılanabilir. Elbette buralarda yetişecek inanç önderlerinin günün ihtiyaçlarını gözetecek bilgi, birikim ve donanıma sahip olması gereklidir.
Bu anlamda yapılması gereken işlerden biri de Alevi örgütlülüğünün 90’lı yıllarda yakaladığı gelişmeler sonrasında kesintiye uğrasa da devam ettirilmesidir. Alevi felsefesi, inanç ve kültürü sözlü ürünlerle beraber artık yazılı hale getirilmeli, kaynakları oluşturulmalıdır. Düzenlenen sempozyumlar derinleştirilerek elde edilen veriler mutlaka yazılı hale dönüştürülmelidir. Yine gelişen çağın teknik imkanlarından ve iletişim olanaklarından faydalanacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Çocuklarımıza ve gençlere dönük çizgi ve sinema filmleri dahil olmak üzere sanatın tüm alanları, yolun sürdürülmesinin ve geleceğe taşınmasının aracı haline getirilmelidir.
Alevilerin en fazla muzdarip olduğu ve yaşadıkları katliamların temelinde yer alan önyargıların ve iftiraların giderilmesi için özel çaba gösterilmelidir. İktidarlar tarafından üretilen nefret söylemi ve buna bağlı olarak gelişen sosyal baskı mekanizmalarını bertaraf edebilmek için dost güçlerle ortak hareket edilmelidir. Bu coğrafyanın yok sayılan, inkar ve imha tehdidi ile yaşayan Kürtler, Ermeniler, Süryaniler vb. etnik ve inançsal kimlikler ve ilerici Türk aydın, devrimci-demokratları ile demokratik mücadele yürütülmelidir.
Kentleşen Alevilik yaşadığımız çağın getirmiş olduğu kaçınılmaz bir zorunluluktu. Gelinen aşamada Aleviliğin ciddi sorunları olduğu ve ciddi bir tehdit ile yüz yüze olduğu kesindir. Yaşanan bu ciddi tehlikeyi bertaraf edecek olanın yine Aleviler ve dostları olduğunu unutmadan yolu sürdürmek her Alevinin görevidir. Her gün dünya üzerinde dillerin, kültürlerin, inançların yok olduğu göz önüne alındığında, Aleviliğin kendini yenileyebilmesi ve değişen koşullara göre yeniden örgütleyebilmesi gerekiyor. Yol, erkan bilmeyen, gereğini yerine getirmeyen gençliğin asimile olacağı unutulmamalıdır. Asimile olmuş bir gençlik ise Aleviliğin bitişi anlamına gelecektir. Bunun için de Alevi gençliğine ve çocuklarına kendi yolunu, inancını, ahlak ve felsefesini öğreterek Aleviliği yaşatabiliriz.
Kentleşen Alevilik ciddi sorunlara rağmen geleceği kucaklama, var olma ve kendini geleceğe taşırabilme potansiyeline sahiptir. Yapılması gereken Alevilik deryasında yüzmeyi becerebilmektir.
_____________________________________________________________
Kaynaklar:
Bekir Özgür, Alevilik, Aleviler ve Asimilasyon isimli çalışması
Engin Doğru, Kentleşen Aleviliğin Sorunları isimli çalışması