Asırlar boyunca gizli kalmış bir inanç, bu inancı yaşatmak uğruna can vermiş yüzbinlerin direngenliğinde, günümüzde karın altındaki kardelenler gibi başını göğe uzatıyor; yüzyıllardır üzerini örten kar ve soğuğa aldırmadan… Bu öyle bir inanç ki, renkleriyle göz alıcı, direngenliği ile şaşırtıcı… Bilinmek, sevilmek,
Sözünü ettiğimiz, hem tarihsel hem de sosyolojik olarak bir korunmak, tarif edilmek istiyor bu kardelen…Rengini, kokusunu, güzelliğini yalnızca ıssız dağ başlarına çıkanlar değil, herkes fark etsin istiyor. Çünkü artık yalnızca ıssız dağ başlarında değil, dünyanın dört bir yanında yaşıyor bu inancın mensupları.kardelene benzettiğimiz şey, Anadolu ve mezopotamya topraklarının çok özgün inancı olan, onca araştırma ve incelemeye karşın hala gerçek anlamıyla bilinmeye, keşfedilmeye, fark edilmeye ihtiyaç duyulan Aleviliktir. Bizim ise bu kısa yazıda üzerinde asıl durmak istediğimiz Alevilikte Semah konusudur.
Semah, Arapca kökenli bir sözcüktür. İşitmek, uçmak ve gökyüzü gibi anlamları vardır. Ayrıca terim olarak, müzik ezgilerini dinlemek, kendinden geçip dönmektir. Bu nedenle Alevilerin yaptıkları inançsal ritüele semah deniyor. Eldeki verilere göre semah sadece Alevilikte değil, bölgemizin eski inaçlarında da görülmektedir. Günümüzdeki yaygın inanışa göre Aleviler semahın ilk defa arşı aladaki kırklar ceminde dönüldüğüne inanırlar. İyi incelendiğinde semahın her figüründe bir anlam olduğu görülecektir. Semahta esas olarak gezegenlerin, güneş çevresinde dönüşleri simgelenir. Semah, günümüz inanışına göre ilk defa Kırklar meclisinde gerçekleştirilen inançsal bir ibadettir.
Semahın temel figürü bir yandan kendi ekseni etrafında dönerken, bir yandan da bir daire üzerinde yapılan dönüştür. Semah hem kendi ekseni hem de güneş çevresinde dönen gezegenlere, kendi çevrelerinde ve başka gök adalarının çevresinde dönen gök adalarına kadar, en küçükten en büyüğe yaşamın varoluşunun her evresinde var olan temel döngünün stilize edilmiş halidir.
Evrende her şeyin dönmesi olgusu Alevi ayetlerinde “bütün evren semah döner” dizesi ile en güzel ifadesine kavuşur. Semah yürümek Cem ayinine görsel olduğu kadar anlam bakımından da bir zenginlik katar. Aslında Semah ile Kozmos’un ruhu Cem Ayinine taşınmış olmaktadır. Semah aynı zamanda kadim bir bilginin görsel bir şölene ve kutsal bir gösteriye dönüştürülmüş halidir. Semah aynı zamanda Hakk ile bütünleşme halinin, yani var oluşun sembolüdür. Ana rahminde Kırkların tek bir cana dönüşmesini kutlamanın sembolüdür.
Aleviler için nasıl ki toplu olarak cemsiz ibadet düşünülmezse, semahsız da cem yürütülmesi düşünülemez. Alevilik gerçeğin kendisi olduğu için semah da gerçeğin parçasıdır.
Bir inanışa göre semah ilk defa Arş-ı Ala’da kurulan Kırklar Meclisinde Kırklar tarafından dönülmüştür. Yeryüzünde dönülen semah bu semahı yad etmek içindir. Bu yüzden semah yürünürken, “semahımız Kırklar Semahı olsun” diye dua edilir.
Bu duada şunlar söylenir; “semahlar saf ola, münafıklar berbat ola, gönüller abad ola. Yiğitler meydan ola, yardımcımız mert ola. Hizmetlerimiz boşa gitmeye, seyir için olmaya. Hak için ola. Döndüğümüz semahlar Kırklar’ın döndüğü semah ola. Birliğimiz, dirliğimiz ve beraberliğimiz kaim ola, daim ola. Dergah-ı ilahiye kayıt ola. Gerçeğe Hü.”
Kırklar Meclisi ve Kırklar Cemi günümüz Aleviliğinde değişik söylencelere konu olmuştur. Bunun en bilineni ise Muhammedin misafir olduğu Kırklar Meclisi ve Cemi söylencesidir. Günümüzde içeriği hayli boşaltılmış olsada, eğer dikkatle incelenirse Muhammed’in girdiği Kırklar Meclisinde ne yöneten, ne de yönetilen vardır. Herkes eşittir bu mecliste. Nitekim Muhammet ne zamanki ”yoktan var olmuş bir yoksul oğluyum” demiş, ondan sonra içeri girmesine müsaade edilmiştir. Yani kırklar meclisine katılan Muhammet artık bir peygamber değildir. Sıradan bir insandır. Çünkü Alevi yolunda yöneten seçilerek o makama gelir ve istenmediği zaman görevden alınır. Her Alevi ceminde Mürşit-Pir- Rehber katılanların rızalığını alarak cem yürütebilir.
Kırklar Meclisi söylencesinde görüldüğü üzere Kırkların tanrı katında yürüttükleri ibadet Namaz değil, kadın erkek birlikte yüz yüze yapılan cem olup semah yürümektir, burada hiyerarşi tanımaz bir eşitlik esastır. Öyküde de görüldüğü gibi Kırklar Muhammed’in Peygamberliğini tanımıyorlar. Ancak Muhammet bu kimliğininden sıyrılarak bu meclise giriyor. Muhammed’in “siz bu mecliste kimsiniz?” Sorusuna “Biz Kırklarız”, “küçüğünüz ve ulunuz kimdir?” sorusuna ise; “küçüğümüz de ulumuz da uludur, kırkımız bir, birimiz kırktır” diye cevap verilmiştir. Evet Muhammet Kırkların Meclisine katılmıştır. Kırkların sayısı önceden tamdır. 22 erkek, 17 kadın ve onlara yiyecek aramaya giden Selmanı Farisi eder 40.
Anlaşılacağı gibi, Kırkların Meclisine katılan Muhammet bu mecliste yapılan cem ile Alevi yoluna kabul edilmiştir. Yola kabul edilmiş ve Mürşit makamına seçilmiştir. Kırklar Meclisinde bir üzüm tanesini şerbet yaparak 40’a bölen Muhammet sınavı geçmiştir. Yani 40. Günün bitiminde ana rahmindeki cana verdiği şerbetle can katmıştır. Ve Kırklar bu yüzden Muhammedin de katılmasıyla hep birlikte semaha durarak bu bir oluş anını kutlamıştır.
Yine bazı Alevi araştırmacıları ise Kırklar söylencesini bir başka açıdan değerlendirmektedir. Bu anlayışa göre ; aslında Kırklar meclisi ismini Ana rahminde 40. Günün bitimiyle bir can haline gelen insan embriyonundan almaktadır. Alevilik varlığın doğum kapısından geldiğine inanır. Doğum kapısından çıkıp gelenler Hakk’ın varlığını ve birliğini ispat etmişlerdir. Hakk doğumda ispat olduğundan dolayı, doğumda olan sevgi Hakk’ın sevgisidir. Bu sevgi her kimde olursa Hakk onlarda mevcuttur. Hakk’ın emri ile doğan evlat ta Hakk ile bir doğar ve ana babasını Hakk bilir. Yani sözün özü Ana rahmi cem olunan yer, rahim kapısı ise hak kapısıdır. Hakkın evi ana rahmidir. İnsan ruhunun hakka ulaşacağı güne değin yaşama açılan kapısıdır.
Zaman içinde takiyye yapmak zorunda kalan Aleviler Arş-ı alada tutulan ilk cem söylencesini ortaya atarak sırrı Muhammet-Ali perdesi ile örtmüşlerdir. Çünkü kendilerini İslam perdesi ile perdeleyen Aleviler özellikle 16. Yüzyıldan itibaren yaşamlarını sürdürebilmek için inançta takiyye yoluna giderek varlıklarını sürdürme kararı almışlar, bunun yanında bölgenin egemen devletlerinin baskısıyla birlikte de giderek zaman içinde, kuşaklar arası bilgi aktarımının zayıflığının da etkisiyle takiyeyi bir gerçeklikmiş gibi algılamaya başlamışlardır.
Alevi inanç önderleri de bu yolu sürdürebilmek için sırrı sadece, sır saklayacaklarına inandıkları çok küçük bir kesime aktarmışlardır. Batında başka, Zahirde ise başka davranılmıştır. Alevinin hakikati doğum kapısıdır. Çünkü Alevi hiç bir şeyin yoktan var olmayacağını bilir.
“Kırklar arş üstüne kurdular cemi
Muhabbet hakkoldu sürdüler demi
Balçıktan yarattı Mevla Adem’i
Ben ol zaman atam belinde idim” (Yeksani)
Aleviler yaradılışa değil varoluşa inanırlar;
“Alevilerde temelde Allah anlayışı yoktur. Yaradılışa inanmazlar. Aleviler, insanin evrimci bir mantıkla yaratıldığına inanırlar; ancak, Müslüman olmak zorunda kaldıklarında, bu inanışlarını saklamak zorunda kalmışlardır. Bu sırrı bildiğini inandığım Başköylü Hasan Efendi adlı Alevi piri, “Varlığın Doğuşu” adlı kitabında bu konuyu şöyle açıklar: “Baba mayayı ana sütüne katar, ana rahminde vücut tutar. Mayalanan maya 40 gün mayada kalır. 41. gün vücut hasıl olur.” Yani anne rahmindeki mayalanma 40 gün sürer. 41. gününde insanin ilk şekli oluşur. İlk insanın oluşumu 40. günden sonra, 41. günde gerçekleşir. Anne rahminde bebeğin ilk nüvesi tamamlanır. Bu da Alevi inancında çok önemli bir yer işgal eden “Kırklar Cemi-Meclisi” inancıdır.
“Kırklar Cemi”, insanin ilk kez belirmesi, ilk insanin ana rahminde toparlanması, cem olmasıdır. Bu da başka bir alemde, “Kubbe-i Rahman’da yani ana rahminde gerçekleşmektedir. Cem kavramı anne rahminde oluşan insanin ilk toparlanmasını, cem olmasını anlatmaktadır. Kırklar cemi ve semah insanın ana rahminde mayalandığı ilk 40 gün ile ilgilidir. 40 günden sonra da 41 yoktur. Yani Kırklar bir’e dönüşmektedir. Zaten Kırklar Söylencesi’nin bütün anlatımları da buna dönüktür. Kırklar cinsiyetsizdir, cinsiyet henüz oluşmamıştır. Bu yüzden Sırrı Hakikat Kapısı’ndan geçip Kırklar Cemi’ne girenlerin cinsiyetinin olmadığı kabul edilir. Bir başka deyişle, Adem’in Allah tarafından çamura şekil verilerek; kadının da onun kaburgasından yaratıldığı inanışına karşı, Aleviler evrimci bir mantıkla meseleye bakarlar. Ve insanın evrimin bir sonucu olarak doğduğuna inanırlar. Kırklar Cemi’yle de, erkeğin spermlerinin, kadının rahim içinde bulunan yumurtasını döllemesiyle ortaya çıkan embriyonun yolculuğunu tasvir ederler. Yani Semah sözle söylenemeyen bilimsel gerçeğin dans ile anlatılmasıdır. İlk 40 günün anlatılmasıdır. Alevi inanışı bu bilimsel düşüncenin sır edilmesidir.
Bugünün yaşayan Aleviliğine dışardan baktığımızda müslüman gibi görülen, ancak kendi içlerinde evrim inancını yasamaya çalışan bir topluluk görmekteyiz. Kendilerine ne kadar öz müslümanız deselerde kendilerini “Hak Ehli Erenleri” diye tanımlayan bir grup, İslam kapıyı çaldığında korkudan, “Biz de Müslüman olduk” diyorlar. Ama kendi inançlarını, bir nevi Sebataycılar gibi sırra büründürüyorlar.
Oysa yaşam biçimlerine baktığımızda, inanç ritüellerini incelediğimizde Alevilerin bilimle ilgileri olduğunu görürüz. Alevilerin tanrı/kul ilişkisi üzerine kurgulanmış, oluşa değil yaratılışa inanan, semavi dinlerle ve dolayısıyla islam diniyle öz itibariyle bir ortaklığı yoktur. İşin özü Alevilerin inanılan biçimiyle herhangi bir dinle de ilişkileri yoktur.
Aleviler tarihte kendi dünyalarında doğuma inanıyorlar. “Bunlar, çok büyük bir ihtimalle Harran Üniversitesi ya da bu üniversiteye bağlı çevredeki eğitim kurumlarında çalışmalarını sürdürüyorlar. Bunların ortaya koyduğu bilim felsefesi de zamanla, özellikle Anadolu coğrafyasına yayılıyor. Bu felsefeye inananın topluluklar sayesinde kitleselleşiyorlar. Örneğin Baba İshak, Baba İlyas gibi erenlerin köyleri Harran etrafındadır. Onların izlerini sürerseniz, o coğrafyaya ulaşırsınız.
Aleviliğin Orta Asya’dan gelmediği bellidir. İddiam da şudur, bundan böyle hiç kimse Alevilerin cemlerinin ve semahlarının Orta Asya’dan eski Türk inançlarından ve Şaman ayinlerinden geldiğini söyleyemez. Çünkü aralarında çok farklı kozmik ve mitolojik farklılıklar var. Birbirine çok zıt iki sistemdir. Orta Asya kültürü ve Şaman, Kutup Yıldızı merkezli düşünür, dünya merkezli düşünmez. İnanışa göre Kutup Yıldızı’nın etrafında dönen bütün gök cisimleri dönmektedirler. Orta Asya’dan gelmedikleri bellidir ama kimdir bu Aleviler? Dediğim gibi evrimci düşünceyi benimsemiş farklı topluluklardır. “ (Sırrı Öztürk)