90’lı yıllar da muhalif cephede olanlar ve devrimci çalışmalarda yer alanların yakından bildiği veya yaşadığı gerçekliklerden biri “Beyaz Toroslar”
Renault firmasının ürettiği bu araçlar o yıllarda polislere verilirdi. Özellikle sivil görevde bulunan polislerin -legal, illegal- fark etmiyor. Onların kullandığı araçlardı “Beyaz Toroslar”.
O dönemlerde birçok insanın kaçırılmasında kullanılan bu araçlar geniş bir toplumsal çevre tarafından bilinse de çok az sayıda insanın dillendiremeye cesaret ettiği bir gerçeklikti bu yaşadıklarımız.
3-5 tane polis veya polis olduğunu söyleyen şahıslar tarafından zorla tabiri yerinde ise karga tulumba beyaz renkli Renault Toros marka araca bindirilen insanlar nereye gittiklerini bilmeden karanlık bir dehlizin içinde bulurlar kendilerini.
90’lı yıllar gerek Kürdistan da gerekse Türkiye’nin değişik şehirlerinde evinden işe gitmek için çıkan, bakkala ekmek almaya çıkan veyahut’ta bir arkadaşının yanına giden insanlar yanlarına yaklaşan beyaz Toros marka araçlara zorla bindirilerek kaçırıldılar.
Kimisinin polis kayıtları olduğu halde nerede olduğu bulunamadı.
Kimisinin ise hiçbir kaydına rastlanamadı.
90’lı yıllar beyaz Torosları ile olduğu kadar faile meçhul cinayetleri ile Türkiye tarihinin karanlık sayfalarını oluşturan yıllardır.
O yıllarda İstanbul Emniyet müdürü olan ve adı birçok kaçırma, işkenceli sorgulamalarda geçen yakın Türkiye tarihinin kara kutusu Mehmet Ağar’dı. Mehmet Ağar 93’te Emniyet Genel müdürlüğü yaptığı dönem, devletin paramiliter gücü olan Hizbullah’ın da Kürdistan da katliamlarını en yoğun yaşandığı dönemdi.
Emniyet Genel müdürü olan bu zat Hizbullah ile ilgili “Hizbullah devlet aleyhine eylemlerden kaçınmaktadır. Örgüt üyelerini yakalamak fayda sağlamaz” diyebiliyor ve biri de çıkıp “sen ne demek istiyorsun” demedi, diyemedi.
Aynı dönemlerde, aynı sorgu merkezlerin de veya aynı emniyet binaların da kaçırılan insanlarla bulunmuş kişilerin ifadelerin de kamuoyunun ve ailelerinin aradığı bu insanlarla birlikte sorgulandıklarını anlatıyorlardı.
Ve zaman 95 yılını gösterirken işyerinden evine giden Hasan Ocak Aksaray’da 21 Mart günü, Hasan’dan bir ay önce Rıdvan Karakoç 20 Şubat’ta gözaltına alındı ve her ikisinin cesetleri 26 Mart’ta aynı yerde birbirlerinden 200 metre uzaklıkta köylüler tarafından bulundu.
Hasan gözaltına alındıktan beş gün sonra, Beykoz Ormanı’nda Rıdvan Karakoç ile birlikte cesetlerinin bulunmasından sonra kayıplar için adalet arayışı bir insan hakları mücadelesine dönüştü.
Ve ilk kez 27 Mayıs 1995’te 15-20 kişilik bir grup, Galatasaray önünde oturma eylemi yaptı.
Türkiye de o günden bugüne ne değişti.
Açık söylemek gerekirse hiçbir şey. Değişen tek şey var o da iktidar partileri o da en son 2001 yılında değişti.
Dönemsel olarak kendi çıkarları için toplumsal muhalefete şirin görünmeye yönelik yapılan bazı manevraları saymazsak Türkiye de hak ihlalleri, katliamlar hız kesmeden devam ediyor.
Özellikle son dönemlerde uzun zamandır görünmeyen beyaz Toroslar, iktidar yöneticilerinin toplumu dizayn etmek için tehditkâr söylemlerinden sonra tekrardan göreve çağrıldılar.
Ve devletin karanlık yüzü tekrar toplumun üstünde bir kara bulut gibi dolaşmaya başladı.
İnsanlar kaçırılıyor, sorgulanıyor, işkence ediliyor ve bunları kimi zaman MİT elemanları yaparken, kimi zaman emniyete bağlı ekipler gerçekleştiriyor.
90’ların “Beyaz Torosları” yerini siyah Transporterlara bırakmış.
Metropollerin merkezlerinde, İstanbul da Ankara da insanlar kaçırılıyor. Yurtdışında MIT elemanları operasyon yapıyor ve hedeflerinde ki insanları kaçırıp aylarda hatta yıllara varan sürelerde sorguluyor, işkence yapıyor.
Ve bunu yaşayanlar aylar, yıllar sonra Ankara Emniyetin de ortaya çıkıyor. Kaçırılan bu insanlara ait yaşamda o süre “KAYIP”.
Son olarak bundan 5 gün önce sosyalist bir işçi Gökhan Güneş iş yerinden çıktıktan sonra evine gitmek için otobüs beklerken kimlikleri ve kullandıkları araçların plakaları belirsiz (kamera kayıtları olmasına rağmen belirsiz) güpe gündüz kaçırılıyor.
Aradan 5 gün geçti, çalıştığı işyeri önünde Gökhan Güneş’in kaçırılırken ki görüntüleri olmasına rağmen ne içişleri bakanlığı ne İstanbul emniyet müdürlüğü Gökhan Güneş ile ilgili bir açıklama yapmadı, yapmıyorlar.
Aile çocuklarının akıbetini sormak için gittikleri karakol önünde şiddet kullanılarak gözaltına alınıyor.
Karakolda ki polislerin alması gereken (almadıkları) kamera kayıtlarını aile karakola teslim ediyor.
Sonra ne mi oluyor ailenin tespit edip, rica, minnet aldıkları kamera kayıtlarını verdikleri polisler, kayıtları verdikleri için esnafa soruşturma açıyor.
İnsanların yaşamlarını korumakla görevli olanlar, insanların yaşamlarına kast ediyorlar!
Muz Cumhuriyetin de devlet eliyle insanlar katlediliyor!
Son cümle olarak soruyoruz!