Bir ay önce Türkiye de Boğaziçi Üniversitesine Erdoğan tarafından Melih Bulu rektör olarak atanmıştı. Ve ne olduysa bu atamadan sonra oldu üniversite içinde, öğrenciler atanmış Rektör Melih Bulu’yu kabul etmediler akabin de protesto eylemleri başladı.
Melih Bulu yapılan bu eylemlere karşı ılımlı bir şekilde yaklaştığını göstermek için makam odasının penceresinden eylemci öğrencilere el sallıyor, yapılan eylemin öğrencilerin hakkı olduğunu söylüyordu. Bunları söylerken de kendisine yönelik yapılan istifa çağrılarına da cevap olarak istifa etmeyeceğini de ekliyordu elbette.
Öğrencilerin başlattığı bu eylemsellik birkaç gün sonra hocalar tarafından ve Türkiye’nin diğer üniversitelerinden de destek görmeye başlamasıyla süreç giderek ısınmaya başladı.
Başlayan eylemlerle polisin kampüs içinde öğrencilere uyguladığı sert müdahale ve sonrasında iktidarın LGBTİ bireyleri hedef gösterilmesi ile eylemler farklı bir boyuta evrildi.
Peki ne istiyordu bu öğrenciler
-Üniversitelerin kararlarının ve rektörlerin atama ile değil üniversitelerin kendi iradesi ile belirlenmesini istiyorlar.
-Atanan Rektör Melih Bulu’nun istifa etmesini ve üniversite içinde yapılacak seçile rektörlerini belirlemek istiyorlar.
-Gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istiyorlar.
Şimdi soru şu aslında
- Melih Bulu istifa eder mi
- Eğer istifa etmezse öğrenciler eylemlerinden vazgeçer mi?
- Ya da Tayyip Erdoğan atamayı geri çeker mi?
Aslında birinci sorunun cevabını yukarı da verdik, Melih Bulu istifa etmeyeceğini en başında açıkladı zaten, peki bu durumda Erdoğan atamayı geri çeker mi şu ana kadar cumhurbaşkanı takip edenler onun bir Deli Dumrul gibi davrandığını “dediğim dedik çaldığım düdük” tavrını bilirler o zaman bu atamayı geri almayacağını biliyoruz.
Aslında Tayyip Erdoğan’ın bu atamayı geri almamasının altında bu Deli Dumrulluğun yanında bir başka neden daha var o da halkla, toplumla uzun zamandır arasında oluşan uçurum. Atamayı geri almak onun gözünde geri adam atmak olacak ve her diktatörün tavrı gibi o bunu kendine yakıştırmamaktadır.
Çünkü her diktatör kendi tabanını yaratma eğilimindedir. Ve kendi tabanını yaratırken ortaya çıkan farklı sesler onların beyinlerini tırmalar, onları rahatsız eder. Tayyip Erdoğan’ı da Boğaziçi Üniversitesinde başlayan bu eylemler bir taraftan rahatsız ederken bir taraftan da korkutuyor.
İktidar o nedenle son günlerde yaptığı açıklamalarda hem kendisi hem avenesi ikide bir Gezi’yi referans veriyorlar. İkinci bir GEZİ’YE izin vermeyiz diyorlar.
Türkiye’nin en köklü ve yüksek puanlarla girilen üniversitesinin öğrencilerine karşı ‘Öğrenci misiniz, rektör odası basan terörist mi?’ deme cüretini görebiliyor kendisinde.
Bu cümleyi duyduğum ilk anda aklıma 68 Devrimci Hareketinin Liderlerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının İstanbul Üniversitesini işgal eylemi geldi.
Ne kadarda birbirlerine benziyorlar diye düşündüm.
O zaman da haklarını isteyen öğrenciler TERÖRİST suçlaması ile suçlanıyor.
O zaman ki Rektör Ekrem Şerif Egeli de istifa etmem diye diretiyordu.
Dönemin hükümet yetkilileri ve başbakan televizyonlara çıkıp “Durum normaldir demiyorum ancak endişe verici bir şey de yoktur” derken hükümet yetkilileri de “Harekete ihtilalci sosyalistler sızdı”, “provokatörlerin işi” diyorlardı.
Şimdi Boğaziçi Üniversitesinde yaklaşık bir aydır yaşanan eylemde de gelinen nokta haklarını talep edenler Erdoğan tarafından bizzat TERÖRİST olmakla suçlanıyor. O yetmiyor, gözaltına alınanlarla ilgili şu kadar kişi A örgütünden, bu kadar kişi B örgütünden diye havuz medyası tarafından provokatif başlıklar ile fişleniyorlardı.
Fakat geçmişte topluma karşı uyguladıkları haksızlıklardan dolayı ortak bir payda da buluşmanın kendilerine kaybettireceğini bilen totaliter kişilikler, bırakın toplumla bu gençlerle ortak bir zeminde göz göze bakmaya dahi cesaret edemezler.
O nedenle Taksim Gezi de yaptıkları gibi İNATLAŞMA yolunu seçerek, toplumu daha da gerecekler. Peki ama neden ve ne için bu inatlaşma?
Bir fabrika var ve seçilen yönetim kurulu başkanı bu işyerinin başına birini getiriyor.
Ne orada çalışan işçiler bu gelen kişiyi istiyor, ne orada bulunan muhasebecisi, mühendisi, şefi, yöneticisi ama sizin istediğiniz olsun diye orada bulunan bu kadar insanla restleşmeyi, inatlaşmayı marifet zannediyorsunuz.
Bir Çin atasözü şöyle diyor “Götüyle inatlaşan, donuna sıçar”
Tayyip Erdoğan’ın önüne gelene ahkam keserken söylediği gibi:
Eyyyyy Erdoğan ne bu zaman, senin bildiğin zaman, ne bu gençler senin bildiğin gençler.
Onlar ne yaptığını bilen ne istediğini bilen ve bedel ödemekten korkmayan bir gençlik bu gençlik.
Süleyman Demirel döneminde ki siyasal atmosferde olduğu gibi demokratikleşmekten sün olduğu gibi bugünde korkan sizler, Boğaziçi Üniversitesinde çakan kıvılcım dalga dalga tüm yurdu saracak ve sizlerin yapabileceğiniz bir şey yok.
Boğaziçi Üniversitesinde ki gençlere ses olmak zorundayız.
Aşağıda Boğaziçi Üniversitesi gençlerinin hazırladığı orjinali Aşık Mahzuni Şerif’e ait olan YUH YUH türküsü ile dinlemeniz için bırakıyorum.
Bu gençler, bu yetişen kuşak başka kuşaklara benzemiyor.