Ne Olacak Bu Ülkenin Hali? Türkiye Nereye Gidiyor?

Türkiye, son yıllarda çok derin bir siyasal kutuplaşmanın ve içsel bir gerilimin ortasında yer alıyor. Bir tarafta halkın iradesiyle seçilen temsilciler, diğer tarafta ise iktidar tarafından sürekli olarak hedef alınan ve baskılanan bir muhalefet gerçeği var. Son olarak, Mersin’in Akdeniz ilçesinin DEM Partili Belediye Eş Başkanları Nuriye Arslan ve Hoşyar Sarıyıldız’ın gözaltına alınması, bu gerilimin ne kadar kritik bir noktaya geldiğini gösteriyor. 31 Mart 2024 seçimlerinde Akdeniz’i yüzde 37 oyla kazanan DEM Parti, halkın iradesiyle seçilen bu başkanları adeta rehin almış durumda.

Bir Demokrasi Krizi daha mı?

Halkın iradesiyle seçilen bir belediye başkanının gözaltına alınması, yalnızca o ilçedeki seçmenleri değil, tüm Türkiye’nin demokratik yapısını doğrudan etkileyen bir tehdit oluşturuyor. Her ne kadar Türkiye’deki mevcut iktidar, “güçlü bir devlet” söylemleriyle toplumu birleştirmeye çalışsa da, halkın seçtiği temsilcilerin baskı altına alınması, bu söylemi tersine çeviriyor. Bir devletin temel dayanağı, halkın iradesidir. Eğer halkın seçtikleri, hukuki bir gerekçe olmadan tutuklanıyor, gözaltına alınıyor ve baskı altına alınıyorsa, o zaman demokrasi ciddi bir tehlike altındadır.

Demokrasilerde, halkın seçtiği temsilcilerin özgürce görev yapabilmesi, toplumun sağlıklı işleyişi için elzemdir. Mersin’in Akdeniz ilçesinde yaşananlar, yerel seçimlerin artık sadece siyasi tercihler değil, aynı zamanda bir iktidar mücadelesinin parçası haline geldiğini çıplak gözle görebiliyoruz. Belediye başkanları, herhangi bir suçlama olmadan gözaltına alındığında, bu sadece bir yerel yönetim sorunu olmaktan çıkıp; Türkiye’nin siyasi yapısına bir tehdit haline gelmiştir.

Kimin İradesi, Hangi Güç?

Demokrasilerde, seçim sonuçlarına saygı duymak ve halkın verdiği yetkiyi kabul etmek en temel ilkelerdendir. Ancak Türkiye’de, özellikle son yıllarda, iktidar ve muhalefet arasındaki sınırlar giderek daha belirgin hale geliyor. Türkiye’nin geleceği, sadece seçimleri kazananların değil, aynı zamanda kaybedenlerin de saygı gösterdiği bir ortamda şekillenecekse, bu tür uygulamaların ne kadar zararlı olduğunu görmek zor değil. DEM Partili belediye başkanlarının gözaltına alınması, seçimlerin kazanılmasının yalnızca bir başlangıç olduğunu ve asıl mücadelenin iktidar tarafından “onaylanma” mücadelesine dönüştüğünü gösteriyor.

İktidarın, halkın seçtiği temsilcileri susturma çabası, aslında bir tür siyaseten rehin alma girişimi olarak okunmalıdır. Nuriye Arslan ve Hoşyar Sarıyıldız’ın gözaltına alınması, yalnızca Mersin’in Akdeniz ilçesinin değil, tüm Türkiye’nin iradesini hedef almaktadır. Yerel seçimler, halkın özgür iradesiyle yapılır ve bu iradeye saygı gösterilmesi gerekir. Ancak görünen o ki, Türkiye’de halkın iradesi, çoğu zaman iktidar tarafından yalnızca bir rakip olarak görülüyor ve o irade, her fırsatta zayıflatılmaya yok sayılmaya çalışılıyor.

Türkiye’nin Demokrasi Mücadelesi

Bugün yaşananlar, yalnızca DEM Partili belediye başkanlarının değil, tüm Türkiye’nin demokratik geleceğiyle ilgili bir sınavdır. Eğer bu tür uygulamalar, seçimle gelen bir yöneticiyi cezalandırma biçimi olarak normalleşirse, Türkiye’de demokratik işleyiş ciddi anlamda yara alır. İktidar, halkın seçtiklerini dışlamakla kalmaz, aynı zamanda bu tür uygulamalarla toplumu kutuplaştırır, bölünmüş bir toplum yaratır. Çünkü halk, kendisine karşı uygulanan bu tür baskılara karşı giderek daha büyük bir direnç geliştirecektir.

Türkiye’nin demokratik geleceği, sadece iktidarın değil, tüm siyasi partilerin ve toplumsal halkın iradesine saygı göstermesine bağlıdır. Bu, özellikle muhalefet için de bir sorumluluktur. Demokrasinin sadece seçimle değil, her adımda insan haklarına, özgürlüğe ve eşitliğe saygı göstererek savunulması gerekir. Bugün, halkın seçtiği temsilcilerin gözaltına alınması, sadece o ilçedeki seçmenlere değil, tüm topluma bir darbe vuruşudur. Demokrasi, sadece seçimle kazanılmaz; demokrasi, her gün, her an, her bireyin iradesine saygı göstererek yaşatılır.

Türkiye’nin Geleceği İçin Ne Yapmalı?

Bugün Türkiye’nin geldiği noktada, halkın iradesine saygı duyulması, demokrasiye sahip çıkılması bir lüks değil, zorunluluktur. Demokrasi, seçimle kazanılan haklarla değil, o hakların her şart altında korunmasıyla var olur. Türkiye, sadece liderlerin değil, halkın iradesine saygı gösterildiği sürece daha güçlü ve özgür bir ülke olabilir. Ancak, bu sürecin önünde engel olan her adım, toplumun geleceğini daha karanlık bir noktaya sürüklemektedir.

Türkiye, demokrasisine sahip çıkarak, özgür iradeyi savunarak, halkın seçtiği temsilcilerin görevlerini özgürce yerine getirmesini sağlayarak bir çıkış yolu bulabilir ama hükümetin böyle bir talebi olmadığını göz önünde bulundurursak, iktidar süresini uzatabilmek adına; halkın iradesi gasp edildikçe, toplumsal huzur ve güven hızla yok olmaya giderken zor günler bizleri bekleyecektir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri