Cuma, Ekim 31, 2025

Merdan Yanardağ, Tele1 ve Alevi Toplumuna Tuzak

Merdan Yanardağ’ın bir açıklaması oldu. O açıklamadan sonra da özellikle Aleviler arasında bir tartışma başladı. İlginç; bizi çok seven insanlar varmış, bizim de haberimiz yokmuş mesela. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Merdan Yanardağ’ın Tele1’deki Alevi sözlerini “nefret söylemi” olarak nitelendirip gereğinin yapılacağını söyledi.

Tele1‘den güya Alevilere yönelik saldırganlığın hesabını soruyorlar, nefret söylemi gerekçesiyle. Düşünün; Erdoğan Alevi ibadethanelerine “ucube” dediğinde, Alevi inancını aşağılayan o ifadeleri kullandığında bu beyefendiler nefret suçundan bahsetmiyorlardı. Ya da Kılıçdaroğlu’na seçim döneminde söylenen “biz onun kim olduğunu biliyoruz” gibi aşağılayıcı cümleleri göremiyorlar. Ama RTÜK, ne hikmetse birdenbire Merdan Yanardağ’ın  sözlerini nefret söylemi olarak gündeme taşıyor.

Alevilere karşı nefret söylemiyle yetişmiş ve bugün de o nefret söyleminin temsilcisi olan şahıslar bugün bize sahip çıkıyorlarsa, çıktıklarını iddia ediyorlarsa, o zaman Alevilerin dönüp düşünmesi gerekiyor. Eğer bu tartışma Alevilerin kendi iç dinamikleriyle gelişmiş olsaydı, “Aleviler kendilerine yönelik saldırganlığa cevap veriyorlar” denebilirdi. Lakin, bu olayın tetiklenmesinde ana rolü oynayan kurum RTÜK’tür. RTÜK’ün açıklamaları üzerine birdenbire Alevi örgütleri, Alevi kurumları, yazarları, şahsiyetleri Yanardağ üzerinden “Alevilere böyle denilemez, Alevilere şöyle denilemez” tartışmasına başladılar.

Koca koca kurumlar ortak açıklamalar yapıyor. “Alevi kurumları olarak ortak kamuoyu açıklaması” başlığıyla şunu paylaşmış: “Alevilere yönelik hakareti asla kabul etmiyoruz. Merdan Yanardağ’ın Alevilere yönelik sözleri toplumumuzu derinden yaraladı. Alevi inancına ve toplumuna yapılan hakareti kınıyoruz.”

Ama asıl provokasyonu görmezden gelen bir durum söz konusu. Nasıl ki iktidar, CHP’de ya da Kürt siyasetinde tartışma başlatmak için her türlü yolu deniyorsa, aynı iktidar yapılanması şimdi de Aleviler içerisinde tartışma yaratma ihtiyacı duyuyor. Kaos istiyor.

Evet, kullanılan cümleler yanlıştır. Evet, söylenen sözler ya da bakış açısı, Alevilere yönelik bilinçaltındaki bir görüşün dışa yansıması olabilir. Ama bu, iktidar medyasının, trollerin veya iktidarın kılıcı gibi medyanın üzerinde sallanan RTÜK’ün oyununa geleceğimiz anlamına gelmez. Alevilerin genel menfaatlerinin örgütlenmesi, siyasetteki ağırlığının hissedilmesi gibi hedeflerin karşısında bir tablo yaratıyor. AKP çetesinin muhalifleri bir birine saldırtma, son dönemlerde meşru zemine çekilmeye çalışılan Kültür Bakanlığı çalışmaları, geçmişte Alevi katliamlarında yer almış siyasi yapıların bugün Alevilere yönelik düzenlediği yeni oyunların nereye varacağını görmek açısından önemlidir.

Bizi bir yere doğru iteliyorlar. O yönlendirildikleri yeri görmemiz gerekiyor. Bizim mücadelemiz, o itilmek istendiğimiz yerle olmalıdır. Bizim mücadelemiz, kendi içimizdeki tartışmaları derinleştirecek, ayrışmayı artıracak konular üzerinden olmamalıdır. Devlet ve iktidar, Aleviler içerisinde ayrışmaya vesile olacak tüm argümanları bugün Alevi toplumunun önüne zaten sürüyor.

“Alevilik İslam içi mi dışı mı, Türk mü Kürt mü, Cem evi nedir, Kültür Bakanlığı’ndaki temsiliyeti nedir, ayrı bir inanç mıdır?” gibi tartışmalar masum değildir. Bu tartışmaların merkezinde devlet ve istihbarat vardır.

Varlığı reddedilen, kimliği tanınmayan bir toplumu sürekli tartışmaya açmak ve bunun üzerinden siyaset üretmek sadece iktidarın menfaatlerini örgütlemektir. Alevilerin hak mücadelesinden uzaklaştırılması, demokrasi güçleriyle ve Kürt siyasetiyle olan ittifaklarının parçalanması bu planın parçasıdır.

Bu nedenle esas alınması gereken, eşit yurttaşlık mücadelesidir. Ama ne yapılıyor? Sünni gündemler üzerinden Alevi toplumu, Alevi örgütlenmeleri, Alevi aydınları ve entelektüelleri birbirine düşürülerek birliktelik ortadan kaldırılmak isteniyor.

İşte bizim de tam tersini yapmamız gerekiyor. Eğer iktidar, iktidar medyası, troller, RTÜK gibi kurumlar bir tartışmayı tetikliyorsa, yapılması gereken en basit şey bu oyuna gelmemektir. Alevi örgütleri ve aydınları, bu tartışmalara daha mantıklı ve seviyeli bir düzeyde yaklaşmalıdır.

Şunu unutmamak gerekiyor: Hiçbir şey dokunulmaz değildir. Her şey tartışılabilir, her fikir konuşulabilir. Eleştirileri, Alevilere gelecek eleştirileri ya da Alevilerin başkalarına yapacağı eleştirileri saldırganlık olarak okumak Aleviliğin ruhuna aykırıdır.

Alevilik dönüşümden yana, değişimden yana; kendisini dönemin ve çağın koşullarına göre yenileyerek bugüne gelmiştir. Aleviliği siyasal İslamcı bir kafayla örgütleyemezsiniz. Eğer siyasal İslam’ın baktığı gibi dokunulmazlık peşinde koşuyorsanız, zaten Aleviliğinizden vazgeçmişsiniz demektir.

Siyasal İslam hiçbir yerde varlığını tartıştırmıyor: “Tartışmayın, fikirlerimiz tartıştırılamaz, kanunlarımız ve kurallarımız vardır, ya buna uyacaksınız ya da öleceksiniz” diyor. Alevilikte böyle bir şey yok. Alevilikte sonuna kadar tartışma, sonuna kadar meselenin üzerine gitme ve gerçeklik üzerinden onu yeniden reforma edebilme gücü vardır. Aleviliği ayakta tutan da budur. Alevilik dönüşümün, demokrasinin, direncin bir temsiliyetidir.

Aleviliği siyasal İslam gibi dokunulmaz hale getirdiğiniz zaman, zaten siyasal İslam başarılı olmuştur. Bugüne kadar Alevilere yapılan hakaretlere sessiz kalanlar, hatta alkışlayanlar, bugün Alevilerin iç tartışmalarında cımbızlayarak bazı ifadeleri piyasaya sürebiliyor. Biz de o tartışmalar üzerinden birbirimizi suçlamaya başlıyoruz; eleştirmeye değil, suçlamaya.

Ötekileştirmeye başlıyoruz: “Kurumlarımız böyle, insanlarımız şöyle, aydınlarımız böyle, yazarımız çizerimiz böyledir” diyerek insanları sıkıştırıyoruz. Ama bu durum, eşitlik ve demokrasi mücadelesinin parçası olmaktan bizi çıkarıyor.

Onun için bu gündemlerin ötesine çıkıp, asli ve temel meselelere gelmek gerekiyor. Şu anda Türkiye yeni bir yüzyıl örgütlemeye çalışıyor. Eğer barış süreci doğru bir temelde kurulabilirse, bu, Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılını belirleyecek.

Alevilerin sorunları 100 yıl sonrasına ertelenemez. Aleviler bugün bu dönüşüm tartışmaları ve barış tartışmaları içerisinde kendi hak mücadelesini vermek zorundadır. Başkalarının çıkar çatışmalarının, tokuşturma mücadelelerinin bir aracı haline gelmemelidir.

Kendi taleplerini, çıkarlarını ve özgürlük alanlarını zorlamaları gerekir. Ama bu, başkalarının özgürlük alanlarını, tartışma zeminlerini ya da eleştiri haklarını ellerinden almak anlamına gelmez. İnsanlar kendilerini ifade ederken yanlış cümleler kullanabilir. Yanlış cümleler yüzünden linç kültürü yaratamayız.

Alevilerde linç kültürü yoktur. Aleviler kimseyi linç etmez. Bunun için Alevilerin dönüp kendilerini sorgulamaları gerekiyor. Ama bu, şunu da unutturmamalı: Aleviler hakkında yapılan genellemeler, Alevilerin ruhunu ve duygularını incitebilir. Bunun da bilinmesi gerekir.

Fakat bu bilinçle hareket ederken, kendi aramızdaki tartışmaları derinleştirip meseleleri kenara itmemeliyiz. Daha soğukkanlı olmalıyız. Asıl emek ve çaba, eşitlik ve barış mücadelesinin parçası olmak için harcanmalıdır.

Suriye’den gelen bir görüntü: Alevi evleri işaretleniyor. Tanıdık gelmiyor mu? Maraş’ta işaretledikleri gibi, Adıyaman’da hatırlattıkları gibi, Bursa’da hatırlattıkları gibi… Başka yerlerde Alevi evlerine çarpı koyarak “biz sizi biliyoruz, yerinizi biliyoruz ve sizi öldüreceğiz” mesajı veriliyor. Türkiye’den Suriye’ye bu zihniyet nasıl taşınıyor? Türkiye Cumhuriyeti devleti aracılığıyla, onların çeteleri aracılığıyla, aynı kafayla örgütlenmiş yapılar aracılığıyla.

Aldıkları bilgi bu. Alevilere bakış açıları bu. Alevilere bakışı böyle olan ve bu yapılanmaları örgütleyen, destekleyen yapılara karşı da Alevilerin daha soğukkanlı bir atmosfer içerisinde dönemi ve süreci değerlendirmeleri gerekiyor. Suriye’de yapılan Alevi katliamının arkasında kimlerin olduğunu unutmamak gerekiyor.

Tam bunu söylemişken, şu noktaya da gelmek gerekiyor: Tele1, RTÜK tarafından kapatma cezaları alıyor. Ve bu kapatılma cezalarından bir tanesi, Suriye’de yapılan Alevi katliamını haberleştirdiği için. Suriye’deki Alevi katliamını haberleştirdiği için dava açan, kapatma cezası veren şahsiyetler birdenbire Alevilere karşı nefret suçunu keşfediyorlar ve bundan dolayı da yükleniyorlar.

Hem Suriye’deki Alevilerin katledilmesine karşı çıktığı için ceza veriyorlar, hem de Aleviler içerisinde tartışma yaratıp bölünmeyi derinleştirmek için nefret suçu söylemini kullanıyorlar. Bu oyuna gelmemek gerekir.

Bu RTÜK’ün koyduğu işarettir. Bu işaret iktidarın koyduğu işarettir. Bu işaret Erdoğan medyasının, Türkiye medyasının koyduğu işarettir. Bunu unutmamak gerekiyor. Bu işareti koyanlardan, bu tartışmaları başlatanlardan medet ummamak gerekir. Bu, bıçağın altına kafamızı uzatmak demektir. Onun için de dönemi ve süreci daha dikkatli karşılamamız gerekiyor.

2 YORUMLAR

  1. Üstadım yanınızda çok haklı bulduğum noktalar var.Ancak CHP içerisindeki tartışmaları sürekli Sn.Kılıçdaroğlu ‘nun Aleviliği üzerinde yorumlamak tamda söylediğiniz odaklara hizmet etmiyor mu? CB seçiminde bile kazanacak aday tartışmasına katılanların Alevi kimliğine saldırılarının gizlenmiş örneğini yaşamadık mı?Sn.Hikmet Çetin bile bu gün el atak öperek bu operasyona hizmet etmiyor mu? Asıl zorumuza giden kardeş dediğimiz insanlardan gelen beklenmedik saldırılar olmasın.Merdan Yanardağ veya türevleri bu konuda yeterince aydınlanamamış Aydınlar değil mi?Bırakın insanlar demokratik tepkilerini dile getirsin.

  2. Sen kim olduğunu bilmiyorum ancak sen merdan yanardağ i hiç tanımamış sın
    Sen kimsin ki merdan yanardağ a yeterince aydinlanamamis diyorsun
    Merdan yanardağ bu ülkede bilgisi ile birikimi ile kültürü ile ilk 20 ye girer
    Sen kaçıncı sıraya giriyorsun da böyle bir söz söyleme hakkı na sahipsin kaç kitabın var haddini bil

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları