Dil, insanların kendi aralarında geliştirdikleri en güçlü ortak değerdir. Dilin kökleri üzerinden insanın var oluşunu gözlemlemek, oldukça zihin açıcı bir etkinliktir. Ağızda çıkan kelimeler, öylesine-boşa söylenmemiştir. Sözcüklerin anlamını bilerek konuşmak, onlara yeni boyutsal anlamlar katmak, büyük bir erdemliliktir. Bu makaleme konu edindiğim İnsan, dilsel açılardan hem “unutkanlık” ve hem “ölümlülük” ekseninde, bizlere derinlikli bir felsefi kapıyı aralamaktadır. Ol kapının eşiğine varmak, ölümle unutulacağını bildiği halde yaşama tutunan insanın, baş edemeyeceği mecburiyetindendir. İlerleyen satırlarda da anımsanacağı gibi dilsel manalarda “insan” sözcükleri, dil-felsefe ilişkisine farklı bir bakış açısı getirmektedir.

Nisyan olan İnsan
Arapçada “ins ve insan” sözcüğü, “nisyan” kökünden türemiştir. Nisyan, “unutmak” anlamına gelir. Dolayısıyla, insan kelimesinin kök anlamı “unutkan varlık” tır. Bu dilsel köken, insanın doğasına dair gizemli bir tespiti içinde barındırır. İnsan, “hatırlamaya çalışan“ ama aynı zamanda “unutmaya mahkûm“ bir varlıktır. Unutmak, insanın doğasalıyla yakından alakalıdır.
Türkçedeki “İnsan nisyan ile malûldür” sözü de bu anlamı sürdürür. Ata sözünde geçen ”ile“ bağlacı, öz Türkçe olup, ”bile, beraber“ anlamına gelmektedir. Malûl kelimesi, yine Arapçadan Türkçeye geçmiştir. Açık ifadesiyle “hastalıklı, kusurlu, eksikli” anlamlarını taşır. “Malûlen emekli” veya “malûl maaşı” gibi deyimlerde de görüldüğü üzere, malûl sözcüğü, bir tür “yoksunluğa, işlev kaybına” Alzheimer’e işaret eder. Alzheimer hastalığı, insana bulaşan en acımasız kötülüktür. Bu bağlamda “İnsan nisyan ile malûldür” atasözü, “insan hafızası kusurludur. Unutkanlık, onun doğasındaki en büyük eksikliktir” benzeri anlamları ifade eder.

Mirov mirinbar e < İnsan ölümlüdür
Kürtçede insan kelimesi “mirov” sözcüğüyle karşılanır. Mirov, aynı zamanda “insan evladı” anlamına gelir. Ondan türeyen “mirovati” ise “insanlık” anlamını içerir. Mirov kelimesinin kökü olan “mirin” sözcüğü, “ölüm” demektir. Böylece mirov yani insan, kök anlamı itibariyle bir “ölümlü varlık” tır. Kürtçedeki “Mirov mirinbar e” < İnsan ölümlüdür ifadesi, bu felsefi hakikati dile getirir. Buna karşılık “Mirov nemir nîne” < Ölümsüz insan yoktur sözü, insanın faniliğini kesin bir yargı olarak ortaya koyar. İnsan “fani olan-ölen” ama aynı zamanda “yaşama tutkuyla bağlı” tek canlı varlıktır.
Ölümün diğer adı: Hafıza kaybı
Bu iki dildeki (Arapça, Kürtçe) İnsan üzerindeki sözcüklerin köken bilgisi, “insanın iki yönlü yok oluşuna” işaret eder: Arapçada nisyan, insanın “manevi ölümünü”, yani hatırlama yetisini yitirmesini kastederken; Kürtçedeki mirin ise insanın “fiziksel ölümünü” bize anlatır.
Böylece insan, bir yandan unutmanın karanlığında ”ruhsal bir ölüme“ sürüklenirken, diğer yandan ”bedensel faniliğiyle“ dünyadan yok oluşu, yaşamdan kopuşu anlatır. Nitekim “İnsan, hem “ölen” hem “unutan” bir varlıktır.” Unutmak, ölmenin bir tür içsel başlangıcıdır. Ölmek ise unutmanın son hali, biçimidir. Her iki eş anlamsal boyut, ”insan“ denen o kutsal canlı varlık içindir. Aslında İnsanın kendisi, başlı başına bir diğer insan için müthiş bir aynadır. Mühim olanı, o aynaya iyi tarafından bakmak ve gördüğünü anlamaktır.
İnsan, ölüm karşısında belki çaresizdir ama, hafızasına sahip çıkması açısından da aslında çok güçlüdür. Dolayısıyla hafızasını korumak, onun varlık nedenidir. Zira hafıza kaybı, aslında ölümden de beterdir. Ayakta ölümü ifade etmektedir. Hele hele toplumsal hafıza kaybı, kayıpların en değerlisidir. Yerine yenisini koymak, neredeyse imkansızdır. Hafızalarını kaybeden toplumlar, tarih sayfalarında, coğrafi haritalarda, dilsel iz düşümlerde, dahası zamansal ve mekânsal alanda silinmektedir. Bunun en yalın hali, yok olup ölmek demektedir. Nisyan olmak, mirin olmakla eş değerdir. Ölüm, acı bir hakikattir.
Hak ile kalın!