Cuma, Aralık 19, 2025

Yolu Bilmeyenler Nereden Bilecek, İkrarın Sahibi Ana Değil Mi?

25 Kasım Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetle
Uluslararası Mücadele Günü Kapsamında-1

“BİR ÖZ SAVUNMA ÖRNEĞİ: ZARİFE ANA”

Asimilasyon ve devşirme politikalarının devamı faşist devletin Alevisi, devletin Kürdü yapılmaya çalışıldığı ve gençlerimizin, geleceğimizin yok edildiği, herkesin üç maymunu oynayıp sustuğu “parsel parsel eylemişler dünyayı” deyip herkesin kendi kurumunu parsellediği; ama özellikle Alevilerin yaşadığı Dersim’de, Maraş, Malatya, Çorum, Erzîngan, Qoçgiri, İstanbul vb. büyük şehirlerin Kürt Alevi mahallelerinde madde bağımlılığı, çeteleşme, fuhuş, ajanlaştırma, kadınları düşürmeye çalışma çaresizliği, “köy korucusu” vb. sadece Dersim Aleviliği (Rêya Haq) inancı için değil, Alevi toplumunun tamamına yapılan; gençliğin, geleceğin yok edilme amaçları, özel savaş politikaları, özel harp dairelerinin projeleri, şu an yaşanan soğuk soykırım, soğuk savaş… Kimin umurunda? Kimin umurunda… Herkes kendi bahçesinin tarihçisi, sosyologu. Sıcak savaşı, sıcak soykırımı, katliamları anıyor, var oluyor, iyi güzel… Peki şu an yaşanan görünmeyen şiddet, görünmeyen soğuk soykırımı, soğuk savaşı, soğuk tezgâhları, asimilasyon politikalarını, yezidin her kılığa girdiğini ne zaman görecek kurumlarımız?

Bu yüzden “şiddet nedir?” sorusundan başladık; çünkü ne savaş, ne şiddet ne de asimilasyon ve devşirme politikaları sadece soykırım, katliam ve sıcak savaştan ibaret değil. Şiddet sadece sıcak savaş ve fiziksel olan değildir. Psikolojik şiddet gibi soğuk savaş politikaları da görülmesi, fark edilmesi ve öz savunması geliştirilmesi zor alanlardır.

Hafıza merkezimizi bir tazeleyelim: Kerbela katliamı, Emevi-Muaviye, Osmanlı zihniyetinin Kızılbaş katliamları (Pir Sultan’ın asılması vb.), Hamidiye alaylarının Kızılbaş katliamları, İttihat Terakki’nin Qoçgiri katliamı, Dersim soykırımı, Malatya katliamı, Maraş katliamı, Çorum katliamı, Ümraniye, Gazi, Madımak katliamı… Ne oldu bu soykırım ve katliamlarda kadınlara? Nasıl savaş teknikleri uygulandı?

Dersim eyaletinde; önce Qoçgiri katliamı ve beraberinde Dersim soykırımı yaşandı. Kadınlar çırılçıplak soyuldu, kilometrelerce o halde yürütüldü. TC’nin askerleri tarafından tecavüze uğratılıp (onun olmayan toprağı yok etmenin çaresizliği, onun olmayan namusa zorla erişmeye çalışmak), kafalarına vurularak çocuklarının gözü önünde ve çocuklarına aynı işkenceler yapılarak katledildiler. Ölümsüz çocuk bedenlerinden kuleler inşa ettiler… Ve uçurumlardan attılar; yaşlı, genç, kadın, çocuk, bebek demeden. Günlerce, aylarca kan aktı Munzur… Doğmamış, doğamamış çocuklarının ahıdır durur tepesinde, geçmez… Evet, patriyarkal emperyal faşizmin savaş tekniğidir: İşgal ettiği yere önce tecavüz kültürünü taşımak. Dünya savaşlarında ondan daha büyük ve güçlü emperyal düşmanın ona yaptığını, gücü yettiğine yapmak bir klişedir: Emevi’de, Osmanlı’da, İttihat Terakki’de, TC devletinde… Dost gördüğü emperyal düşmanın kendisine yaptığını kendi içindeki başkasına, gücü yettiğine yapmak devletin Stockholm sendromudur. Askerlerini, kendisini katleden emperyal askerlere benzetmek… Askerlerdeki aslında kendinde olan yenilgi psikolojisini kendi sınırlarındaki en ötekini yok ederek askerlerini aşağılık kompleksinden çıkarmak (Emevi zihniyetinde, Osmanlı’da, İttihat Terakki’de, Misak-ı Milli’ye kadar sınırlar her küçüldüğünde) bir TC klasiğidir. Soykırım ve katliam? Karşında insan mı vardı ey Alevi?

Dersim’de soykırım uygulandıktan sonra bitmedi. Kalan çocukları devşirmek için Türk ve Sünni insanlar tarafından “yetiştirildi”. Nezahat Gündoğan’ın “İki Tutam Saç” belgeselini izleyerek ayrıntılara sahip olabilir, sürgüne gönderilen, evlatlık verilen kız çocuklarının, kadınların soykırımın canlı tanıklıklarını seyredebilirsiniz.

Böyle bir zorbalık tabii ki kendi içinde kadın önderlerini yarattı. Bu vahşi soykırımın karşısında Qoçgiri Dersimi’nden Zarife Ana’yî ve Mamekî’den Bese Ana’yı… Ve nicelerini…

Kürt Alevilerin ilk kadın gerillasıdır Zarife Ana; Qoçgiri’den. Kırmancki’ye mor sümbüller, kardelenler güzelliğinde bir kavga bıraktı bizlere. O, 1937–1938 Dersim soykırımı yaşatılırken merkez kadroda bir kadındı. Soykırımcı “medeniyet” getirecek devletin avcı-savaşçı erkeklik tarihinin patriyarkal feodalizmin ve patriyarkal emperyal kapitalizmin bir sonucuydu “batılı görünmek”. Vitrinde kalan “modern” kadın; saçı açık, makyajlı, elbise giyen, bikini giyebilen, spor yapabilen “modern” kadın… Peki kamusal alanın neresindeydi? Bu kadınlar hangi makam ve mevkilerdeydi? Hangi organda karar verici yetkileri vardı? Osmanlı’dan İttihat Terakki’ye modernizasyonun tek örneği Ermeni asıllı olan Hatun Sebilciyan’ın ismi değiştirilerek Sabiha Gökçen’in savaş uçağı kullanması; Dersim’de hemcinslerini ve çocukları sarin gazı vb. silahlarla bombalaması… Peki Sabiha Gökçen’in savaş pilotu olma dışında bir rütbesi var mıydı? Onbaşı, binbaşı, general? Hiçbiri yoktu. Bir hiç uğruna kadınlık onurunu kirletti… Peki yapılan soykırımın karşısında “dağlı” diye küçümsenen, tecavüze uğramamak için, çocuklarını korumak zorunda kaldığı için eline silah almak zorunda kalan Zarife Ana, öz savunmanın en önünde, merkez kadroda yer alıyordu. Emeğini ve kavgasını erkeklere bırakmayacak kadar cesurdu. Böyle bir feminist bayrağı bize teslim etti; tilsime Kırmancki’nin bertengini emanet etti Zarife anamız.

Tam da bu yüzden kurtuluşu, eşitliği, aydınlığı, modernliği, asimilasyon karşıtı öz savunmayı, Emevi zihniyetine karşı laikliği başka yerde değil; evimizde, özümüzde, inancımızda, itikatımızda, anadilimizde, kültürümüzde, yolumuzda arayalım. Evet, yaşatılan katliamlardan politize olmak zorunda kalmış bir toplum, Alevi toplumu var. Ama bizim “muhalefetin” klik savaşlarından daha önemli sorunlarımız var: Gençliğimiz, geleceğimiz yok ediliyor. Önce “bir olalım, hür olalım, eşit olalım” ki onlara sahip çıkabilelim. “Yol bir, sürek binbir” öğretimizi, yolu kim sürecek elli yıl sonra? Belki diasporada değil ama memlekette beton duvardan ibaret görülen “ibadeti” bile sürecek kuşağımız kalmayabilir. Bugün yozlaşmaya ses çıkarmaz isek “çeteleşme, madde bağımlılığı, fuhuş, ajanlaştırma, devletin dedesi, devletin aydını, devletin Alevisi, devletin Kürdü” bataklık politikaları yukarıda saydığımız sıcak katliamların devamıdır. Soğuk soykırım, soğuk ferman, Şark Islahat Planı’nın, asimilasyon ve devşirme politikalarının devamıdır. Nasıl ki psikolojik şiddetin fiziksel şiddetten farkı yoksa —ki hasarı daha büyüktür— psikolojik şiddetin teşhisi, darp raporunun alınması fiziksel şiddetten daha zordur. Fiziksel şiddet, diyalektik bir refleks olan öz savunmayı doğuruyorsa, özel savaş taktikleri de bir öz savunma diyalektik refleksini elzem kılmaktadır. Soğuk savaş taktikleri sessiz, uzun vadeli yürütülen, asimilasyon politikaları faşizmin güncellenmiş katliamlarıdır. Sessizdir, bukalemundur, her kılığa girer… Zararı bir sıcak katliamdan daha fazladır. Psikolojik şiddete karşı durma yöntemleri nasıl bilinmiyorsa, bizim Alevi toplumumuz da ne yazık ki soğuk asimilasyon politikalarını bilmiyor. Bu özel harp dairelerinin plan ve projelerini bırakın çökertmeyi, ne yazık ki anlayamadı bile çağın Yavuz hırsızını, Topal Osman’ını, İdris-i Bitlisi’sini… Anlasa, bu kadar kurumlarda erkek savaşı olmazdı diye düşünüyorum. Ve buradan tüm yöneticilere sesleniyorum: Koltuk sevdanız yola zarar veriyor. Kurumlarınızı, kamusal alanlarınızı, temsiliyetinizi, koltuklarınızı kadınlarla paylaşmaktan çekinmeyin. Kadınların Zarife’leşmesinden çekinmeyin. Yolun koruyucusudur Ana; ikrarın sahibi, erkanın sahibidir. Alevilikte özden uzaklaşmayı önleyendir, gençleri koruyandır. Tüzüklerdeki eş başkanlık, kadın kotalarını lütfen uygulayın. Yarın belki diaspora için değil ama memleketimiz için korkunç yerlere gidiyor. Aleviliğin reformistleştirilmemesinin, öze dönmesinin yolu post nişane sahibi analarımıza, kadın zakirlerimize, kadın âşık ve ozanlarımıza sahip çıkmaktır.

Analarımızın post nişanesini tartıştırmayın; Aleviliğin özünden uzaklaşmasını tartışın. Her pir kendi ocağında kapalı cem tutmazken; pir, dede, mürşid, rayber, talip, müsayip, ikrar sistemi dağılmışken; hepsi başka bir ağızdan konuşurken… Kurumlarımızda erkeklerin liste savaşları varken Aleviliğin özündeki “can” kavramını tekelleştirmeyin. Evimizi sessizce yıkıyorlar, görmüyor musunuz? Daha iktidarın politikalarına, Bahçeli’nin cemevi projesine, Yavuz hırsızı “aydınlara”, devşirilen düşkün Alevi sözde aydın ve sanatçılardan bahsetmedik bile…

Alevi kadınların kamusal alanı; Analarımız, Kadın Zakirlerimiz, Kadın Âşıklarımız, Kadın Ozanlarımız, kadın sanatçılarımız, kadın kurum temsilcilerimizdir. Onlara sahip çıkmaktan, kadınların Zarife’leşmesinin önünü açmaktan asla vazgeçmeyeceğiz! “Bir olacağız, eşit olacağız, hür olacağız.”

Kadınlara kamusal ve özel alanda yöneltilen bütün şiddet türlerine, kurumlarımızdaki tüm toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı daima kadın dayanışması ile… Aşk ile…

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları