Pazar, Kasım 9, 2025

Devlet adına inşa edilen Alevilik DEVRİŞ ÇİMEN/AZİZ ORUÇ

“Aleviliğin ibadet dili Türkçe’dir” sözünün tetiklediği tartışma sürüyor. 72 millete ve dile bir bakan bir inancı tek dile sıkıştırmanın Aleviliğin özüne aykırı olduğu tepkileri gelmeye devam ediyor. Uzun tarihi boyunca pek çok baskıya, asimilasyona, inkara maruz kalan Alevi inancının çoğulcu ve kapsayıcı hakikatini 5 bölümlük dosyamızda bizzat muhataplarına sorduk, onlar da Aleviliğin zengin birikimini, çoğulcu dilini anlattı. Dosyamızın son bölümünde gazeteci ve Üryan Hızır Ocağı dedelerinden Veli Büyükşahin ve sanatçı Cihan Çelik’le konuştuk.

Kürt Alevilerin ibadetini kendi dilleri ile gerçekleştiremiyor olmalarını neye bağlıyorsunuz?

Tümden kendi dillerinde ibadet yapmıyorlar demek biraz haksızlık olur. Çünkü bütün asimilasyon çabalarına rağmen kendi dillerinde ibadetlerini bin bir zorlukla bugüne kadar taşıdılar. Bunu belli bir noktaya kadar yapabiliyor olmaları oldukça önemlidir. Ancak şu gerçeğin altını çizmeliyiz ki, bu topraklarda tekçilik üzerinde bir ulus inşa süreci yürütüldü. Etnik kimlik, inanç kimliği, kültürel yapı neredeyse tümden tekleştirilmeye çalışıldı. Alevi inancı da bundan fazlasıyla nasibini aldı.

Son yüzyıldaki Türk ulus inşa sürecinde, “Anadolu Aleviliği”, “Halk İslamı” adı altında Orta Asya ve Türk merkezli bir Aleviliğin inşasının bizzat devlet tarafından yapıldığına tanıklık ettik. 1925’teki Tekke ve Zaviyeler Kanunu gibi düzenlemeler; Koçgirî, Dêrsim, Maraş gibi katliamlarla özel olarak Kürt Alevilere yönelik bir yaklaşımın olduğunun da altını çizmek gerekir. Yani devlet, özellikle Kürt Alevileri, hem inançsal, hem de etnik ve dil konusunda ya asimile etmek, sisteme entegre etmek, ya da yok etmek konusunda çok ciddi çalışmalar yürütmüştür. Baha Sait ve İttihatçılar ile başlayıp, Fuat Köprülü gibi isimlerle bir paradigma yaratmışlardır. Dolayısıyla şunu çok net ifade edebiliriz ki, inşa edilen Alevilik, Fuat Köprülü ve benzerlerinin yarattıkları paradigmanın ürünüdür; bu da devlet adına yapılmıştır. Maalesef üzerinden yüzyıla yakın zaman geçmiş olmasına rağmen halen bu paradigma geçerliliğini korumaktadır. Kürt Aleviler, ocakları, pirleri, mürşitleri yol erkanlarını yürütürken kovuşturmaya, saldırıya ve kötü muamele maruz kalmışlardır. Hatta yer yer kullandıkları dilden ve kendilerine özgü yürüttükleri yol erkandan dolayı sapkın ilan edilmişlerdir. Bunun örnekleri yakın tarihimizde fazlasıyla vardır.

Gelişen durumda gulbanglar, deyişler, dualar veya dileklerin Kurmancî veya Kirmancki dillerinde gerçekleştirilmiyor olunması, Kürt Alevilerinin kültürel geleceği açısında nasıl bir duruma dönüşebilir?

Her dinin, inancın, halkın ve kültürel kimliğin kendisine has bir evreni, coğrafyası ve bir toplumsal uzamı vardır. Bir inancı, tarihinden, coğrafyasından, ziyaretlerinden ve en önemlisi de dilinden koparırsanız hakikatin dışına atmış olursunuz. Bir gulbangı, bir duayı, ya da deyişi başka bir dile çevirmek ile aynı duyguyu ve maneviyatı yaşatamazsınız. Hızır sizin coğrafyanızın Hızırıdır. Kendi dilinizdeki, ‘Xuda,’ ‘Hüseni Deşti Kerbela’ anlamı başka bir dilde aynı anlamı bulamayabilir. Kürt Alevilerin kendi dillerinde inancının gereğini yapmasında ortaya çıkan zorluklar, kendi inançsal kültürel yapılarına bir yabancılaşmayı ve zaman içinde tümden farklılaşıp asimile olmalarına yol açacaktır. Her topluluk kendine has, kendine özgü ve biriciktir. Bu kendine özgü olmayı kaybetmek bir nevi yok olmak anlamına da gelmektedir. Nihayetinde bunun sonu, Türkiye’de Türkleşmek, İran’da Farslaşmak, bir başka yerde Araplaşmak olacaktır. Tersinden, Arap Alevilerini, Türk Alevileri ya da Arnavut Alevlerini başka bir etnik kimliğe zorlamak da kendi hakikatinden koparmak anlamına gelecektir. Dilin kullanımı bu anlamda çok merkezi bir rol üstlenmektedir. O yüzden Kürt Alevilerin kendi dillerinde ibadetini yapması hayatı önem taşımaktadır.

Kürt Aleviler ibadet dilinin dönüşümüne nasıl yaklaşıyor? Bu konuda bir farkındalık, sahiplenme ya da direnç var mı?

Özellikle göçler ve kentleşme ile birlikte kendi coğrafyalarından kopan Kürt Aleviler dillerini kullanma konusunda ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya. Çünkü yaşamın her alanında kamuda ve özel alanda tüm her şey tek bir dil Türkçe üzerinden yürütülmektedir. Bunun yarattığı ciddi zorluklar var. Ancak Kürt Aleviler, kendi Aleviliklerini kendi dillerinde yapma konusunda son yıllarda daha fazla bir çaba içerisindedirler. Özellikle Alevi kurumlaşması, kentlerde cemevlerinin kurulması ile birlikte neredeyse ibadetin dili, yol, erkan tekleşmeye başladı. Gelenekten gelen ocaklarımızın ve pirlerimizin sayısının az olması bu süreçte oldukça olumsuz bir duruma neden olmaktadır.

Elbette kendi coğrafyalarında tanık oldukları, içinde oldukları kendi dillerindeki yol, erkan ve ibadet dilinin değişmesiyle, toplum bir rahatsızlık yaşıyor; kendi Aleviliğinin eksik yürüdüğünü, manadan ve inançtan uzaklaştığını fark ediyor. Kendi dilinde yapılan uygulamalara da fazlasıyla sahip çıkıyor. Yani elbette, kendini koruma konusunda bir direnç var.

Alevilik içindeki “ibadet dili Türkçedir” yaklaşımı sizce Kürt Alevilerde nasıl bir karşılık buluyor?

Bu konuda, son zamanlarda ortaya çıkan tartışmalar aslında hepimizi oldukça şaşırttı. Birincisi, halen Aleviliği inşa edilmiş tekçiliğin içine sıkıştırma çabası ile bu inancı kendi sınırları içine hapsetmedir. Tam da devletin Alevileri sisteme entegre etme ve Türklükle sınırlandırma çabası varken, Kürtçe üzerine kamuoyunda ciddi tartışmalar yürütülürken bu tür bir yaklaşımın ortaya çıkması elbette oldukça şaşırtıcıdır. Tabii ki gözden kaçırmamamız gereken en önemli noktalardan bir tanesi de, asimilasyon ve tekçi politikalardan dolayı Kürt Alevilerinin zaten bir kısmının, Kürtçe ile ibadet yapmamakta bir sorun görmemeleridir. İkincisi ise bu konuda Kürt Alevilerinin çok yüksek düzeyde tartışmaya dahil olması, güçlü tepki vermesiydi. Sadece Aleviler değil, genelde Kürt toplumu da sahiplenen bir noktadan yaklaştı. Bu oldukça önemli. Bu tartışma bize göstermiştir ki, Kürt Alevi toplumu, kendi inancını, kendi diliyle yapma konusunda bir refleksin içindedir.

Alevilikte ibadet dili meselesi sizce inançsal bir konu mu, siyasal mı?

İbadette tek bir dili dayatmanın inançsal mı yoksa siyasal mı olduğu konusu, nereden baktığımızla ilgilidir. Nihayetinde cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte dayatılan tekçilik ve asimilasyon dayatması siyasal bir yaklaşımdır. Herhangi bir inanca başka bir dili dayatmak, elbette ki siyasal bir yaklaşımdır, ama aynı zamanda o inancı yozlaştırmak, içini boşaltmak, coğrafyasından koparmak, kültüründen ve hakikatinden uzaklaştırmak anlamına gelmektedir.

Cemlerde kullanılan dilin değişimi ne zaman ve nasıl gerçekleşti?

Aleviler uzun süre kendi coğrafyalarında kapalı bir toplum olarak yaşadılar. Kentlerle ilişkileri minimum düzeydeydi. Ancak kentleşme ve göçler ile birlikte durum değişti. Gittikleri yerlerde hem ciddi uyum sorunları yaşadılar; hem de dini ibadetin kendisini oluşturan talipler ve ocakzadeler, pirler göç edip birbirinden kopunca ciddi bir krizin içine girdiler. Yani göç edenler açısından ibadet çökme noktasına geldi. Şehirlerde bin bir zorlukla kurulan cemevlerine gittiklerinde ise ne buldularsa ona razı oldular. Devlet her ne kadar bu cemevlerine sürekli mesafeli dursa da ama belli düzeylerde müdahale etmekten de geri durmadı. Yani inancın kendisine, dilin kendisine her aşamada müdahale etmeye çalıştı. Yüzyıl geriye gittiğinizde, Kürt Alevi coğrafyasında Türkçe’nin hiçbir hükmü yoktur. Dolayısıyla ibadet dilinin Türkçe olmasının koşulları da yoktur. Geçmişte, ibadette Farsça ve Arapça kadar bile etkisi olmamıştır. Kısaca söylemek gerekir ki Kürt Alevilerin ibadet dilleri kentlerde değişmeye başlamıştır.

Alevi kurumları bu tartışmayı nasıl ele almalı?

Aleviler aslında bu tartışmayı uzun süredir yapıyorlar. Özellikle Alevilerin etnik kökeninin ne olabileceği konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Bu tartışma biraz da Türkiye’de devletin, Türklük dışındaki kimliklere, başta Kürtler olmak üzere bu konuda yürüttüğü tartışmalarla eş düzeyde yürüyor. Sistem hem Aleviliği yok etmeye çalışmış, hem de aynı zamanda kendisinin bir parçası haline getirmeye çalışmıştır. Alevi kurumlaşmasının bir kısmı zaten bir şekilde sistemin denetiminde çalışmalarını sürdürüyor, dolayısıyla o paradigmaya göre hareket ediyor ve Kürt Alevilerinin varlığını reddediyor. Ancak demokratik Alevi hareketini oluşturan kurumlar ise bu konuda güçlü bir iç tartışma yapma konusunda çok çekinceli davranıyorlar. Bence, öncelikle Alevi toplumu ve kurumları, kendi hakikatiyle, kendi geçmişiyle ve devletle yüzleşmek durumundadır. Aleviliğin başka etnik grup ve dillerde varlığını inkar etmenin aslında Alevi inancının tarihine büyük bir ihanet olduğunun fark etmemiz gerekiyor. Aksi halde ‘Yol bir sürek binbir’ ve ’72 milleti aynı nazarla bakma’ temel desturlarımızı yok etmiş oluruz.

* * *

Cihan Çelik: İbadetin dili olmaz

Koçgirî’de yaşayan Kürtlerin çoğunluğu Alevidir, peki ibadetlerini hangi dilde gerçekleştiriyorlar?

İbadet etmenin ne manada anladığımızla bağlı; bunu dua etmek, yalvarma ve yakarış olarak düşünüyorsak büyük bir çoğunluğuyla Kürtçe anadiliyle ibadet ediyor. Geçmişte bu daha baskın ve belirgindi. Günümüzde maalesef, sadece Koçgirîler değil, Aleviler Türkleşti veya Türkleştirildi. Yani Türk dilini kullanıyorlar. Bundan ötürü Kürt Alevilerin yoğun bir kesimi cemleri Türk dili üzerinde icra ediyor.

Tarihsel süreç içerisinde Koçgirî’de yaşanan katliam dile ve ibadet diline nasıl bir etkisi oldu?

Şimdi 1921’de yaşanan katliam büyük bir feceat. 1800’li yıllarda Koçgirîliler üzerinde uygulanan benzer bir katliam gerçekleştirilmiş. Bunların yarattığı büyük travmatik etkileri var. Sadece Koçgirî İsyanı ve gelişen katliam değil, sonrasında 1960’lardan itibaren şehirlere göç ve yol açtığı asimilasyonun dili etkiledi. Dil kullanılmamaya başlandı ve giderek zayıfladı.

Katliamın yarattğı atmosferin etkisi anlaşılır. Yani Kürt Alevilerinin Kurmancî ve Kirmanckî dillerini kullanmaması 1960’lardan sonra mı hızlandığını belirtiyorsunuz fakat öncesi nasıldı?

Birçok kez değişik platformlarda belirttim, “Koçgirîliler travmatik bir toplumdur.” Örneğin bir muhabbette oturulur, deyiş ve türkü söylersiniz ama bir bakarsın sonunda bir ağıt yakılmış ve hepsi ağlıyor. Bir gün sonra ise, eğlenme ve ağlamayı iç içe anlatıyorlar. Bunu yaşadıkları acının etkisi ile yapıyorlar. İçselleştirilmiştir. Yani bu şekilde rahatlamayı kendine bir eğlenme olarak görüyor. Eğlenme biçimi acı ile iç içe geçmiş.

Bu durumun senin sanatına ne gibi olumsuz ya da olumlu etkileri oldu?

Yıllardır Kürt Alevi müziği temelinde çalışma ve değerlendirmeler yapıyorum. Büyük bir arşiv toparladım. Berlin Orient Enstitü’de benim adıma kayıtlı arşivim var. Koçgirî toplumunda ağıt ve kılamlar geçmişten günümüze kadar tembur eşliğinde bir silsile biçiminde devam ediyor. Ama ibadette kullanılan -yanlış anlaşılmasın ibadet dili değil- nefes, gulbang, mersiye, devriye, tevhit, semah bulmamız çok çok zordur. Geriye doğru gittiğimizde böyle bir şeyle karşılaşmıyoruz. Bu sadece asimilasyondan dolayı değil. Belki o dönemin popülasyonundan mı veya başka sebepler mi kaynaklıdır, bilmiyorum. Özellikle Osmanlı döneminde, bunlar genellikle Türkçe ya da Osmanlıca yazılmış. Mesela Pir Ali, Fuzuli var ve bu isimler çoğaltılabilir. Cemde olmazsa olmaz dediğimiz bazı eserler var ki genelde Türkçedir. Bu Kürtçe olmağı anlamına gelmiyor. Kürtçe olanların bazılarını ben yayınladım. Örneğin 1937’de de şehit edilen Alişêr Efendi’den Kürtçe Duaz-ı İmam’ın müziklerini bestelediğim. Yani Kürtçe beyit de var, nefesler de var. Ama ibadet dilinde semahlar, nefesler, devriyelere dayalı külliyatın maalesef büyük kısmı Türkçedir.

Şimdi Aleviler ibadet dilini, Kürt dili üzerinden mi yoksa onun külliyatı üzerinden mi düşünüyoruz? Kürt dili üzerine düşündüğümüzde, Şerefname veya buna benzer birçok eseri Kürtçe bulabiliyoruz. Yazılmış, günümüze kadar da gelmiş. Kürt-Sünni coğrafyasında sözlü gelenekte de çok geriye gidilmiyor. Ama Alevi-Kürt coğrafyasında sözlü gelenek olsa da semah, beyit, devriye çok az bulunuyor. Çünkü geçmişte yasak olan Alevi inancıydı. Dili değildi. Olsaydı illaki bir yerden çıkardı. Yine destanlar var. Hazreti Ali’yi de onun Cenknameleri dediğimiz kahramanlıklarını anlatan destanlar var. Bunları Kürt coğrafyasının birçok yerinde bulabilirsiniz.

Elbette asimilasyonun etkisi oldu. Ama ibadetten kasıt yanlış anlaşılıyor. Bir insan yalvararak, yakararak ibadet edilebilir. Rütüel söz konusu olduğunda Alevi cemlerinde Şah Hatayi ile birlikte sistematize olan bir silsilesi var. Bu ritüeller silsilesi içerisinde İslam kaynakları büyük kısmı Osmanlıcadır.

Alevilik içindeki “ibadet dili Türkçedir” yaklaşımı sizce Kürt Alevilerde nasıl bir karşılık buluyor?

“Aleviler Türkçe ibadet eder” söylemi yanlıştır ve bilmezlikten kaynaklanıyor. Benim nenem Kürtçe ibadet ve dua ederdi. Ben yetiştim ve bunların kayıt altına aldım, albümler yaptım. Gulbangların kliplerini çektim, yayınladım. İbadet dili Türkçe’dir demek büyük bir hata olur. Nusayriler Arapça yapar. Kürtler Kirmanckî ve Kurmancî yapar. Yani ibadetin dili olmaz.

Aleviler tarih boyunca anadilleri neyse o şekilde ibadet etmişlerdir. Aleviler yoğun bir şekilde bir halk olmamışlardır. Yakın zamana kadar da kentlerde yaşayan bir toplum değildiler. Genellikle, dağlık alanda yaşayan köylü ve feodal bir toplumdu. Dedeler gider ve orada cemler kılarlardı. Bunlar da hangi bölgeye giderse hangi dili konuşuyorsa o dilde topluma hitap ederdi. Koçgirî’de dedelerimiz, pirlerimiz geldiği zaman Kurmancî konuşurdu. Kurmancî cemleri yürütürdü. Bu esnada ne kadırı Türkçe, ne kadarı Kürtçe idi tartışması ayrıdır. Fakat şu bir gerçek, ibadet dili Türkçe tartışmaları inanç bağlamında çıkarılıp, siyasi bir tartışmaya dönüştürülmüş ve sağlıklı bir tartışma değildir.

yeni özgür politika gazetesi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Diğer Yazılar