Cuma, Kasım 28, 2025

Zıp Zıp Ali Mahir Ve Faşist “Demokrasicilik” Oyunu

Bugün kısa da olsa biraz Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki tartışmalara ve İmralı’ya yapılan ziyarete değinmeye çalışacağım. İlk olarak, İmralı ziyaretine temsilci göndermeyen CHP’nin bu tutumunun özellikle kimleri sevindirdiğini sosyal medya platformlarında görmek mümkün. Türkiye’deki ırkçı–ulusalcı-faşist kesimlerin bu karardan duyduğu memnuniyet, aslında alınan tavrın kimin isteği doğrultusunda şekillendiğini de gözler önüne seriyor.

Diğer taraftan Kılıçdaroğlu’nun açıklaması üzerinden de çeşitli saldırılar yapılıyor. Bu açıklamanın “fırsatçılık” ya da “kendisine düşmeyen bir görev üstlenme” olduğu iddia ediliyor. Oysa unutulmaması gereken gerçek şu ki, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kürt seçmenlerin büyük bölümü Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verdi. Kürt illeri baştan sona kırmızıya boyandı. Dolayısıyla bugün Kürtlerin hazmedemediği bu duruşa yönelik Kılıçdaroğlu’nun tavır açıklaması, kendisine oy vermiş kitleye karşı duyduğu sorumluluğun bir gereği olarak okumak da mümkün. Açıklamayı nereden okumak istediğinizle ilgili bir durum söz konusu.

Bugün yapılan saldırılara baktığımızda ise, bu saldırıların arkasındaki zihniyetin Kürt ve Alevi düşmanlığıyla şekillendiğini açıkça görmek mümkün. Son dönem tartışmalarında Kürtlerin aşağılanması, dışlanması ve varlığının yok sayılmaya çalışılması, Türkiye’de barışı istemeyen kesimlerin ne kadar yoğun bir çaba içinde olduğunu ve savaş siyasetinden beslendiğini gösteriyor.

Silahların susması, çatışmaların durması ve insanların yaşamını yitirmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Eğer bu öncelik alınmazsa ve her şeye sadece kendi mahalle çıkarlarımız üzerinden bakılırsa, çözüm arayışları eksik kalacaktır. Kalmıştır. Bu nedenle, silahların sustuğu ve demokratik mücadele alanlarının güçlendirildiği bir zeminde bu süreci okumak gerekiyor. Silahların olmadığı bir zeminde demokrasi güçlerinin ortaklaşmasını esas alan bir pratik yaratılmalıdır. Kürtler savaşsın, ölsün bizde onun üzerinden beslenelim denilen faydalanmacı yaklaşımların aşılmasının zamanı geldi. Tuzu kuruların dünyasından mazlumların, hergün katliam yaşayanların dünyasına dokunma zamanı gelmedi mi daha!

PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelere ateş püskürenler daha kaç yıl savaşa ihtiyaç duyuyorlar? Bu kesimlerin barış fikrine dahi tahammül edememesi, Türkiye’deki siyasal aklın neden sürekli kriz ürettiğinin de açık bir göstergesidir. Savaşın, çatışmanın ve daha fazla insanın ölmesinin devamından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ne karı var! Kürt öldürmenin, Alevilerin haklarının gasp edilmesinin bugüne kadar hangi getirisi oldu bu ülkenin vatandaşlarına!

Bugün kendisini demokrasi, eşitlik ve laiklik üzerinden tanımlayan ama diğer taraftan Kürtlerin ve Alevilerin varlığını reddeden, onların imhasını ve yok sayılmasını meşrulaştıran bir yaklaşımın demokrat olabilmesi mümkün mü? Kürtler katledilirken, Suriye’de Aleviler katliamlardan geçirilirken buna sessiz kalanların, alkış tutanların demokrat olması mümkün mü?

Ayrıca, Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden yürütülen propagandanın, Kılıçdaroğlu’nun doğrularından ya da yanlışlarından öte, Kürt ve Alevi kimliği üzerinden yapılması da dikkatle görülmelidir. Birinci turda dönen dolaplar hala hafızalarda. Yalnızlığa terk edilen Kılıçdaroğlu’nun seçim sonrası yayınlanan videosu, çaresizliği üzerinden pek zaman geçmiş değil. Cumhurbaşkanlığı seçim döneminde Alevi Kürt kimliği üzerinden saldırıya uğradığı gibi, CHP içindeki tartışmaların da önemli ölçüde Kürt ve Alevi karşıtlığı üzerinden şekillendiğinini herkes gördü. Kürt ve Alevi olması doğru aday olmadığının kanıtı olarak sunuldu. Utanmazlığın kurultay zamanı görülen manzarası ayrıca Alevilerin aklında tazeliğini koruyor. Zıp zıp Ali Mahirlerin çoşkusu ve ulusalcı-ırkçı faşistlerin CHP özüne dönüyor hikayesinin arkasındaki kafayı bilmeyen mi var!

Tanju’nun, Muharren’in dönüş vizesi değil miydi Kılıçdaroğlu’nun gidişi.

Yerel seçimlerde alınan yüksek oy oranlarının arkasında kent uzlaşılarının olduğu da biliniyor. Bu uzlaşı üzerinden siyaseten büyüyenler şimdi Kürt talepleri karşısında sessiz kalması ya da saldırgan bir tutum sergilemesi siyasi açıdan büyük bir haksızlık değil mi? Kürtlerin iradesine, irade beyanına yapılan saygısızlık, faşizm değilse nedir!

CHP yönetiminin açıklamalarına, arkasına aldıkları ırkçı faşist rüzgara bakıldığında, demokrasiye dair bir beklentiyi değil, aksine Kürt, Alevi düşmanlığı üzerinden beslenen bir siyasi yaklaşım kendisini net olarak gösteriyor. Bu durum sadece CHP içi dengeleri değil, Türkiye’de demokrasinin geleceğini de doğrudan tehdit eden bir hat oluşturuyor.

Birileri siyaseten manevra yapmak, süreci kendi çıkarına çevirmek istiyor olabilir. Ancak demokrasi güçlerinin de bu dönemi demokratik bir mücadeleye dönüştürme sorumluluğu vardır. Ne yazık ki bunun yerine ırkçılık ve faşizm körükleniyor, daha büyük bir saldırganlıkla “demokrasi” söyleminin arkasına saklanılıyor.

Buna söylenebilecek tek şey şudur, bu tutum iki yüzlülük, sahtekarlık ve büyük bir ahlaksızlıktır. Ve bu ahlaksızlığın son bulması, ancak barıştan, eşit yurttaşlıktan ve tüm halkların özgür geleceğinden yana ısrar edenlerin sesini büyütmesiyle mümkün olacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın Diğer Yazıları