DEM Parti İstanbul’da 6- 7 Aralık 2025 tarihinde son derece önemli bir etkinlik gerçekleştirdi. “Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı” olarak adlandırılan bu konferans, düzenlendiği tarihsel moment, içeriği ve verdiği mesajlar itibarıyla büyük bir öneme sahiptir.
Barış ve demokratik toplum süreci başladığından beri barış isteyenler, başta Kürt halkı, kurumları ve önderliği sayın Öcalan olmak üzere, bütün güçler, bu sürecin toplumsallaştırılması gerektiğini ısrarla ifade ettiler. Çünkü sözkonusu barışın gerçekleşmesi demokrasiyi gerekli kılıyordu. Demokrasi ise ancak yeterince güçlü, örgütlü ve dinamik bir toplumsal basınçla gerçekleşebilirdi.
Bu gerçekten hareket eden DEM Parti, diğer Kürt dinamikleri ve bütün demokrasi güçleri, sayın Öcalan’ın belirlemesine uygun olarak, barışın ve demokrasinin toplumsallaştırılması için yoğun bir çaba göstermektedirler. Bu amaçla DEM Parti tarafında Kürdistan’ın ve Türkiye’nin birçok yerinde binlerce halk toplantısı yapılmıştır. Kadın hareketi Amed’de Ankara’ya barış yürüyüşü gerçekleştirmiştir.
Bu çalışmaların devamı olarak İstanbul’da DEM Parti tarafında belirtilen anlamlı organizasyon gerçekleştirilmiş ve sürece önemli bir katkı sunulmuştur.
Konferansa, benzer sorunları ve çözüm deneylerini yaşamış toplumsal kesimlerin temsilcileri, insanlığın mevcut kapitalist- emperyalist sistemden kurtulması için düşünce geliştiren, teorik çalışma yapan bilim insanları ve demokratik kurum temsilcileri davet edilmişlerdir. Dünyanın dört bir yanında, Türkiye ve Kürdistan’da gelen siyasetçiler, akademisyenler ve aktivistler, konferansa önemli ve değerli katkılar sunmuşlardır.
İki gün süren konferans, sayın Öcalan’ın gönderdiği “barış ve demokratik toplum inşasıyla sosyalizmi yeniden kazanalım” başlıklı mesajın okunması ile başlamıştır.
Bütün katılımcılar tarafında büyük bir coşkuyla karşılanan Sayın Öcalan’ın mesajı, konferansa yön veren temel metin rolü oynamış, konferans boyunca ve daha sonra, yoğun değerlendirmelere konu edinilmiştir.
Konferansa internet bağlantısıyla katılan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkanı ve Dış İlişkiler sorumlusu İlham Ehmed’in konuşması da büyük bir ilgiyle ve alkışlarla karşılanmıştır.
Ayrıca HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş’ın ve Figen Yüksekdağ’ın mesajları da anlamlı ve değerli bulunmuştur.
Bu konferansta hem genel toplumsal ve sistem sorunları bağlamında değerlendirmeler yapılmış hem de özel olarak, mevcut sürece katkı sunması için yaşanmış uluslararası deneylerden çıkartılan sonuçlar paylaşılmıştır. Konferans hem teorik değerlendirmeler boyutuyla hem de pratik deneyimlerin aktarılması yönüyle, zengin bir içeriğe sahipti ve mevcut sürecin tartışmasıyla da somutlaştırılarak değerlendirilmiştir.
Ayrıca bütün katılımcıların mevcut barış ve demokratik toplum sürecini büyük bir inançla ve güçlü ifadelerle desteklemeleri önemliydi.
Konferansta “demokratik entegrasyon yasalarının çıkmasının ve umut hakkının tanınmasının” önemine yapılan vurgu ayrıca değerli bir belirlemeydi.
Bütün bunların yanında konferansta çıkartılması gereken temel sonuçlardan birisi, kalıcı barış ve demokratik toplum için, güvence mekanizmalarının oluşturulmasına yapılan vurgulardır.
Aktarılan deneylerin tamamında “barış ve demokratik toplum sürecinin güvence mekanizmalarının” önemine vurgu yapılması, bu noktaya dikkat çekilmesi öğretici ve anlamlıdır.
Öğreticidir çünkü yaşanan “barış ve demokratik toplum sürecinin” güvence mekanizması olmadan, yani toplumsallaşmadan, toplum sürece sahip çıkmadan barışın kalıcı olmayacağı belirtilmektedir.
Anlamlıdır çünkü, Kürt dinamiklerinin bütün çabalarına rağmen, devlet sorunun bu boyutunu ıskalamaya çalışmaktadır.
Buna karşın toplum süreci sahiplendiğinde, benimsediği sürecin gerçekleştirilmesi için daha güçlü bir çaba ortaya koyacaktır. Böylece sürecin hem gerçekleşme imkânı artacak hem kalıcı olması sağlanacaktır.
Bu anlamda yapılan bu konferans, sürecinin toplumsallaştırılmasına büyük katkı sunarak süreci güçlendiren önemli bir çalışma olmuştur. Sürecin bir kez daha derli toplu biçimde kamuoyuna sunulması ayrıca değerli olmuştur.
Bu gelişmeler, Sayın Öcalan’ın geliştirdiği barış ve demokratik toplum sürecin başarılacağına dair algıyı güçlendirmiş, sürece güveni artırmıştır. Böylece konferans, toplumun bütün kesimlerinde olumlu bir etki bırakmıştır. Sürecin toplumsallaşması denilen de budur.
Bütün bunlara rağmen, Kürtler ve demokrasi güçleri sürecin toplumsallaşması ve başarısı için yapılması gerekenleri yaparken, devlet tam tersi bir noktada hareket etmekteydi.
Önce sayın Öcalan’la TBMM üyelerinin yaptıkları görüşme tutanakları çarpıtılarak yayınlandı. Halbuki bu tutanakların tamamımın kamuoyuna sunulması, barış ve demokratik toplum talebinin toplumsallaşması için gerekli ve zorunludur.
Sonra konferansa davet edilmiş olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eşbaşkanı ve Dış İlişkiler sorumlusu İlham Ehmed’in konferansa fiziki katılımı engellendi, online katılımına izin verildi. Bu tutum TBMM komisyonun da Kürt annenin ana diliyle konuşmasına engel olunması gibi bir yaklaşımdır. Devlet cephesindeki bu engellemeler, barış ve demokratik toplum sürecinin toplumsallaşmasını, dolayısıyla başarısını zorlaştırmaktadır.
Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ı Mazlum Abdi’yi, İlham Ehmedi ve diğer Kürt yetkililerini suçlu göstermeye çalışarak Kürt halkının barışa sahip çıkması sağlanamaz, barış ve demokratik toplum süreci bu şekilde toplumsallaştırılamaz.
Dolayısıyla devlet bu şekilde davranarak süreci tıkamaktadır. Aynı şekilde devlet, elindeki yargıyı, kolluk gücünü ve başkaca imkânları kullanarak, süreci geliştirmek isteyen güçlere doğrudan uyguladığı manipülasyonlarla ve baskılarla, toplumun sürece dahil olmasını engellemektedir. Dahası devlet bu yaklaşımla, toplumun süreçte uzaklaşmasını sağladığı gibi, süreç karşıtı güçlerin önünü açmakta, onların saldırmalarına, süreci sabote etmelerine zemin yaratmaktadır.
Özetle barış ve demokratik toplum sürecinin aksatılmasının nedeni Türk Devletinin demokratikleşmiyor/ demokratikleşmek istemiyor olmasıdır.
Buna karşın bu devasa engelleri aşmak mümkün ve zorunludur. Bunun için bütün demokrasi güçleri, örgütlü, kararlı ve sürekli bir mücadele programı ile hareket etmelidirler. Tek çözüm yolu barışın ve demokratik toplumun ezilenler tarafında gerçekleştirilmesidir. Nihayetinde barışa ve demokrasiye ihtiyacı olan ezilenler, bizleriz ve bu sorunu çözmesi gerekenlerde bizler olacağız.