Diktatörlüğe Hayır diyoruz… Siz de Var mısınız?

0
379

NURAY BAYINDIR / İRFAN DAYIOĞLU

Yeni bir yaşam mümkündür, direneceğiz ve kazanacağız.

Geleceğimizin elimizden alınmak istenmesine itirazımız var.

Biatın, baskının, susmanın-susturulmanın halklarımızın kaderi olarak bize dayatılmasına itirazımız var. Yaşamımızın, geleceğimizin tek kişi tarafından ipotek altına alınmasına itirazımız var.

Ülkemizin Ortadoğu’da savaş batağına sokulmasına, işgalciliğe itirazımız var.

Kurulduğu günden bu yana tekçi zihniyeti savunan, halklarımıza, inançlarımıza inkarı, asimilasyonu dayatan, emeğin sömürüsünü mutlaklaştıran, faşizmi süreklileştiren Türkiye devletine itirazımız var.

SYKP-Avrupa afişinde belirtildiği gibi: “Madenlerinde Katliam, otobüslerinde, öğrenci yurtlarında tecavüz; şehirlerinde yıkım, Kürdistan’da yaşanan savaş ve soykırım; karakollarında, cezaevlerinde işkence; Mahkemelerinde adaletsizlik; inanç hayatında mezhepçilik; yaşamında cinsiyetçilik, ataerkillik, homofobi; sınır boylarında ölüm, sınır ötesinde işgal; yurtdışında ayrımcılık, ilgisizlik; ormanlarında, vadilerinde talan; siyasetinde yalan dolu bir memleket istemiyoruz ! Sömürüsüz, tahakkümsüz, baskısız, savaşsız, demokratik başka bir Türkiye mümkündür.”

Bu referandumla bize var olan faşizmin anayasal zeminde onaylatılması dayatılıyor. Biz devrimciler, sosyalistler başından beri bu tekçi cumhuriyete karşıydık, bugünkü faşist yönetime de karşıyız. Ve bu referandumla kalıcılaştırılmak istenen tek kişi diktatörlüğüne de karşıyız. Bu düzen yıkılıncaya kadar da onunla mücadele etmeye devam edeceğiz.

İnsan olma erdemine sahip olan herkes gibi bizim istemimiz; gerçekten demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, emek verenlerin söz ve karar sahibi olduğu, tüm kimliklerin, inanç, siyasi, kültürel kimliklerin, cins kimliklerinin ve cinsel tercihlerin özgür ve kardeşçe yaşadığı yeni bir dünyadır.

Böyle bir dünya olanaklıdır. Mücadele edeceğiz ve böyle bir dünyayı kuracağız.

Bu anayasa değişikliğinin tek amacı var. Bugün sürmekte olan fiili başkanlık rejiminin halka onaylatılarak, anayasal güvenceye kavuşturulmasıdır.

Bu yasalara 16 Nisan’da evet dense de, uygulaması ancak 2019 seçimlerinden sonraya bırakılıyor. O zaman bu acele nedir?

Kısaca belirtirsek;

Bu anayasa değişiklik paketi ile mevcut 12 Eylül anayasası da aşılıyor ve verili anayasa sadece bir talimatnameye dönüştürülüyor.

Göstermelik te olsa, kağıt üstünde de olsa var olan kuvvetler ayrılığı ortadan kalkıyor ve yargı, yürütme ve yasama tek elde toplanıyor. TBMM devre dışı bırakılarak, sembolik bir kurum haline getiriliyor.

Cumhurbaşkanı Hükümeti kuruyor, kurarken meclisten güvenoyu alması bile gerekmiyor. Hükümet üyelerinin meclis üyesi olması da gerekmiyor. Böylelikle mecliste iktidar-muhalefet diye bir şey kalmıyor. İktidar Cumhurbaşkanı ve kendi atadığı bakanlar oluyor.

Cumhurbaşkanı seçilen kişi Mecliste hiç desteklenmese de kadiri mutlak hale geliyor. Meclis sadece 360 Milletvekili bulursa Cumhurbaşkanı seçimlerini yenileyebiliyor. Bu durum aynı zamanda Meclisin de yenilenmesi anlamına geliyor.

Bu, faşizmin kurumsallaştırılmasıdır.

Bu, Kürdistan’da bodrumlarda diri diri mezara gömülenlerin hesabını sormanın yolunu kapatmadır.

Bu, özgürlük istemimizin önünü tıkama hamlesidir.

Bu, tekçiliğin zorla kabul ettirilmesi girişimidir.

Dün Kürdistan şehirlerini yıkanlar, Suruç’ta, Ankara’da Cizre’de Silopi’de acımasızca evlatlarımızı katledenler, bugün bu mücadelede şehit verdiğimiz evlatlarımızın mezarlarını parçalıyorlar.

Bu durumda yapılması gereken;

Gericiliğe karşı, zorba diktatörlüğe karşı, faşist iktidara karşı Mehmet Tunç gibi direnmektir.

Cizre bodrumlarında kalarak ölüm pahasına direnmeyi seçen Mehmet Tunç herkese özetle şöyle sesleniyordu:

“Şu an ölümü bekliyoruz. Bu binanın çökmesiyle insanlık da bu bodrumun altında kalacak… Herkesin moralini iyi tutması lazım. Sadece bu bodrumda insanlar yaşamını yitiriyorsa sanki özgürlük mücadelesi iflas etmiş, sanki özgürlük mücadelesi bitecek anlamına gelmiyor. Şu anda Cizre’de bir vahşet uygulanıyor, Cizre’de bir katliam uygulanıyor. Ama biz diz çökmeyeceğiz…

Kürt halkına sesleniyorum. Bu bir mücadeledir… Cizre halkı var gücüyle… tanka, topa, lav silahına, roketatarlara bedenini siper etti. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, mücadeleye devam eden arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Cizre halkı 60 gündür soğuğa rağmen, açlığa rağmen, susuzluğa rağmen diz çökmedi. Onun için kalan insanların bizimle gurur duyması lazım.”

“Biz diz çökmedik, bizimle gurur duyun” dedi Mehmet Tunç. Mehmet Yoldaş 2016 kışında tüm ilericileri, devrimcileri, yurtseverleri zorbalığın, zulmün boyutu ne olursa olsun direnmeye çağırıyordu.

Zulmün Olduğu Yerde Direniş Mutlaka Vardır!

Halklara, inançlara, emekçilere, devrimcilere, sosyalistlere zulmü tek seçenek olarak sunan, “ya biat ya ölüm” diyen zalimlerin saltanatı elbet yıkılacaktır. Bu zorba düzeni halklarımızın birleşik örgütlü gücü yıkacak. Zorbalık gidicidir. Kalıcı olan gerçektir. Gerçekler inatçıdır, inatla direneceğiz ve biz kazanacağız.

Çok açık ki, 16 Nisan referandumundan “Evet” çıkması, Devlet Bahçeli-Tayyip Erdoğan faşist diktatörlüğünün, Kürdistan’da yürütülen tüm katliam ve soykırım saldırılarının, siyasi soykırım operasyonlarının, Türkiye’nin dört bir yanında uygulanan faşist baskı, sömürü ve terörün, faşist savaş ve soykırım politikalarının onaylanması oluyor.

Biz devrimciler biliyoruz ki; AKP-MHP faşizminin savaş, katliam ve soykırım politikasına karşı HAYIR demeliyiz.

Erkek egemen faşist sistemin kadına yönelik yürüttüğü taciz, tecavüz ve katliamı sona erdirmek için HAYIR demeliyiz.

Özgür bir Kürdistan ve yaşanabilir, demokratik bir Türkiye için HAYIR demeliyiz.

Bütün bu saydıklarımızın gerçekleşme fırsatını kaçırmamamız için 16 Nisan referandumundan “Hayır” çıkması gerekiyor.

16 Nisan referandumu çerçevesinde 12 Eylül faşizmini de, AKP-MHP faşizmini de tarihe gömmenin zamanı gelmiş ve fırsatı doğmuş bulunuyor.

Her HAYIRda Hayır Var!

100 yıla yaklaşan tekçi bir zihniyeti, inkarcı, katliamcı, işgalci bir zihniyeti, faşist bir iktidarı yenmek sadece bir seçimde elde edilecek bir zaferle olanaklı değildir.Bizim HAYIR’ımız;  yarınımızı kurmada güçlerin birleştirilmesine, toplumsal örgütlenmenin güçlenmesine yol açacağından dolayı anlamlıdır.

Biliyoruz ki, referandumda “Evet” demek diktatöre, zorbalığa biat etmeyenlerin kayıplarını arttıracaktır. Baskıların katmerleşerek sürmesine yol açacaktır. Bu durum toplumsal değişimi savunan güçlerin işini daha da zorlaştıracaktır.

Bu zorbalığı durduracak olan halklarımızın örgütlü, direngen gücüdür. Bu referandum bizleri daha çok örgütlenmeye, daha çok birleşmeye ve daha çok mücadele etmeye çağırıyor .

Ya bu dolandırıcıların, yalancıların, talancıların karşısında durmayı başaracağız ya da başaracağız. Başka yolumuz ve çaremiz yoktur.

Bugün, Cumhurbaşkanı’nı eleştiren herkes hakaretten tutuklanıyor. AKP-MHP iktidarı kendi gibi düşünmeyen herkesi “terörist” ilan ediyor.  Farklı düşünen herkes-gazeteci, akademisyen, hukukçu, emekçi, öğrenci, öğretmen- ya işinden atılıyor ya da tutuklanıyor.  Basın özgürlüğü yok ediliyor, televizyon, radyo ve gazeteler kapatılıyor. Bütün bunlar ve fazlası fiili başkanlık sisteminde oluyor.

Birde, fiili başkanlık sistemi anayasa değişikliğiyle dokunulmazlık ve sorumsuzluk zırhıyla korunan sınırsız yetkili resmi başkanlık rejimine dönüştüğünde olacakları düşünün. Şimdi, yüz yüze olduğumuz bu gerçekliğe gözlerimizi kapatmadan ama aynı zamanda teslim olmadan, AKP iktidarının dikta rejimini kurumsallaştırma hesaplarını ters yüz etme zamanıdır.

MHP-AKP ittifakının esas nedeni Kürt halkının tüm kazanımlarını bölge düzeyinde olanaklı ise tümden ortadan kaldırma, değilse minimize etmektir. Bunun için PKK ve silahlı güçlerini savaşla dize getirmek, Rojava sistemini tümden bitirmek pazarlığıyla Bahçeli Erdoğan’a destek vermiştir. Ancak evdeki hesap çarşıya ne kadar uyar başka mesele elbette.

Bilinen bir şey var. Bu referandumda HAYIR çıkması bazılarının siyasi sonu olabilir. Bakın Erdoğan ve çevresi “evet verirseniz terör bitecek, vermezseniz azacak, Hayır diyenler teröristtir”  diyerek kitleleri manipüle etmekte, topluma korku yaymaya çalışmaktadır.  Yine el altından Kürtlerin sandıklara gitmeyeceğini propaganda etmektedir.

Ancak Kürt Özgürlük Hareketinin, HDP’nin, DBP’nin HDK’nin, DTK’nin açıklamaları bu oyunu da bozmuştur.  Kürt halkı Erdoğan diktatörlüğünün tüm bitirme operasyonlarına rağmen dimdik ayaktadır. Bu referandumda da sandıklarda bir kez daha zorbalık sistemine HAYIR diyecektir.

Şimdi Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Lazların,  Çerkezlerin ve adını sayamayacağımız tüm etnisitelerin, Alevilerin, Ezidilerin,  Hristiyanların, demokrasiden ve eşitlikten yana Müslümanların, sosyalistlerin, demokratların, yurtseverlerin, laiklerin, insan hakları aktivistlerinin, inanç mücadelesi verenlerin, kadın mücadelesi aktivistlerinin,  demokrasiden yana kadın-erkek, genç-yaşlı herkesin yan yana hep birlikte sultanlığa HAYIR deme zamanıdır.

7 Haziran’daki yenilgisini kabul etmeyip “400 Milletvekilini verin kaos bitsin” diyenler bugün de “başkanlık kabul edilirse terör biter” diyorlar. Amaç faşizmin kurumsallaşmasına onay almaktır.

Türkiye halkları faşizmi yenecek ve Erdoğan diktasını engelleyecek güçtedir.

Yaşadığımız bu karanlıktan çıkmak mümkündür. Türkiye’nin emekçileri, ezilenleri, halklarımız üstlerine örtülmeye çalışılan bu karanlığı yırtacaktır.

16 Nisan’da zulme, zorbalığa, diktatörlüğe HAYIR diyeceğiz ve zorbaların saraylarını başlarına yıkacağız.

Halklarımız kazanacak! Biz kazanacağız!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz