İzzettin Doğan’ın Fetullah’ın isteği ile cami-cemevi temeli atması Alevi camiasında büyük çalkantı yarattı. Oysa işin buraya varacağı daha çoktan belli idi. Alevi kurumlarının büyük çoğunluğu hala diyanetin kendilerini dışladığını, mezhep ayırımı yaptığı, Alevileri İslam içi görmediğini söyleyerek, aslında kendilerinin öz Müslüman, hakiki Müslüman olduğunu ispatlamaya çalışmakla zaman geçiriyorlar. Oysa Aleviliği asimile etmede başını İzzettin ve Fermani Altun’un çektiği bir düşkünler kliği atı da almış, üsküdarı da geçmişti.
Daha bugün bile İzzettin Fetullah ikilisinin oynadığı oyuna karşı çıkan birçok sözümona Alevi aydını veya önderi “öz Müslüman biziz, mezhep ayırımcılığı yapılıyor, bizi götürüp Sünni İslam içinde eritmek istiyorlar oysa biz Alevi müslümanız” diye feryat ediyorlar. Behey gafiller adamlar bırakın Alevileri, Şiileri bile Müslüman saymıyorlar ve coğrafyamızda onlara karşı yürütülen soykırım savaşının Sünni İslam cephesinde öncülüğünü yapıyorlar. Sen de kalkmış hala senin İslamlığını konuşuyorsun. Dünyada Şiia dışındaki tüm mezhepler Sünni’dir. Alevi diye bir İslam mezhebi de yoktur. Bunu en iyi bilenlerden biri de düşkünlerbaşı İzzettin Doğan hazretleridir.
İzzettin önce etnik kökenini inkar etti ve atalarının maveraünnehri’nden gelen öz Türkler olduğunu Alevilerin bir kısmına kabul ettirdi. Sonra da Alevilerin sadece Türk olan öz Müslümanlar olduğu yalanını birçok Alevi kesimine kabul ettirdi. Bunu yaparken de “Alevilin Kürdü olmaz Kürtler Şafii’dir ve tarihin her döneminde Alevi düşmanıdırlar” yalanına sarıldı. Aleviliği hem öz köklerinden kopardı, hem de Alevi hareketi ile kürt Özgürlük Hareketinin buluşmasını önledi. Bu görev İzzettin’e 1986 Gölbaşı toplantılarında TC iktidarınca verilmişti. İzzettin görevini yapıyor, doğrudan gelin Camilere gidelim diyemediği için şimdilik cami-cemevi projelerini hayata geçirecek, ilerde de direk camilere gidelim diyecektir. Zaten Türkiye’de bu düşkünlerbaşının açtırdığı tüm cemevleri adeta minaresiz camilere çevrilmiştir.
İzzettin’in ve Fetullah’ın bu oyununu Türkiyeli Alevi örgütleri de, Kürt Alevi hareketi de görememiştir. Alevilik nedir ne değildir tartışmalarından kaçınılarak, “şimdi zamanı mı, kitlelere nasıl açıklayacağız, vb. “ nedenlere sığınılarak onların değirmenine su taşınmıştır. “Alevilik İslam değildir, kendi başına bağımsız bir inançtır” diyenlerin sesi her Alevi örgütü tarafından kısılmaya çalışılmıştır. Gelinen sonuç ortadadır. Bugün bile İzettin-Fetullah ikilisinin ve çömezlerinin ne yapmak istediği ortadayken, Alevi örgütleri sadece Cami-Cemevi temelinin atılmasını protesto ile yetiniyorlar. Oysa yapılması gereken ilk iş ortak bir ALEVİ ERKANI toplayarak Alevilikteki makamları ne olursa olsun bu düşkünlerin düşkünlüklerini karar altına alıp kamuoyuna açıklamak olmalıdır. İkinci İş, Aleviliğin bu ve benzeri girişimlerle Asimilasyona uğratılmaya çalışıldığını ve bugüne kadar takiye yoluyla varlığını sürdüren Aleviliğin aslında İslam ile alakasının sadece zulme uğramış Ehli Beyt ailesi ile olan gönül bağı olduğu, Aleviliğin sadece Aliseverlik olarak tanımlanamayacağı, Aleviliğin kendi başına bağımsız bir inanç olduğu deklare edilmelidir. Bu yapılmadığı müddetçe yaptığımız her eylem sonunda bizi İslam içinde eritmek isteyenlerin değirmenine su taşır.
Alevi örgütleri ve bir bütün olarak Aleviler artık “Aleviler birlik değil demesinler, Aleviler kendi sorunlarını kendi içinde çözsün” noktasında olmadığımızı görmek zorundadırlar. Aleviler artık kendi inanç ritüellerinden bile koparılmaktadır. Türkmen Alevilerinin önemli bir kesimi zaten hem Cem evine hem de Camiye gitmektedir. Ramazan orucu tutmaktadır. Asimilasyon planı bir bir işletilmektedir. Bu düşkünler ekibinin dışındaki tüm Alevi kurumları oluşturacakları ortak bir Alevi Pirler ve Arifler-Rayberler Meclisi vasıtasıyla Alevilerin inanç ritüelleri de dahil her türlü kaide ve kurallarını yazılı hale getirmeli ve Alevi çocuklarına kendi kurumları vasıtasıyla bunu öğretmelidir. Cemevleri yanında ortak Alevi Dergahları ve Üniversitelerini kurmalıdır. Biz bunu yapamazsak yarın bu düşkünler ekibi buna da el atacak ve bizim gibi düşünenleri kendi toplumumuz içinde gezmez hale getirecektir.
Yol yakınken yapılması gereken budur. Kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın, sıradan Aleviler hala Aleviliğin öz felsefesine, yaşam biçimine, etik değerlerine bağlıdır. Aleviler nerede olunsa olsun baskıya, kıyıma uğradığında yüreği kanıyor. Oysa kendisine Alevi diyen bu çömezler Suriye de Aleviler katledilirken sessiz kalıyorlar. Türkiye ve Kürdistan da Alevilere yapılan saldırılara karşı susuyorlar. Fetullah ekibi hergün Camilerde vaaz vererek Alevilerin kadınları size helaldir derken görmezden geliyorlar. Fetullah verdiği vaazlarda “Türkmen Aleviler kardeşimizdir ancak Dersimli kürt Aleviler çok tehlikelidir, onların gizli emelleri vardır İslam ile ilgileri yoktur” derken kılları kıpırdamıyor.
Bunlar Alevi olamazlar, bunlar yoldan çıkmış düşkünlerdir. Bu düşkünler Kürdistan dağlarında ölen Alevi gençlerinin cenazelerinin cemevlerinde kaldırılmasına engel oluyorlar. AKP’nin Akil adamı İzzettin, Susurluk çetesibaşı Kocadağa Cemevinde cenaze töreni düzenlerken, yiğit Kürt Alevi gençlerinin cenazelerini cemevlerine almayarak kimden yana olduğunu beyan ediyor. Ama biz hala işte “ o Mürşit makamıdır ve benzeri” bahanelere sığınarak 90 yıldır mensubu olduğu etnik kökeni ve inancı inkar eden bu aileyi başımıza taç etmekle meşgulüz. Oysa onlar ihanetçiliklerini hiç gizlemediler. Görmek istemeyen bizleriz.
Artık ömrü boyunça bu devletin en gerici kanadına hizmette kusur etmemiş İzettin Doğan’ın adını koyalım. O artık gerçek Alevi camiasında Düşkünbaşı olarak anılmalıdır.