ERDAL ALIÇPINAR
Kürtlerin Amerika ile yaptığı ortaklığın Minbic’te test edildiğini belirten Gazeteci Fehim Taştekin, “Amerika, Türkiye ile Kürtler arasında sıkışıp kaldı. Orada kartı çeken, masayı süren birazcık da Kürtlerdir. Türkiye, ‘Minbic’e girerim’ tehdidi ile Amerika’yı Kürtler konusunda zorlamaya çalışıyor. Ama Kürtler de aynı kartı tersine kullanıyor” dedi.
Suriye ve Rojava’daki gelişmeleri yakından takip eden Gazeteci Fehim Taştekin ile El Bab, Minbic, Rakka operasyonları, bölgedeki yerel ve uluslararası güçler arasındaki dengeleri konuştuk.
Sizce Türkiye neden El-Bab’ta bu kadar zorlandı? Ne yaşandı orada tam olarak?
El Bab’ın kendi yapısı, arzu ettiği stratejik önem itibari ile IŞİD oraya daha fazla önem verdi. Daha fazla direnç gösterdi. Cerablus’ta ise hiç direnmeden çekildi. Ancak El Bab’ın Rakka’ya giden yolun da başlangıcı olması itibari ile daha fazla silah gücü kullanıldığını gördük. Bu sadece IŞİD’in direnci ile alakalı değil biraz da El Bab konusunda Rusya ile Türkiye arasında dolayısıyla da Suriye arasındaki ikili dengeyle alakalı. El Bab konusunda istenilen şey Türkiye’nin ya El Bab’a girmemesi ya da girerse orayı Suriye ordusuna teslim etmesiydi. Türkiye bu anlaşma dışı hamlelerde bulunduğu taktirde gördü ki Rusya ve Suriye buna çok fazla izin vermiyor. Sonuç itibarı ile çok hızlı bir çekilme söz konusu oldu. Aylarca El Bab kapısında beklediler arkasından bir gün içerisinde bölgede diğer önemli iki küçük nahiyeden IŞİD’in çekildiğini gördük. Sonuç itibariyle orada tam olarak ne olduğunu bilemiyoruz. Bir müzakere olduğunu ve IŞİD’in çekildiğini söylüyorlar. Ama bunun içeriğini ve ne olduğunu bilmiyoruz.
Erdoğan ve Türk Başbakanı ısrarla Minbic’e girmekten bahsediyor. Bu ne kadar gerçekçi sizce? Bir blöf mü ya da iç politikaya verilen bir mesaj mı?
Hayır, Türkiye Minbic’e girmek istiyor. Ancak Minbic’e girmesi birçok açıdan komplikasyonlara yol açar. Türkiye şunun farkında, Rusya bunu istemiyor. Minbic’te farklı bir direniş olması söz konusu. Amerika da bunu istemiyor. Burada Kürtlerin Amerika ile yaptığı ortaklık Minbic’te test ediliyor. Sonuçta Kürtlerin de Amerika’ya “eğer bizim ile ortaklık edecekseniz, Minbic konusunda bizimle olan taahhüdünüze bağlı kalmanız lazım” diyor. Amerika, Türkiye ile Kürtler arasında sıkışıp kaldı. Orada kartı çeken, masayı süren birazcık da Kürtlerdir. Türkiye, “Minbic’e girerim” tehdidi ile Amerika’yı Kürtler konusunda zorlamaya çalışıyor. Ama Kürtler de aynı kartı tersine kullanıyor.
Biraz açar mısınız?
Türklerin Minbic’e girmesine Amerika yeşil ışık yakarsa bu seferde Kürtler Rakka operasyonundan çekilir. Amerika ile ortaklık biter ve daha önemlisi, Minbic ile El Bab arasında, El Bab’a bağlı bir bölge aslında Minbic’e bağlıymış gibi sunuluyor ama orası El Bab’a bağlı. O bölgenin Suriye ordusunun kontrolüne verilmesi gibi bir alternatif meydan okuma diyebileceğimiz durum oluştu. Bunu Kürtler yaptı.
Arima bölgesini kastediyorsunuz…
Evet. Amerika’ya şunu söylediler: “Bu bölgeyi sen korumuyorsun.” Oranın kurtarılmasında Amerika yoktu. Amerika sadece Minbic’e destek verdi. Kürtler biraz daha güneyden koridor açmak için Êfrîn’e kadar Amerika ile olan ortaklığın dışında olan bölgeyi kurtarmış oldular. Oraya yalnız gittiler. Amerika orası için taahhüt vermedi. Bu sefer Kürtler “Madem ki sen bu bölgeyi korumak istemiyorsun koalisyon güçleri olarak, o zaman biz bölgenin kontrolünü Suriye ordusuna veririz” dediler. Bu bir sinyaldir.
Nasıl yorumlamak gerekir bu adımı?
Eğer biz burada Türkiye ile yalnız, kafa kafaya kalırsak, Suriye ordusu ve Rusya ile işbirliği yaparız. Bu da ikinci kart. Biri Rakka kartı biri de Suriye ordusu ve Rusya kartı. İki kartta bir noktada Kürtlerin istediği adımlar konusunda Amerika’yı adım atmaya itti. Tabii Amerika’nın da gittiği dengeler var.
İşe yarıyor mu peki sizce?
Yaradığını söyleyebiliriz. Ne yaptı? Minbic’te bayrakları dalgalandırdı. Türk ordusuna “burada ben varım” dedi. Türk ordusu o yüzden daha fazla Arima bölgesine, yani El Bab ile Minbic arasındaki ara bölgeye yüklendi. Son olarak da Rakka’ya yaptıkları son sevkiyatlar ile Amerika’nın Kürtler ile karar kıldığını gösteren yeni bir durum söz konusu.
Burada Türkiye bir hamle yaptı. Bu hamlede deklare ettiği bir kaç hedefe ulaştı. Yani Kürtleri Fırat’ın batısında durdurmak gibi bir amaç güdüyordu bunu başardı ancak bu hedefi daha büyüterek ta Rakka’ya kadar Fırat Kalkanı’nı büyütme konusunda ikinci fasılı yürütemedi.
Rakka’ya girebilir mi?
Giremez.
Neden? Amerika’dan dolayı mı?
Amerika Kürtler olmadan çok sonuç elde edemeyeceğini görüyor. O yüzden Türkiye’nin Kürtler’den vazgeçmesi şartını kabul etmesi halinde Rakka operasyonunda sonuç elde edemeyeceğini biliyor. Türkiye’nin alternatif çözüm planı Amerika’yı tatmin etmediği için, tabii Amerika’nın uzun vadede bu bölgede bir takım planlar içerisinde olması da muhtemeldir. Sadece IŞİD ile mücadele değil mesele, bunun üzerinden Ortadoğu’ya yeniden şekil vermek istiyor. Suriye’nin geleceği ile ilgili planları da var. Kürtler stratejik olarak tarihin bir döneminde, kendi geleceklerini yaratırken bunun için çabalarken, önlerine çıkan stratejik dengeleri kullanıyor. Amerika bu dengenin en önemli pastasını oluşturuyor.
Amerika da tersinden kendi stratejik önceliklerini Suriye’de ve Ortadoğu’da başarılı kılmak için Kürtler ile ittifakı şu an tercih ediyor ama bu Türkiye’yi tamamen gözden çıkardı şeklinde yorumlanmamalı. Bu bir denge meselesi daha doğrusu, yani Türkiye’yi de başka türlü tatmin edecek.
16 Nisandan sonra farklı gelişmeler olabilir mi?
Her an olabilir. Bugün Ruslar ile Türkler neyin pazarlığını yaptı? Neyin üzerinde anlaştılar ya da anlaşamadılar bu bile yarın sahada başka etkilere yol açabilir. Mesela Halep’in birdenbire Suriye ordusunun eline geçmesi, hiç kimsenin beklemediği Türkiye’nin Rusya ile bir şekilde ortaklık yapmasının hemen sonrasında oldu. Moskova’da ne konuşulduğunu bilmiyoruz.
Kıbrıs ve Hatay örnekleri ortada dururken Suriye rejimi ve Rusya, gerçekten Türk devletinin şimdiden Antep’in birer ilçesi haline getirmeye çalıştığı Suriye kentlerinden nüfuzuyla birlikte çekileceğine dair hangi güvencelere sahipler?
Şimdi burdaki nüfus meselesi spekülatif bir şey. Bir nüfus yerleştirmeden bahsedemeyiz. Ancak Suriyeli nüfusu yerleştirebilir. Ancak o bölgenin popülasyonunu değiştirecek ölçekte olamaz. Bu gerçekçi değil. Türkiye burada Rusya’ya rağmen çok fazla bir şey yapamaz. Rusya’ya verebileceği tek taahhüt var o da Rusya belli konularda göz yumuyor. Kendi işine gelebilecek operasyonlara izin veriyor. Ancak günün sonunda bu bölgeler, bütün Suriye kentleri, Suriye ordusunun kontrolüne verilecek. Rusya’nın güttüğü politika ve aldığı taahhüt bu yöndedir.
Burada Kürtler meselesi Türkiye ile Rusya’nın istediği şekilde ilerlemiyor. Yani Rusya burada Kürtlerin Türkiye tehditini görmesini istedi. Bu tehdit onları Suriye ordusuna ve yönetimine yaklaştırdı. Daha ileri bir tehdit Kürtlerin Amerika ile ortaklığını derinleştirir. Bu Rusya’nın da işine gelmez Suriye’nin de işine gelmez, İran’ında işine gelmez. O yüzden Kürtlere yönelik saldırılara Rusya göz yumabilir. Ama bir noktadan sonra bunun önünde bariyer olmak zorundadır.
Dikkat ederseniz Türkiye’nin müdahale alanının önüne Suriye ordusu bariyer gibi girdi Rusya’nın desteği ile. Aynı şekilde Arima bölgesine Rus güçleri de sahaya sokarak yardım götürdüler v.s. Ancak bu bir mesajdır. “Sahada anlaştığımız koşullarda bir şeyler yapabilirsin ama bu koşulların dışına çıktığın zaman seni bloke ederim. Orayı sana bataklığa çeviririm” mesajıdır bu. Rusya Kürtleri bir şekilde razı etmek zorunda, Kürtleri kendi yanında tutmak zorunda. Bunun yolu nedir, federasyon ise federasyonu bir şekilde Suriye’ye kabul ettirmek, daha fazla Amerika’ya kaymasını önlemek için belli yerlerde işbirliği olanaklarını zorlamaktır. Şu ana kadar sahadaki genel düzene baktığımız zaman Rus ordusu ile Kürtlerin temasının olmadığı düzen vardı. Şimdi bu temas gerçekleşiyor. Bu durumu değiştirebilir, etkileyebilir. Kürtler bu seçeneğe karşı değiller. Evet, Amerika ile birlikte hareket ediyorlar ama Amerika’nın Türkiye ile NATO’da müttefik olması nedeni ile Türkiye’nin hassasiyetinin gözetimine başladığı yerlerde Kürtler’de yavaş yavaş Rusya ile işbirliği geliştirerek denge kurmaya çalışıyorlar.
Sizce Türkiye neden KDP’nin ‘’Roj Peşmergeleri’’ eliyle Şengal üzerinde ikinci bir cephe aştı?
Bu, Türk devletinin refleksi ile alakalı. Türkiye burada Kürtlerden dolayı, özellikle PKK çizgisindeki Kürtlerin elde ettiği kazanımlardan dolayı, bir tehdit algısı içerisinde, devlet olarak, muhalefet olarak, hükümete meşruiyet alanı açıyorlar. Rojava’yı Fırat Kalkanı ile baskılamak, bunu büyük bir pazarlık gücüne dönüştürmek, bir şekilde Rojava’daki kazanımları bitirebilecek sonuçları elde etmek, diğer taraftan da PKK’nin artan etkisini, yani Güney Kürdistan’da artan etkisini bloke edebilecek çözümler bulmak. Türk devletinin şu andaki stratejik yaklaşımı budur. Bunun için Barzanı hükümeti ile olan ilişkilerini kullanıyor. Roj Peşmergeleri denilen yapıyı kullanmaya çalışıyor. Burada Rojava Peşmergeleri’ne hem Şengal’de orada PKK çizgisindeki Êzîdîlerin yapısını bitirmek hem de onları Şengal üzerinden Rojava’ya taşıyarak YPG’ye alternatif bir yapı oluşturmak istiyor. Şu anda yapmaya çalıştığı ikili bir kumpas ikili bir baskı. Birini Fırat Kalkanı yapıyor diğerini dolaylı olarak vekalet savaşı düzeninde Rojava Peşmergeleri ile yapmaya çalışıyor. Hem Suriye ile alakası var hem Güney Kürdistan ile alakası var bunun.
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA