Cem Vakfı ve Fethullah Gülen cemaatinin ortak girişimiyle temeli atılan cemevi-cami projesi birçok Alevi Kurumu ve Aleviler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu tartışmalar, Tayyip’in meşhur demokratikleşme paketinde Alevi inancına yönelik adım atılması beklentisi yaratmış görünüyor. Son günlerde “cemevine ibadethane statüsü verilmesi” tartışmaları alevlenmiş görünüyor.
Aşağıda 28 Eylül 2013 günü T24 internet sitesinden bazı bölümler aldığım haberi ve yorumlarımıokuyucu ile paylaşıyorum. T24 haberi şöyle başlıyor: “Prof. Karaman’ın “Bir dinin iki mabedi olmaz” başlıklı yazısı 13 Eylül’de Yeni Şafak’ta yayımlandı. Karaman’ın bu yazısına cevap niteliğinde bir yazı kaleme alan Ali Bulaç, Zaman’daki köşesinde “Alevilerin cemevlerine ‘ibadethane’statüsü vermemek, dini alanın tamamını Diyanet’e hasreden Kemalist devlete ait bir yaklaşımdır” görüşüyle Karaman’ı eleştirdi.
Ali Bulaç’ın bu yazısına 26 Eylül’de “Kafa karışıklığı mı?” başlığıyla yayımlanan yazısında cevap veren Karaman, Zaman gazetesi yazarını “kafa karışıklığıyla”itham ederek, “İslam’ın mabedi tektir ve bu mabedin adı camidir, mesciddir ve mezhebi, tarikatı ne olursa olsun bütün Müslümanlara aittir. Bunun ötesinde ‘mezheplere ve tarikatlara ait’ olup zikir, ayin, kültürel faaliyet, din eğitim ve öğretimi… yapılan, özel yerler elbette olabilir; bu yerlere çeşitli isimler ve statüler de verilebilir, ama ‘mensupları Müslümanlar olan’ bütün grupların mabedi tektir, başka mekanları bu mabedin karşısına dikmek bölücülüktür”görüşünü dile getirdi.
Karaman’ın yazısına cevap niteliğindeki son makalesi 28 Eylül 2013 Zaman’da yayımlanan Ali Bulaç ise Yeni Şafak yazarına şu ifadelerle yanıt verdi: “Kendini Ehl-i Kıble sayan Alevilerin bir bölümü de ‘cemevini ibadethane’ sayıyor. Bunları ve kendilerini ‘Ehl-i Kıble saymayan’ Alevileri görmezlikten gelmek veya ‘yok saymak’ ya sahiden ‘kafa karışıklığı’na işaret eder veya devletin Diyanetİşleri Başkanlığı’yla sınırlandırdığı ‘din ve diyanet misyonu’nda ısrar etmek anlamına gelir. Bölgemizi ‘mezhep savaşları’ cehenneme çeviriyor. Herkesin dini, mezhebi ve ibadeti kendine!”
T24 internet sitesinde 28 Eylül 2013 yayınlanan habere göre Karaman’ın 13 Eylül tarihinde Yeni Şafak’ta yayımlanan, “Bir dinin iki mabedi olmaz” başlıklı yazısında şöyle deniyor; “Bu cemevi meselesi son yıllarda kamuoyunu çok meşgul etti. Başlangıçta bir kısım Alevî vatandaşlar, kendilerine göre uygun gördükleri yerlerde cemevi adıyla binalar yaptılar. Bu yapıların ibadethane (mabed) olarak kullanılacağı veya camiye alternatif olacağı konularında bir beyan yoktu. Daha önce, özellikle şehirlerde Alevîlerin ölülerinin cenaze namazları da camilerde kılınıyordu, ikinci adımda bazıları cenazelerini cemevlerinden kaldırmaya başladılar. Üçüncü adımda cemevlerinin, tıpkı camiler gibi ibadethane (mabed) olarak tanınması talebi ortaya çıktı. Bu talep henüz karşılanmadı, ama bir başlangıç yerine ‘aynımekanda bir cami, bir de cemevi yapma’ uygulaması başlatıldı. Beyanlarına bakılırsa bu uygulamanın amacı bölme değil, birleştirme, çatışma değil, buluşma imiş.
Şimdi soruyorum:
Her ikisi de Müslüman olan Sünniler ile Alevîler, bütün Müslümanların ortak mabedi olan camide namazlarını kılar, cenazelerini kaldırır; samah, ayin, zikir, dînî musiki, özel sohbetler gibi yine bir kısmı ibadet sayılabilecek faaliyetlerini özel mekanlarında (tekke, dergâh, cemevi…) yaparlarsa mı birlik ve beraberlik olur; yoksa farklı dinlerin mensupları gibi ibadetlerini, farklı mabetlerde yaparlarsa mı birlik ve beraberlik olur.
Bu teşebbüsün taraflarından biri şöyle diyor: ‘Devlet taraf tutarak, ‘Camiden başka ibadet yeri olamaz İslam’da’ gibi ipe sapa gelmez, hiç bir bilgiye dayanmayan bir düşünceyi kendisine düstur yapamaz.’
Bir kere devlet ‘camiden başka ibadet yeri olmaz’ demiyor, bunu diyen bir devlet temsilcisini ne gördüm, ne duydum.
Devletin ve önemli sayıda halk kitlesinin dediği şudur:
İbadet, şartlarıtaşıyan her yerde olur. Mesela namazı dileyen camide kılar, dileyen evinde, işyerinde, tarlasında bağında, tekkesinde, dergahında, cemevinde … kılar. Ama bir dinin iki mabedi olmaz. Mabed, mezhebleri ve tarikatleri farklı da olsa bir dine mensup olan bütün müminlerin ortak ibadethanesidir. Bu ibadethane dışında kalan ve içinde bir dine mensup grupların bazı ibadetler ile ayinler vb. icra ettikleri yerlere ‘mabed’ denmez, ‘tekke, dergâh, cemevi, dernek evi’ gibi isimler verilir. Ve bu uygulama yıllardır böyle olmuştur, ipe sapa gelir, bilgiye ve geleneğe dayanmaktadır.
Ortak mabed ve özel ayin vb. yerlerin aynı mekanda da, farklı mekanlarda da olması caizdir, tarihte de olmuştur. Ama hiçbir zaman bu gruplara mahsus özel mekanlar ortak mabed olan camiye alternatif olmamıştır, onun yerine konmak istenmemiştir. Asıl ipe sapa gelmez, bilgiye dayanmaz ve birlik amacına aykırı olan talep ve uygulama, gruplara mahsus özel mekanları, mabed diyerek caiminin yerine koymak, grupları ortak mabed olan camiden uzaklaştırmaktır.
Camilerle cemevlerinin aynı mekanlarda yapılması eğer sembolik birkaç uygulama ile sınırlı olmaz da birden genelleştirilirse köprü kurmadan ırmak geçmek gibi bir risk sözkonusu olabilir. Bunu yapmak isteyenler önce, Alevîler ile Sünnîlerin din alimlerini, kanaat önderlerini bir araya getirmeli, belli bir süreç içinde önce dinamitlenen köprüleri yeniden kurmalı, fikirler ve gönüller kaynaştıktan, taraflar birbirini anladıktan, bu farklı yapıların birinin genel, diğerinin özel olduğunu kabullendikten… sonra uygulamaya devam etmelidirler.
Kimsenin niyetini okumak durumunda değilim, ama kesin kanaatim şudur ki, müminlerin mabedlerini ikilemek birleştirmeye değil, bölmeye hizmet edecektir.”
Evet yukarda görüldüğü gibi Alevi inancına mensup olmayan yandaş kalem, önce kendine göre bir Alevilik tanımı yapıyor, sonra da bu tanımdan yola çıkarak şöyle demek istiyor; eğer Alevilik te İslamsa, (yazar Aleviliğinİslam’ın hangi mezhebine ait olduğunu belirtmemiş gerçi) haklı olarak bir dinin iki mabedi olmaz diyor. Her ne kadar İslam mezhepleri arasındaki bölünmeden dolayı, bir mezhebin bir başka mezhebin camisine gitmemesi durumu varsa da, (Tıpkı Hristiyanlıktaki mezhepler gibi.) Ancak bu mabetlerin ortak bir ismi vardır. Cami, Havra, Kilise gibi. Bu tür yaklaşımlar kendisine Aleviyim diyenlerin inançlarını tarifte anlaşamamalarında, kendini bir başka inancın alt bir versiyonu olarak görmelerinden kaynaklanmaktadır. Eğer Aleviler ve onlar adına hareket ettiklerini söyleyen Alevi kurumları ve Alevi inanç önderleri bir araya gelip, her şeyden önce inanç kimliklerini belirlemede ortak bir noktada buluşamazlarsa, bu tür absürt tartışmalar da son bulmayacaktır.
Yukardaki mantık Aleviliği İslam içine çekerek asimile etme mantığıdır. Kurgusunu da biz Alevilerin cahilliğinden faydalanarak ustaca yapmaktadır. Aleviliğin her şeyden önce insan merkezli bir inanç olduğu noktasında anlaşan, Tanrı-İnsan eşitliğini ve birliğini savunan, insanı kul olarak görmeyen, kendisini dönüştürebilen doğal bir inanç olan Aleviliğin, kendilerini tanrı kelamı kitaplara bağlayan dogmatik inançların hiç biri ile ilişkisinin olamayacağı noktasında tüm Aleviler anlaşıyor aslında, ister kendini İslam görsün, ister görmesin tüm Aleviler cami yerine cemevine giderler, oruç tutmazlar, hacca gitmezler. Yani yaşamda aslında İslam değiller, ancak yüzyılların baskıcı rejimleri yüzünden inançlarını takiyye yaparak koruyarak bu günlere ulaştırdıkları için, kuşaklar arasında oluşan kopukluk, bugün takiyyeyi gerçeklikmiş gibi algılayan bir kesimin oluşmasına yol açmıştır. Bir de buna Cumhuriyet rejimi ile birlikte tekke ve zaviyelerin kapatılması eklenip, hayatın her alanında İslamcılık dayatılınca, Alevilerin bir kesimi özellikle şehirleşen kesimi asimile oldu.
Şimdi tek bir örnekle yetinilmeyeceği anlaşılan Cami-Cemevi projesi eğer Aleviler tepkisiz kalırsa bir örnek model olacak ve giderek ülkenin dört bir yanına yayılacaktır. Yani Aleviler bu yolla aslında camilere çekilecek, namaz kıldırılacak, oruç tutturulacak ve ara sırada orda adı cemevi olan bir salonda da islam vaizlerine dönüştürülmüş sözde dedelerce idare edilen semahlar yürünecektir. Senaryo bu. Ya bu duruma Aleviler razı olur, ya da demokratik tepki hakkını kullanarak, kendilerini temsil hakkı olmayanlarca oluşturulan Asimilasyon projelerini engellerler. Tercih Alevilerin ve onlar adına çalışma yürüten Alevi kurumlarınındır.
Son 30 yıldır süren Kürt Özgürlük Mücadelesi sayesinde Alevilik yeniden gündem olmayı, örgütlenmeyi ve kökleri ile buluşmayı başarabildi. Bugün ortaya çıkan kazanımlarda esas olarak Kürt Hareketinin mücadelesi etkin olmuştur. Aleviler bugün bu gerçeği görerek hareket etmekle mükelleftir. Bunun böyle olduğu bilindiği ve olası bir Kürt-Alevi buluşmasınıengellemek ve Alevileri mevcut iktidara eklemlemek adına Cem Vakfı ve Gülen Vakfı harekete geçirilmiştir.
Bakın aynı yazar ne diyor;
“Biz neyi tartışıyoruz.Batıl dinlerin mabetlerini mi, kendilerini İslam’ın içinde gören ve kabul eden Alevîlerin mabedini mi?
Şüphe yok ki, ikincisini tartışıyoruz.
Şimdi tutup daİslam’a göre batıl olan dinler ve onların mabetleri ile Alevîlere ait olanıbirbirine benzetmek, aynı kategori içine sokmak ‘farklı şeyleri aynı hükme tabi kılma’ yanlışına düşmek olduğu gibi samimi Alevîleri de incitecektir.
Bugün ülkemizde yaşayan, asırlardır hayatın acısını ve tatlısını paylaştığımız; eş, dost, hısım, komşu, ortak… olduğumuz Alevîler Müslümandırlar. Bunları başka (İslam’a göre batıl) bir dine mensup görmek ve göstermek haksızlıktır. Zaten kendilerine de sorulduğunda büyük kitle ‘Müslüman’ olduklarını, ‘Allah’a, Muhammed’e, âmentüye’ iman ettiklerini söylüyorlar.
İşte bu Alevîler söz konusu olduğunda onların mabedi ‘İslam’da tek mabet olan camilerdir, mescidlerdir’. Onlar da bunun aksini iddia etmezler.
Geriye cemevi denilen ve son yirmi otuz yıl içinde ortaya çıkan, içinde Alevîlerin dînî ve kültürel bazı faaliyetler icra ettikleri mekanlara verilecek isim ile statü kalmaktadır.
İyi niyetlerindenşüphe ettiğimiz bazı kimseler bu mekanlara da inadına ‘mabet’ demek, Alevîlere camiyi kapatmak ve İslam içinden ‘Sünnî ve Alevî’ adlarıyla iki din çıkarmak istiyorlar.
Biz de diyoruz ki, İslam’ın mabedi tektir ve bu mabedin adı camidir, mesciddir ve mezhebi, tarikatı ne olursa olsun bütün Müslümanlara aittir. Bunun ötesinde ‘mezheplere ve tarikatlara ait’ olup zikir, ayin, kültürel faaliyet, din eğitim ve öğretimi… yapılan, özel yerler elbette olabilir; bu yerlere çeşitli isimler ve statüler de verilebilir, ama ‘mensupları Müslümanlar olan’ bütün grupların mabedi tektir, başka mekanları bu mabedin karşısına dikmek bölücülüktür.”
İşte bu kadar, adam çıkmış kendince bir Alevilik tanımı yapmış, bu tanımın tüm Alevilerce kabul edildiğini söylüyor ve sonuçta haklı olarak “ öz be öz müslüman ve Türk olan” Aleviler ile Sunnilerin mabedinin de Cami olduğunu belirtiyor. Şimdi bu şarlatanlara bu konuşma hakkını veren kim? Biz Aleviler değil miyiz?
Haklı olarak diyoruz ki, Cemevlerine ibadethane statüsü verilsin. Peki 30 yıl öncesine kadar biz ibadetimizi nerde yapıyorduk? Gizlice köy evlerinde değil mi? Şimdi şehirleştik küçük evlere sığmaz olduk ve kendimize cemevleri açtık. Amenna. Aleviliği sadece Aliseverlik olarak algılayan sözde Alevi dedeleri bu tartışmaların mimarıdır. Sırdır diyerek, mevcut iktidardan korkarak, Aleviliğin sadece zahiri, görünen yüzünü kitlelere anlatan, Batıni yönünü yani aslını sırrı hakikat adı altında gizleyen öncülerimiz artık günümüzde bu sırrın faş edilmesi gerektiğinin ayardına varmadılar ve ya Ali, Ya Hüseyin, Ya Muhammed Mustafa nın yanına birde Ya Atatürk ekleyerek, Aleviliği sadece birkaç söz ve yürünen bir semah’tan ibaretmiş gibi göstererek, Sünni İslamın ekmeğine yağ sürdüler.
Alevilere öz islamız dediler, Aleviler niye Kuran’a göre hareket etmiyoruz o zaman diye sorduklarında? Sünniler kuranı değiştirdi bizim kuranımız ayrı dediler ama o kuranı gören hiç olmadı. Niye namaz kılmıyoruz diye soru soran Aleviye, Ali namaz başında öldü onu protesto için camiye gitmiyoruz yalanını söylediler. Oysa biliyorlardı ki, biz aslında hiç müslüman değiliz ve inancımız İslam öncesi inançların, doğa inançlarının bir sentezidir. Onun için namaz kılmayız, onun için oruç tutmayız, onun için camiye gitmeyiz.
Oysa Alevilik tarihte Ocaklara bağlı değil mi? Öyleyse önce bu Ocaklarımıza resmi bir statü kazanalım. Tarihte Aleviliğin öğretildiği bugünün üniversiteleri olan Alevi Dergahları yok mu? O zaman bu tür dergahların kuruluşunu sağlayalım. İnanç önderlerimizi buralarda yetiştirelim, inancımıza ilişkin araştırmaları bu okulların öncülüğünde gerçekleştirelim. Alevilerin her şeyi var da, kalan sadece ibadet yerlerine resmi statü verilmesi midir? Elbetteki hayır, bugün bundan önemlisi; Alevi çocuklarına zorla İslam din dersinin verilmesine son verilmesidir. Ortak kültürümüzde Aleviliği aşağılayan tüm söylemlerin çıkarılıp atılmasıdır. Bir Asimilasyon merkezi olan Diyanet İşleri Başkanlığının ortadan kaldırılması ve devletin İslam mezheplerine verdiği tüm maddi desteklere son verilmesidir.
Bugün Türkiyenin neredeyse her metrekaresine cami yapımına karşı çıkmak daha önemlidir. Ülkemiz adım adım İslam şeriatına doğru sürüklenirken, çıkıp Cami-Cemevi projeleri geliştirmek Aleviliği sırtından hançerlemektir. Aleviler adına dışardan gazel okuyarak Alevi inanç mensuplarına sahte inanç elbisesi biçmek kimsenin haddine değildir.
Bu tür yandaşkalemler aracılığıyla asimilasyonu derinleştirmek isteyenlere geçik vermemesi gereken Alevilerin ilk talebi; Tekke ve Zaviyeler yasasının derhal iptal edilmesi, tüm Alevi dergahlarının yeniden açılması ve mal varlıklarının Alevi kurumlarına iade edilmesi olmalıdır. Hacı Bektaş Dergahının Müze statüsünden çıkarılması, Nakşiler tarafından Dergahın arazisi üzerine yapılan Caminin restore edilerek Cem Evine dönüştülmesi istenmelidir. Aleviliğin Serçeşmesi kabul edilen Dergahta, tüm Alevi ocaklarına ait postlara yeniden inanç önderleri yerleştirilmelidir. Tüm Alevi kurumları Alevilerin seçilmişyöneticilerince belirlenmiş ekiplere teslim edilmeli, Şehirleşen Aleviliğin ihtiyaçlarına cevap olması olanaklı olmayan dedelik kurumumuz yeniden gözden geçirilerek, babadan oğula geçen inanç önderliği kurumu Alevi kurumlarıaracılığıyla yeniden yapılandırılmalıdır.
Ülkemiz ilerici güçleri ve aydınları dahi bugün Aleviliği de diğer tanrı kelamı kitaplı dinler gibi algıladığı için, her türlü dincilik gericiliktir diyerek toptan bir tanıma tabi tutmaktadır. Alevilik bugün geldiği aşama da elbette tek başına ilerici olmaya yetmez artık. Dün Aleviler ilericiydi demek te tek başına bir anlam ifade etmez. Ancak bölgemizdeki Aleviliğin yüzyıllar boyunca egemenlere karşı başkaldıranların inancı olduğu gerçeğini kimse tartışamaz. Bu başkaldırılar her dönem kanla bastırılmış ve katliamlardan arta kalanlar bölgenin kuş uçmaz, kervan geçmez dağlarına ve ormanlarına kaçmış ve orada yerleşerek bu inancıgünümüze kadar taşımıştır. Bu inancın bugün ilerici mi gerici mi olduğu tartışmasından bağımsızdır Aleviliğin tarihteki direnişçiliği.
Alevilik tarihin hiç bir döneminde iktidar olmadığı için, Aleviler egemenlere muhalif olarak yaşam sürdürdükleri için objektif olarak ilericidir. Yoksa toplumun en bilinçli vs kesimi olduğu için değil. Kaldı ki bugün Aleviler arasında okuma yazma oranı çok yüksek olmasına karşın, Aleviler köylülükten en son şehirleşen bir kesim olarak kendini, tarihini, geçmişini tanıma da oldukça geri kalmıştır. Çağa ayak uydurmada daha tutucudur. Ama inacından dolayı her dönem mevcut yönetimlerce dışlanıp aşağılandığı için de, egemenlere hep öfkelidir. Bu öfkesini de değişik tarzlarda ifade etmiştir.
Son 40 yılda da Alevi gençliğinin önemli bir kesimi başlangıçta Türkiye devrimci hareketinin içinde yer almış, 12 Eylül’den sonra ise Kürt Alevi gençliği Kürdistan Özgürlük Mücadelesi içinde en önde yer almıştır. Yine aynı süreçte Türk ve Kürt Aleviliği arasında etnik kökenden kaynaklı iktidarların özel çabaları ile büyük bir kopuş yaşanmıştır. Artık Aleviler son yıllarda kapitalist gelişim sürecinide de yer almaktan kaynaklı ortak bir siyasal duruş göstermekten çok uzaktır. Bu durum bugün Alevilerin kendilerini tanımlaması noktasındaki farklıdüşünmenin de zemini olmuştur. Artık tek bir Alevilikten bahsetmek giderek zorlaşmaktadır. Zaten dinler genel olarak artık toplumları bir arada tutan çimento rolünü giderek yitirmektedir. Bugün İslam inancı içinde de büyük bölünmeler yaşanmaktadır. İşte Salefiler, Vahabiler, Şiiler gibi birbirini şiddet temelinde imhaya kadar giden çelişkiler ortadadır.
Yani İslam’da aslında ya bir reforma uğrayacak, ya da giderek toplumların yaratmakta olduğu ortak insani değerlerce aşılacaktır. Ama bizim coğrafyamız da hala büyük bir boğazlaşmanın aracı olarak kullanılmaktadır. Biliyorum ki, Aleviler bu kanlıinsanlık dışı savaşta taraf olmayacaktır. Hangi inanca mensup olursa olsun zalimin karşısında mazlumun yanında olacak ve barışı ve kardeşliği savunacaktır.
Bugün ülkemizdekiİslamcı yazarlar, Alevi aydınlarından daha çok Alevilikle ilgilenmektedir. Fetullah Gülen ekibi, Tayyip’ten farklı bir yaklaşım içindeymiş gibi yapmaktadır. Laf aralarında Cemevlerine ibadethane statüsü verilebileceğini söylüyorlar. Aleviliğin materyalist yorumları yerine İslami yorumlarına destek verilmesini teşvik etmek gerektiğini söylüyorlar. Aleviler cephesinden de, çıkarları mevcut rejimde olan kesimlerce Aleviliğin solcu damarını keserek, Alevileri gerici İslami cemaatlarla barıştırıp, düzene ve İslama eklemleme konusunda yoğun bir çaba gözlenmektedir. Bunda acele etmelerinin en büyük nedeni; kurulu düzenlerine karşı tek muhalefet odağı olarak duran Kürt Özgürlük Hareketi ile, Alevilerin ve Türkiyeli devrimci demokratik güçlerin oluşturabilecekleri bir ittifakın oluşması ihtimalinin görülmesidir. Çünkü Tayyip-Fetullah ikilisi artık ne CHP’nin ne de MHP’nin kendilerine rakip olamayacağını bilmektedirler. Oluşturmak istedikleri düzeni tehdit edecek tek alternatif güç, yukarda bahsettiğimiz ittifaktır.
Bundan dolayı bu ittifakı bozacak bir çok oyun tezgahlanmaya devam ediyor. Önce Kürt Sorununa Çözüm Paketi diyerek, Kürt hareketini yalnızlaştırmayı denediler, sonra Alevi açılımıdiyerek, Alevlere ulufe dağıtıp, Aleviliği yanlarına çekmeye çalıştılar. Demokratikleşme paketi diyerek, aslında amaçlarının ülkenin tümünün sorunlarınıçözmek olduğu yalanını gerçeklikmiş gibi yutturmaya çalışıyorlar. Artık bu ortak coğrafyada kendisine ilericiyim diyenlerin en ivedi görevi bu kendini sultan sanan gericiliğin Ustası Tayyip-Fetullah diktasını yıkacak oluşumlarıyaratmaktır. Gezi kalkışması ezberi bozmuştur. Her siyasal kesim siyasal duruşunu gözden geçirmek zorunda kalmıştır. Bugün dünden daha yakınız özgürlüğe ve aydınlığa.