Orhan Pamuk’un meşhur ‘bir kitap okudum hayatım değişti’ sözünde
olduğu gibi bir referandum yapıldı, çok şey değişti. Artık hiç kimse
için, hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Edoğan ve Türk
devleti,yapılan referandumun sonucuyla iflah olmaz bir darbe almıştır.
Erdoğan, aldığı bu darbeden sonra kendisini zor kurtacağı gibi
devletin geleceği de zora girmiş bulunmaktadır.
Bu gerçeğin anlaşılması, referandumun doğru okunmasıyla mümkün
olacaktır. Aslında bu referandum, Türk devletinin kurtuluşu için
kurulmak istenen bir sisteme giden yolun önemli bir aşaması olarak
planlanmıştır. Türk devleti yaşamsal sorunlar yumağı içinde
debelenmektedir. Tarihinin en büyük varoluş savaşının içinde olduğunu
bizzat en yetkili olanlar söylemektedirler. Kurulmak isteyen sistemle
bu varlık yokluk durumunda kurtulmayı amaçlamaktadırlar. Bu nedenle
Türk devleti, yeni bir yapılanma ihtiyacının sonucunda referanduma
gitmek zorunda kalmıştır.
Bu plana göre ilk olarak en büyük tehdit olan Kürtlerin, yani
Rojava’nın ve Kandil’in gücünün, varlığının ve etkisinin kırılması
planlanmış, hesaplanmıştı. Eğer hesaplar doğru yürüseydi Rojava’nın
yıkılması, Kandil’in yerle bir edilmesi gerekiyordu.Devamında
Aleviler, demokratlar, laikler ve bütün muhalif güçler
etkisizleştirileceklerdi.
Böylece, devletin Erdoğan’la kurmak istediği sistem kurulmuş, Türk
devleti bir kez daha yeniden ve gerçek anlamda kendisini üretmiş ve
güvenceye almış olacaktı.
7. hazirandan sonra başlayan bu süreç, ülkede İŞİD’le birlikte
planlanıp gerçekleştirilen sayısız katliamlarla ve 15. temmuzda
gerçekleştirilen kanlı darbeyle devam etmiştir. OHAL adı altında
sürdürülen kuralsız baskı rejimi bu planın bir diğer parçası ve etabı
olarak yaşanmaktadır.
Bu katlaimcı ve kanlı politikaların gereği olarak, Türk ordusu
Suriye’ye girdi, gerisin geri çıkmak zorunda kaldı. Aynı şekilde,
Kandil’e uçaklarını gönderdi, ancak istediği hiç bir gelişmeyi elde
edemediği için geri dönmek zorunda kaldı. Böylece Erdoğan
referandumdan önce bu gelişmelerle kaybetmeye başlamış, bu kaybetme
halinin moralsizliğiyle referanduma girmişti.
Bozuk bir moralle, ancak devasa olanaklarla ve muhaliflere yönelik
korkunç baskılarla girdiği referandumu kaybeden Erdoğan ve devlet,
büyük bir çıkmazın içine girmiş bulunmaktadır.
Referandumdan sonra ortaya çıkan sonuç, çok daha vahim olmuştur. Bugün
Türk devleti ve Erdoğan, 16.nisandan önce, olduğundan daha fazla zor
durumdadır.
Özetle evdeki hesap çarşıya uymadı. Erdoğan’ın ve devletin yaptığı
planlar ve hesaplar, halkların kararlı direnci ile boşa çıkartıldı.
Erdoğan, 15 yıllık iktidarı döneminde en büyük darbeyi aldı, en trajik
yenilgiyi yaşamaktadır. Artık Erdoğan’ın ve ekibinin devleti yönetme
kabiliyeti, gücü ve meşruiyeti kalmamıştır.
Verili koşullarda normal demokratik gelişmeler açısında olması gereken
çok açık. Erdoğan’ın istifa etmesi, bu savaş politikalarının terk
edilmesi ve barış sürecine dönülmesi gerekir. Ancak Erdoğan’ın istifa
edecek kadar demokrasi kültürü taşımadığı bilinmektedir. Böyle bir
gelişmenin mümkün olmayacağını öngörmek kehanet değildir.
Bu durumda Erdoğan’ın ve devletin halklara karşı açmış oldukları
savaşa devam etmesi ihtimali çok daha gerçekçi ve izlenen politikalara
uygun olandır. Çünkü savaşın dışındaki seçenek, taviz verilmesini,
Erdoğan’ın ve devletin bu stratejik savaşçı politikalardan
vazgeçmesini, barış ve çözüm projesine dönülmesini gerektiren bir yol
ve seçenektir. O nedenle bu seçenek, devlet ve Erdoğan için öncelikli
seçenek değildir. Bu seçenek, ancak halkların ortaya koyacağı
direnişle kazanılacak olan bir seçenektir. Halkların direnişiyle
Erdoğan’ın ve devletin zorlanacağı bu seçeneğin gündeme gireceği
koşullardan da ne olup biteceğini bugünden kestirmek kolay değildir.
Halkların karşısındaki zorba güçler, tarihlerinin en zor ve zorlu
dönemini yaşamaktadırlar. Erdoğan’ın geliştirerek sürdürmek isteyeceği
savaş ve katliamcı politikalara karşı bir bariyer oluşturmak, bugün,
dün olduğundan daha çok mümkündür. Mücadele sadece zülme, haksızlığa
ve sömürüye karşı çıkmak için değil, kazanmak için yapılacaktır. Bugün
halklar kazanmaya en yakın noktada bulunömaktadırlar. ‘Ha gayret’
denen zamanlardayız. Bir adım sonrasının ‘serkeftin’ denecek olan
günlerde…