Kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinemediği orta-doğuda kendilerine bir gelecek kurmayı hayal edenlerin kendi meşru savunma kuvvetlerini oluşturma, kendi toplumunu örgütleme ve insanlığın ortak geleceğini oluşturmayı hedefleyen güçlerle bir arada olma zorunlulukları vardır.
İnsanlığın yüz karası, egemen güçler yaratması bu karanlık güçlerin hiç bir dini temsil etmediğinin bilincinde olarak, üçüncü bir dünya savaşının yürütüldüğü bu bölgede bütün dinlerin, bütün inançların, bütün ilerici güçlerin mensuplarınca, ortak bir cepheden bu karanlıkların korku yayan çetelerine gereken cevap verilmedikçe, toplumda yaratılan teslimiyet sendromu ortadan kalkmaz.
Bugün sanal medyada kelle avcılıklarını yayan bu çetelerin yaptıkları, dün de başka kimlikler adı altında, JİTEM, EL KAİDE, MİT, MUHABARAT, SAVAK, CİA, KGB ve benzeri isimler altında kelle kesme, işkencelerde katletme, asit kuyularına canlı canlı insan atma, sokak ortasında idam etme, yargısız infaz etme, sırtından kurşunlama, köy yakma ve benzeri yöntemlerle yapılmıyor muydu? Elbette yapılıyordu. Devletin bir sömürü aracı olarak, kitleleri sindirme aracı olarak devreye girmesinden bu yana bu katliamlar devam etmektedir. Değişen bir şey yok.
Değişen sadece bugünün cellatlarının bunu medyatik yapması, dünkülerin gizli yapmasıdır.
Bugün dünyanın dört bir yanından bir kısmı yoksul ve umutsuz toplum kesimleri içinden devşirilmiş, bir kısmı egemen güçlerin uygulamalarına tepki ile toplum içinde örgütlenen katil şebekeleri bölgemizi bir kan gölüne çevirmekte, insanlığın yarattığı kültürel değerleri, inanç merkezlerini yok etmekte ve topluma büyük bir korku psikolojisi yayılarak, insanların bu durumdan dolayı kötülerin birinden birini tercih etmesinin koşulları yaratılmaya çalışılmaktadır.
Birisi vurarak, katlederek toplumda büyük infiale yol açıyor, arkasından onların ağababaları kurtarıcı rolü ile bölgemize yerleşmeye çalışıyor. bu sarmaldan kurtuluşun biricik yolu toplumların, halkların, inançların ve ilerici güçlerin bir arada yaşadığı bir toplumsal yaşam seçeneğini pratikte sınaması gerekiyor. Rojava modelini bölgemizin tümüne yayarak bu oynanan oyunları boşa çıkarabilir ve bu karanlık katil şebekelerinin ve efendilerinin heveslerini kursaklarında bırakabiliriz.
Egemenlerin bilinçli bir şekilde, toplumları etnisite ve inanç farklılıklarını körükleyerek bölgeyi böl-parçala-yönet felsefesine uygun olarak yeniden dizayn etmeye çalıştığı günümüzde, « her şey önceden programlanmıştır. Batılı ve Doğulu emperyalistlerin istedikleri oluyor. Biz ne istersek isteyelim, onların dediği oluyor » denilerek teslimiyeti meşrulaştırmak bölgenin ilerici dinamiklerinin işi olamaz. Yaşanan deneyimler, egemenlere rağmen halkların birleşik gücünün bir çok şeyi değiştirebileceğini göstermektedir.
Bakın Afganistan’da batılılara karşın halk Talibanı desteklemiş ve batılılar fiilen yenilmiştir. Arap Baharı ne halklar için, ne de egemenler için bahar olamamıştır. Hiçbir şey teoride söylendiği gibi gelişmemektedir. Türkiye aracılığıyla önce Esat’ı, arkasından da İran’ı dizayn edeceğini sanan batılılar başarılı olamadılar ve sahneye yeni güçler sürdüler. Başlangıçta İŞİD, El Nusra ve benzeri El Kaide bağlantılı örgütler aracılığıyla bölgeyi dizayn etmeye çalışan batılılar şimdi karşı taraf ile işbirliği içine girmek zorunda kaldı. Türkiye’nin parlayan yıldızı bir anda söndü. Türkiye hala İŞİD’e ve El Nusra’ya tavır alamazken, kendisini bu bataklığa sürükleyenler çoktan bu güçlerden desteklerini çektiler.
Şimdi İŞİD adlı katiller şebekesi, dünyanın gözleri önünde esir aldığı insanları hunharca katlediyor. Dünya ise seyrediyor. Bölgede hızla bir mezhep savaşıcyayılmaya çalışılıyor. Bu işten çıkarı olanlar toplumun böyle bir kutuplaşmaya gitmesine çanak tutuyorlar. Bir yanda Sünni İslam, diğer yanda Şii İslam bölgedeki bu boğazlaşmaya destek sunuyor. Toplum bu iki kutba mahkum edilmeye çalışılıyor. Batılı güçler düne kadar Sünni İslamı desteklerken son anda her nedense İran merkezli Şii İslam ile işbirliğine yönelmiş bulunuyor.
Ülkemizdeki Alevi kesimler de, Suriye’de Esat yanlısı bir politikaya destek verirken, şimdiki durumda söz söylemekten aciz hale gelmiş bulunuyorlar.
Bütün bunların yanında tüm inançlardan ve tüm etnisitelerden destek alan ve bu kesimlerin hepsi ile birlikte Özerk Kantonlar kurarak halkların kardeşliğini ve özgürlüğü, eşit ve adil paylaşımı sağlamaya çalışarak, bölgede bir halklar seçeneği olarak boy veren ROJAVA deneyimi bir umut olarak ve bir devrimci-demokratik seçenek olarak somut örnek oluyor. Bu bölgenin ötekileştirilmiş, ezilmiş, inanç ve etnisite farklılığı yoluyla birbirine düşürülmek istenen halklar artık seçeneksiz değildir. Bu seçenek halkların birleşik gücüdür. Bölgemizde hiçbir toplumsal kesim sadece kendisine yaslanarak uzun vadeli bir başarının sahibi olamaz.
Toplumları birbirine düşmanlaştırarak bizi yönetmeye çalışanlara, topluma katliamlarıyla korku salmaya çalışan, toplumları bu yolla birbirine düşman etmeyi umanlara inat, biz ilericilere, demokrat Alevilere, Demokrat Müslümanlara, Hristiyanlara, Ezidilere, Dürzilere düşen, Araplara, Kürtlere, Türklere, Türkmenlere, Acemlere, Ermenilere ve Suryanilere düşen bu oyunu bozacak olan tek seçeneği, ROJAVA seçeneğini tüm orta-doğu coğrafyasına yayacak bir çabanın içinde olmaktır.
Bunun dışındaki tutum, birimizin sadece Alevileri örgütleyelim , birilerinin sadece Sünnileri örgütleyelim, birilerinin sadece devrimcileri-sosyalistleri örgütleyelim dar bakışı, bizi bölmek ve yönetmek isteyen egemen güçlerin oyunlarına alet olmaya yol açar. Bir yandan her toplumsal kesim kendi özgün örgütlenmesini yaratırken, öte yandan tüm bu güçleri bir araya getirip koordine edecek ortak üst örgütlenmeler yaratılmadan bölgemizi kendi çıkarları ekseninde yeniden dizayn etmek isteyen güçlere engel olamayız. Toplumlarımızı düşmanlaştırıp yüz yıllar sürecek yeni bir intikam savaşına sürüklemekten kurtulamayız.