Kapitalist modernite, yaşadığı sistem krizini Ortadoğu halklarını birbirine boğazlatarak öteleme gayretinde. Binlerce yıldır birlikte yaşamış ve kaynaşmış halklar, farklı mezhep, din ve etnik aidiyetlerinin düşmanlaştırılması üzerinden birbirine katlettirilmekte ve güçten düşürülmektedir. Halkları birbirine bağlayan ve birlikte yaşamın da manasını oluşturan kimliksel özgünlükleri, birer çatıştırıcı değer olarak sunulmakta ve halklar birbirlerinin yüzüne bakamaz hale getirilmektedir. Yaratılan ve yaşatılan savaşlarla bölge halklarının binlerce yıllık birikim; tarihi, kimliksel, kültürel, sosyal, maddi ve manevi değerleri de yok edilmektedir. İktidarcı ve egemenlikçi mantık, çıkarlarının sürekliliği için insanı insan yapan tüm moral değerlerin tarumar edilmesine yol açmaktadır…
Bugün Suriye ve Irak’ta Arap Aleviler, Êzîdî, Kakayî, Feylî ve Şebek Kürtler, Şii Türkmenler, Süryaniler ve diğer Hıristiyan topluluklara dayatılan katliamlar, iktidarcı zihniyetin gözünü kırpmadan her türden vahşeti toplumlara reva görebileceğini bir kez daha gözler önüne serdiği gibi, insani bir çıkışın da ancak iktidarcı zihniyet dışında ve bizzat toplumsal alanda aranması gerektiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bu, özellikle de tarihten günümüze kadar hep iktidarların ve iktidarcı zihniyetin her türden baskısı ve zulmüyle karşı karşıya kalmış Alevilik gibi inanç kimliklerin kendini yeniden var etme mücadelesi verdiği günümüzde üzerinde önemli durulması gereken bir konu. İktidarcılık ötekileştirir, düşmanlaştırır ve birbirine kırdırtır…
Alevilerin CHP’den kurtulma zamanı
Türkiye’de ezilenler, ötekileştirilenler ve yok sayılan toplumsal kesimler bugüne kadar genelde iktidarcı yapılar içinde sorunlarına çözüm aradıkları için, kendilerini yok sayan baskıcı sistemi değiştirme gücü gösteremediler. Sistemi değiştirmek için çabalama yerine ondan medet umdukları için hep kaybettiler. Bu konuda Kürdü, Türkü ve Arabıyla, özellikle Alevi inançlı toplulukların durumu oldukça hazindir; eşitlik ve özgürlük umutları Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana hep manipüle edildi; özellikle de devletin partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından…
CHP, programında ne yazılırsa yazılsın, diğer sağ muhafazakar partiler gibi, toplumdan ziyade yalnızca devleti yaşatmaya odaklandığı, yani programında da belirtildiği gibi ‘devletçi’ olduğu için devleti topluma karşı korumayı esas aldı. Koçgiri, Dersim, Maraş, Sivas ve Çorum’da yaşandığı gibi devletin hazmedemediği toplumsal kesimlere, özellikle de Kürt Alevilere karşı uygulanan zulmü meşru gördü. Bilindiği gibi sözkonusu katliamların neredeyse tamamı da CHP iktidarları döneminde yaşandı.
Kürt Hareketi ve siyasal kırılmalar
Şüphesiz Türkiye’de bir çok sol parti ve hareket toplumsal özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi yürütmüştür ve bugün de yürütmektedir. Ancak geneli devleti halkların taleplerine hizmet eder hale getirecek şekilde dönüştürmeyi hedefleme yerine, iktidarcı mantıkla devlete hakim olmayı amaçladıklarından toplumsallaşamamış ve başarılı olamamışlardır. Bu konuda Kürt Özgürlük Hareketi, devlet ve iktidarcı kulvarda enerji tüketme yerine, bizzat topluma hitap etmeyi, toplumu mücadeleye katmayı ve toplumu kendi yaşamı hakkında karar verici iradeye kavuşturmayı esas aldığından toplumsal karşılık bulmuş ve Ortadoğu’daki en büyük toplumsal özgürlükçü hareket olmayı başarmıştır. Bundan dolayı da Kürt özgürlük mücadelesi bugün Kürt coğrafyasının yayıldığı ülkelerde Kürtlerin birlikte yaşadığı diğer topluluklarda da heyecan yaratmaktadır. Kürt sosyalitesinde, özellikle kadın öncülüğünde yaşanan sosyal devrim, her türden bağnazlığın adeta normalleştirilmeye çalışıldığı Ortadoğu coğrafyasında her inanç ve kimlikten topluluklar için bir umut olmaktadır.
Türkiye’de devletin kirli politikalarıyla buluşmaları ve ortak mücadele etmeleri engellenen tüm ezilen kesimler de bugün yüzlerini Kürt hareketinin, ‘demokratik ulus’ formülasyonuyla yaşamsallaştırmaya çalıştığı demokratik modernite inşasına dönmeye başlamış durumdadır. Alevi kesimlerin de önemli bir dinamik olarak içinde yer aldığı sol ve demokratik hareket, sistem ve devletle olan ilişkilerinde yeni arayışlar ve kırılmalar yaşamaktadır.
Yeni ana muhalefet partisi HDP
Gücü düzen partilerinde tüketme yerine, umudu toplumsal mücadelenin adresi Halkların Demokrasi Partisi’nde (HDP) büyütme eğilimi sürece damgasını vurmaktadır. Kürtler, emekçi kesimler, etnik topluluklar, her etnisiteden Aleviler ve tekçi despotik rejimin hışmına uğramış tüm ezilen kesimler eşitlikçi, özgürlükçü ve adil bir sistem umutlarını HDP’de ortaklaştırarak büyütme eğilimindedir.
10 Ağustos’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin Selahattin Demirtaş’la oylarını katlayarak yüzde 10’u bulması bu tarihi buluşmanın ve sistemden kopuşun da önemli bir göstergesidir. ‘Yeni Yaşam’, ‘Demokratik Ulus’ ve ‘Radikal Demokrasi’ sloganlarını ön plana çıkaran HDP adayı Selahattin Demirtaş, Adıyaman, Antep, Maraş, Malatya, Erzincan ve Dersim’in yanısıra İzmir, İstanbul ve Antalya gibi Alevilerin yoğun yaşadığı kentlerde de oylarını ikiye, bazı yerlerde ise üçe katladı. Hem de bu düzen partilerinin ve onların Alevi örgütlenmelerinin içindeki uzantılarının yoğun antipropaganda ve kamuoyunu manipüle eden açıklamalarına rağmen bu sonucun ortaya çıkması, Aleviler ve diğer ezilen kesimlerin düzen ve düzen partileriyle olan ilişkisinde yeni bir sürecin başladığının da işaretidir.
Bu güne kadar Alevilerin eşit yurttaşlık ve laik yaşam umutlarını manipüle eden ve gittikçe ırkçı Türk – İslamcılığın yedeğine konumlanan CHP’deki ciddi gerileme de gözönüne alındığında, bizzat CHP’li vekil Meldan Onur’un da dile getirdiği gibi; Selahattin Demirtaş’ın ana muhalefet liderliği, HDP’nin de anamuhalefet partisi konumu artık kamuoyu tarafından kabul görmektedir.
Aleviler yüzünü HDP’ye döndü
Alevi topluluklardaki yeni yaşam ve yeni siyaset eğilimi karşısında net bir tavır ortaya koymaktan çekinen Alevi örgütlerinden bazıları seçim öncesi ve sonrasında HDP’nin özgürlükçü bir seçenek olduğunu dillendirebildi. Bunun yanısıra Alevi ismi taşıyan bazı yapıların provokatif girişimlerle Alevi kitleleri HDP’den uzak tutma çabaları ise hem başarısız kaldı hem de kısa süre içinde demokratik sol kamuoyu tarafından teşhir edilmekten kurtulamadı. Nurtepe olayı ve bazı devletçi oluşumların tüm Alevi örgütlerinin CHP-MHP adayını desteklediği yalanı Alevi ve sol demokratik kamuoyunda itibar görmedi ve amacına ulaşmadı.
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği (HSAKD), Pirsultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), Özgür Demokratik Alevi Derneği (ÖDAD), Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) ve Hacıbektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın (HBVAKV), Selahattin Demirtaş ve HDP’nin Alevi kitlelerin umutlarına sözcülük ettiğini belirtmeleri anlamlıydı.
‘Aleviler vicdanlarının sesini dinledi’
Alevi siyasetindeki ‘hakikat arayışını’ HSAKD Başkanı Ali Kenanoğlu, “Aleviler yüzünü HDP’ye döndü” diye formüle ederken, PSAKD Başkanı Müslüm Doğan da “Aleviler, Demirtaş’ın insani duruşu ve siyasetine ilgi gösterdi” diye kaydetti. Ancak, Ercan Geçmez’in, “Aleviler belki de ilk defa vicdanlarının sesine kulak vererek, oyunu kullandı ve Demirtaş’a verdi” belirlemesi oldukça önemliydi. Çünkü Alevi vicdanı, hak ve hakikatın refleksi; eşitlik, özgürlük, adalet, iyi, güzel ve doğrunun çığlığıdır. Bu çığlık daha da yükselmeli ve tüm Türkiye halklarına yeni yaşamın ilhamı olabilmelidir.
Alevi kitlelerin artık, gerek ismini Alevi kelimesiyle süsleyen devlet beslemesi örgütler ile devletçi sistemin tetikçilerine, gerekse de CHP gibi her açıdan toplumsal hükmünü yitirmiş, sol ve laik değerleri ırkçı Türk-İslamcılıkla tarumar eden, düzen ve devlet savunucusu partilere meyil göstermeyeceği aşikardır.
Alevi kurumları hakikat’e bend olmamalı
Yaşanan gelişmeler Alevi örgütlenmesini daha derinden etkileyecek niteliktedir. Artık klasik siyasetin Türkiye halkları üzerinde ciddi bir getirisi de, etkisi de yoktur. Sadece popülist söylemler üzerinden siyaset tarzı artık aşılmalı. Toplumsal siyaset, toplumsal renklere ve renkliliğe, yani toplumsal hakikate odaklanmayla anlamını ve karşılığını bulur. Toplumun seyircisi olduğu, beklentisine girdiği bir siyaset ve yönetim tarzı yerine, toplumun bizzat dahil olduğu siyaset tarzı hem daha özgür iradeli bir toplumsallığı yaratır hem de toplumsal sorunlara kalıcı ve insani çözümler üretir.
Bunun için Alevi örgütleri, Alevilerdeki arayış, toplumsal değişim ve düzenin çeperinde çıkış eğilimi önünde engel olmamalı, bu hakikat arayışının yol’unu bulmasına göre tavır sahibi olabilmelidirler. Zaten bugünkü Alevi örgütlenmesi, toplumsal dönüşüme göre demokratik bir refleks sergilemeyi beceremez ve yalan düzenin partilerinin ardında iktidarcı çepere sıkışıp kalırlarsa, bizzat hakikat ışığına meyleden Alevi kitleler tarafından aşılmak durumunda kalacaklardır.
Kürt Aleviler, Kürt kimlikleriyle Alevidir!
Bir çok Alevi yapılanmasında hala etkin olan, özellikle 1960’lı yıllardan bu yana Aleviliği Türkçülük olarak kitlelerin zihnine yedirmeye çalışan ve Kürt kimliği üzerine asimilasyonist ve parçalayıcı operasyonel faaliyetlere zemin sunan duruş aşılmak zorundadır. Türkmen toplulukların kültürel güzelliklerinin yaşatılması için verilecek çaba kadar, Kürt Alevilerin dilleriyle (Kurmancî ve Kirmanckî-Zazakî), ocaklarıyla ve coğrafyalarıyla buluşturacak sosyal projeler ve etkinlikler de hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki tüm Alevi örgütlerinin temel gündemleri arasında yer almalıdır.
Ortadoğu’da ‘rıza toplumu’ neden olmasın!
Ortadoğu’da halkların renkliliğini savaşlara ve toplumsal kırımlara malzeme yapan iktidarcı kapitalist modernitenin vahşi politikalarına karşı ancak halklara ait tüm renkleri yeniden canlandıracak ve barış içinde birlikte yaşatacak sosyal, kültürel ve siyasal projelerle cevap olunabilir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin ‘Demokratik Ulus’, ‘Radikal Demokrasi’ ve ‘Demokratik Ortadoğu’ ideali ile Alevi inanç felsefesinin rıza toplumu ve dayanışmacı, paylaşımcı değerler sistematiği birbirini tamamlayan ve bütünleyen niteliktedir. Hem Ortadoğu genelinde hem de Türkiye özgülünde halkların sorunlarına cevap olacak yegane ‘yol’ da budur.