Kürtçe (kurmanci/kırmançki) Oruç sözcüğünün karşılığı “Rocı” ve “Roce” dir. Bu kelimelerin “gün/güneş“ ile direk bağlantısı vardır. Çünkü Kürtçedeki “roj, ro, roz, şem, tav, tavik“ sinomimli sözcükler hep “güneş’i, gün“ü dolayısıyla 12 saatlik “gündüzü, aydınlığı, ışık/nur’u, parlaklığı“ anımsatır. Yine buna bağlantılı olarak Kürtçedeki “ru, rü“ sinonimli sözcükler; “yüz’ü, sıfatı, cemal’i“ ifade ederler. Güneşin doğumundan batışına kadar olan süreye-güne “ro, roc“ denir.
Aynı kavramların eski Avesta’dan Pehlevice‘ye ve oradan da Kürtçe’ye, Farsca’ya geçtiği sanılmaktadır. Batıni Alevilerinin Réberleri; Réya/Raa Heqi itikatının felsefik yapısını oluştururlarken bütün bu kavramları sırlı manalarla nakşetmişlerdir. Ondandır ki; Dostun cemalini, güneşe benzetmişlerdir. İnsanın yüzü, sıfatı, cemali olan “ru, rü“; güneş “ro, roz, roj“ gibidir. O insan ki güneş‘te kendi cemalini görür ve onu kutsar. İşte bu evrensel alemde insan kutsadığı güneşe; Roci < Oruç tutarak saygısını gösterir.
Söz konusu bütün bu kavramların kökeni Hurrice/Khurice olup, güneş’le alakalıdır. Antik çağlardan beri Güneş’in bir diğer adı ise “Şem, şemi, şems, şamaş“ dır. Bundandır ki, Kürtçedeki gün adlarına “şem“ ekleri/takıları getirilmiştir. Örneğin “Birinci gün Pazar < Yekşem, Pazartesi< Duşem, Salı < Séşem, Çarşamba < Çarşem vs.“
Mezopotamya ve Sümer metinlerinde var olan güneş (şamaş, şemeş) tanrıçasına tapınım söz konusuydu. Yeri gelmişken hatırlatalım; Mısır uygarlığında Güneş tanrısının adı ise “Ra“ idi. Gutilerin ve Hurrilerin ardılları (Soy kültürel ve dilsel) olan Kürtlerin “kal u belâ/beli“ den beri güneşe taptıkları ve ona karşı dualarla bedensel ve ruhsal manada oruc, roc, roci, roji tuttukları, nefs-i bedenlerini bağladıkları anlaşılmaktadır.
Başlangıcından beri tarihsel süreci içerisinde oruç tutma olgusu ele alındığında, oruç’un aslında Güneş’e olan tapınımı, vücuttaki eylemsel tezahürü de olmuştur. Güneş etrafında geliştirilen bu geleneksel ritler, Alevilerin Ayin-i Cemlerindeki (Civat) 12 hizmet ve döndükleri Semah’a da yansımıştır. Zamansal peryodlar içinde güneşe/zamana/zurvana karşı olan bu takdis geleneklerini Aryanik halklar; daha sonraları Kerbelâ matemi bağlamında oruç ve Aşure ile sentezlemişlerdir. Ve fakat Kerbelâ olmadan da bu ritsel gelenek hep vardı.
Aşura/Aş u ra (re)
Son beş asırın umumi görüşüne göre; “İmam Hüseyin’in 681 yılında Kerbelâ’da katledildiğinden dolayı, 10 yada 12 gün oruç tutanlar, oruç bitiminde evlerinde özenle pişirdikleri Aşure yemeği/aşını dağıtırlar. Bu ritsel gelenekle İmam Hüseyin anılır.“ Peki ama bu sözlü hafızanın arkaplanında yatan gerçeklik nedir?
Araplarda “Aşura“ deyimi; Muharrem’in 10. günü demektir. Arapçada Muharrem ayı, 1. Aydır. Yani Ocak ayıdır.“Aşura/Aşure“ kavramı, aslında İbranice bir sözcük olan Aşur’dan gelmiştir. Bu istikamette gerilere giderek kelimenin etimolojik değerlerini inceleyecek olursak, Aşur‘un, kökeninin antik çağlara (MÖ.3000, MS.300) kadar uzandığını görürüz! “Aşur“; Sümer ve Akad panteonuna (Tanrılar, tapınaklar) özdeş bir tanrı olup, “gören“ manasında betimlenmiştir.
Yahudiler ve Araplar (Hz. Muhammed’de dahil) İslamiyeten önce de-eskiden bu günü, kutsal sayar ve oruçlu geçirirlerdi. Aryen halkları da Tufandan dolayı Oruç tutar, Aşure yaparlardı. Zira bu Oruc’un varlığı; “Bakara Suresinin 183 ayetinde: “Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, sizin de üzerinize yazıldı….“ İfadesiyle doğrulanmaktadır.
Hz.Muhammed’in, Medine’ye göçünün (622) ikinci yılında Ramazan orucu ayeti geldi. Hz. Muhammed; Müslümanlar’dan eskiden beri varolan “Aşure gününü ve Oruç tutmak yükümlülüğünü“ bu ayetle (Bakara süresinin muhtelif ayetleri) kaldırdı ve bunu gönüllülüğe bağladı. Dolayısıyla Müslümanlar, bu eski/kadim orucu tutmayı bırakıp, Ramazan orucunu tutmaya başladılar. Fakat Mezopotamyadaki Aryenik kültürün son halkası olan Aleviler/Réya/Raa Heqi itikatının mensupları kadim geleneklerini devam ettirdiler. Réya/Raa Heqi inancında “Aşure/Aş u ra”; aynı zamanda “yolun yemeği” anlamına gelmektedir. Çünkü bu inancın yolu, Tufandan sonra, insanlığın yeniden doğuşu ve çoğalmasıyla başlatılmıştır.
Hülasa; Alevilerde (Réya/Raa Heqi itikatı) eskiden beri; Tufandan kurtuluş için 12 günlük oruç vardı. 1000’li yıllarda Bağdat merkezli Büveyhoğulları, daha sonrasında ise 16.yüzyılda, Şah İsmail; bu kadim geleneğin üzerine Kerbelâ, İmam Hüseyin, Ehl-i Beyit, 12 İmam kültünü setr/örtü/monte etmişlerdir.
İlgili kaynaklar incelendiğinde tarihte, bir çok olay, takvimsel manada bu günde meydana gelmiştir. Bu raslantısal olayların bazıları mitik bazıları ise gerçeğe yakın durmaktadır. Dolayısıyla bu günde meydana gelen olaylar, Aşure gününe farklı anlamlar yüklemiştir. Meselâ bunlardan bir kaçını şöyle sıralamak mümkündür:
Âdem’in işlediği günahtan sonra tövbesinin kabul edilmesi, İdris’in diri olarak göğe yükseltilmesi, Nuh’un gemisinin tufandan kurtulması, İbrahim’in ateşte yanmaması, Yakup’un, oğlu Yusuf’a kavuşması, Eyyub’un hastalıklarının iyileşmesi, Musa’nın Kızıldeniz’den geçip İsrailoğulları’nı Firavun’dan kurtarması, Yunus’un balığın karnından çıkması, İsa’nın doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi Yerlerin ve göklerin bu günde yaratılması ve benzerleri.
Oruc ve Aşure’nin; Kitab-ı mukaddes başta olmak, Sümer ve Mezopotamya metinlerinde, insanlık tarihinin yeniden bir başlangıcı sayılan Nuh Tufanıyla yakından bir bağının olduğu ihtimali oldukça yüksektir. Lakin Tufanla başlayan açlık, geminin Cudi dağına oturduğu günde, sona ermiştir.
Sümer takviminde 12. Ay; Mart < Adaru ayıdır. 1. Ay ise Nisan < Nisannu ayıdır. Yine Arkeolojik buluntuların çözümüyle Sümer tabletlerine Uruk kralı Ziusdura, Babillerde Utunapiştim, Kitab-ı Mukkades‘te Noha, Kur’an da Nuh ve Sümer anlatılarına göre Bâtıni Alevilerde ise Xızır’ın Tufandan kurtuluşu Mart-Nisan aylarında gerçekleşmiştir. Kürtlerin kullandığı eski takvimde de Mart ay, yeni yılın başlangıcıdır. Araplardaki Muharrem ul Harram (-savaşmanın haram olduğu Muharrem ayı), yeni yılın Ocak ayıdır. Görüldüğü gibi burada takvimler, bazı küçük nüanslarla bir uyum çerisindedirler.
Aslında bu gün; Newroz’un da ilk başlangıcıdır. Sonraki Kurdi mitik aktarıların aynı güne denk geldiği düşünülmelidir. Nuh, gemide kalan son erzakların hepsini karıştırıp sulu bir çorba (Aşure) pişirmiştir. Tufandan kurtulanlar, yedikleri bu tatlı çorba ile nevi bayram etmişlerdir. O günün anısına insanlık, bir şükran borcu olarak 10/12 gün oruç tutmuş ve ardından da Aşure yapıp bu kurtuluş gününü şükranla kutsamıştır. Yeryüzünü dolduran insanlık; Tufan sonrası, Cudi dağından dünyaya dağılmıştır. Yine Kitab-ı Mukaddes’te iki nehir arası olan (Mezopotamya < Mezrabotan) bu bölgenin yeryüzü cenneti olduğu anlatılmaktadır.
Bugünlerde yapılacak olan Aşure; kutsanan yolun ve insanlığın bu şükran yemeği, yeryüzü cennetimize barış ve kardeşliği getirmesi dileğiyle…!
Not:
Konu hakkında daha geniş malumat için ayrıca şu makalelerimize bakabilirisinz:
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=61203
http://www.ozgurdersim.com/yazi/alevilerdeki-oruc-ve-asurenin-tarihsel-kokeni-707.htm
http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=47266
https://www.alevinet.com/2017/01/13/ayra-cografyasi-ve-topluluklarina-kisa-bir-bakis/
http://www.sanalbasin.com/aryenik-kulturun-son-halkasi-rya–raa-heqi-aleviligi-13448898/
http://www.sanalbasin.com/aryenik-kulturun-son-halkasi-rya–raa-heqi-aleviligi-13448898/
Kitap önerim: Zecharia Sitchin, “12. Gezegen“ Ruh ve MaddeYyayınları, İstanbul. Çeviren: Yasemin Tokatlı, 2001
- Çok