10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle siyasi partiler, çeşitli sivil toplum kurumları devletin insan hakları karnesini açıkladılar. Karne berbat.
Karnenin gösterdiği kadınlar, LGBTİ+ özneler, Aleviler, sosyalistler, işçiler, Kürtler, demokratlar, aydınlar her türlü devlet zorunu sistematik olarak yaşamış.
Bu da geçtiğimiz günlerde Malatya’da evi işaretlenen Zeynep Çelikkanat’ın “Başımıza ne geldiyse devletten geldi” sözlerini doğrulamakta.
Rakamlar ürkütücü. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun insan hakları günü nedeniyle 2002-2017 yılları arasındaki hak ihlallerini gösteren araştırmasında durum şöyle:
“Rapora göre 2008- 2017 yılları arasında 351 şüpheli asker ölümü yaşandı. 2011- 2017 yılları arasında 25 bin 525 kadın cinayeti gerçekleşti. 2011- 2017 yılları arasında en az 3 bin 755 çocuğun yaşam hakkı ihlal edildi, 2011- 2017 arasında en az 53 nefret cinayeti gerçekleşti. 2002-2017 arasında ise en az 482 gazeteci tutuklandı, 20 bin 878 işçi iş cinayetlerine kurban gitti.
2002‐2017 yılları arasında 18 bin 762 işkence ve kötü muamele tespit edildi. Doğu Bölgesi’nde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında ve Gezi olaylarında gerçekleşen ölümler hariç en az 44 bin 17 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi.
OHAL KHK’ları ile 5 bin 717 akademisyen görevinden ihraç edildi. Darbe girişiminin ardından hakkında işlem yapılanlardan en az 35 kişi intihar etti.”
İktidar ve sermayeyi koruyup kollayan OHAL ile insan hakları ihlalleri tavan yaptı. On binlerce gözaltı, binlerce tutuklama yapıldı. Artık insanlar bir değil, aynı anda birkaç örgüte üyelikten tutuklanır oldu.
Dünyada kadın tutuklu sayısı iki atına çıkarken, Türkiye’de üç atına çıktı. Bu kadınların bir kısmı çocuklarıyla yatmakta.
Konu insan hakları ihlali olunca Alevilerin bu başlık altında yer almaması olmazdı.
Alevi evlerinin işaretlendiği Malatya, Çorum, Maraş gibi illere Manisa da eklendi. AKP döneminde sıklaşan ev işaretleme tarzı Alevifobik saldırıların amacı insan hakları ihlalinin çok ötesinde anlamlara gelmekte.
Alevilerin canını, malını kendine hak görenler çıkardıkları KHK’larla birçok işçi, memur Alevi kadın ve erkekleri işlerinden ettiler.
Alevilik inancına ve cemevlerine yönelik saldırılarla, zorunlu din dersleri ile asimilasyon politikalarını sürdürdüler.
Alevi kadınlarına ilişkin cinsiyetçi algı yükselerek devam etti.
Kadın düşmanı söylemleri ve erkekleri cinsel suçlara yönlendiren açıklamalarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı erkekliğin merkezi karargahı oldu.
Fıtratımızda kadın erkek eşit değildir diye açıklamalar yapabilen üst düzey devlet yöneticileri söylemlerini yükselterek sürdürdü.
Sadece cemlerde değil, evet özellikle cemlerde ama yanı sıra genel olarak yaşam tarzına müdahale diye okumamız gereken Alevi kadınlarının bedenlerine yönelik devlet destekli cinsiyetçi müdahale aracı olarak baş örtme ve “kapanma” baskısı iyice arttı.
Alevilerin toplumdaki görünürlüğü azaldı.
Alevi kurumlarının üzerindeki devlet baskısı… Ve bu baskıyı kurumların Alevi kadınlara yönlendirmesi…
Alevilik inancının temel unsurları arasında olan kadın erkek eşitliğini hedef alan iktidar…
4+4+4 dahil olmak üzere laçkalaştırılan eğitim sisteminin her yeni değişikliği ile kadınların, ama en çok Alevi kadınların eğitim hakkının gaspı, Alevi kadın ve erkeklerin okuyacaksa da imam hatiplerde okumasını zorlayan faşist, asimilasyoncu uygulamalar…
Devlet icadı gri pasaportlu dedeler…
Ve daha nicesi…
Devletin Alevilere karşı insan hakları gaspını oluşturmakla kalmıyor, devlettin özel politikası olarak yok edemediği bir toplumu asimile etme çabası, yaşadığı yerlerden söküp atarak kovma politikası olarak her daim devam etti, ediyor.
Devletin ve iktidarın Alevilere yönelik en özel, en nokta politik saldırısı olarak kadınların erkeklerle eşit olduğu kadıncıl Alevilik inancını erkekleştirme, onu “Eşitlik yok ha!!!” diyerek yüzyıllardır yapmaya çalıştığı gibi cinsiyetçileştirme çabasıdır.
Alevilerin her şeyin kaynağı olarak kabul ettiği Fatma Ana’yı (yani kadını), var ettiği erkeklere eşit olmadığına inandırmaya çalışan erkek devletin, erkek politikasının her halde Aleviler farkındadır.
10 Aralık raporları ortaya koyuyor ki devletin ve onun siyasal İslamcı, erkeklik iktidarının insan hakları raporu dehşet verici.
Ancak konu kadın erkek eşitliğini savunan Alevilik inancı ve hala var olan Alevi toplumu olunca devletin zalim politikaları sadece insan hakları çerçevesiyle sınırlı kalmıyor.
Aleviler asimilasyon, yok etme, eşitliğe karşı cinsiyetçileştirilme politikalarıyla yüz yüzeler.
Alevi kurumları ve Aleviler bunun farkında olarak davranmalı, kurumlarında ve evlerinde eşitlikçi ilişkileri kurarak bu saldırıları göğüslemelidir.
Diğeri devletin ve erkek egemen inançların değirmenine su taşımak olur, eşitlikçi Aleviliği bitirmek olur.
Eşitlikçi bir aşkla kalın.